"İnsan doğrusunu bildiği yalanları sever!" derler ama bilmediğinin doğrusunu nasıl yalanlar?
Dünyanın dönüşü bilimsel bir gerçekliktir ama insan her günün tekrarında neden aynı şeyleri yaşar?
Eğer ki bir yaşam şekli tekrardan ibaret ise gelişim ve değişim hangi aklın ekolündedir?
Uzantısı mücadeleye dayanan hayatta kalma içgüdünüz bariz tekrarlardan ibaret ise insan hangi kalıtsal statüyü hedeflemektedir?
Zaman içerisindeki konumunuz itibariyle hal ve hareketleriniz, olaylar ve tarihlerin arasında algısal kaymalara hep açık olan zihniniz, kendinizi bilme mekanizmanıza savunma stratejileri uygularken, bir yandan da her hareketinizde kaybolacak gürültülerin sesine tepkisel dirençleriniz hayıflanmalarınıza yol veriyor..
Bir bakıyorsunuz; insan; varlığını çepeçevre kuşatan, kişinin karakterini toplumsal etkisiyle düzenleyen, tutunmakta olduğu inancının düşmanı oluvermiş..
"Sebebi olduğunuz ahvalin karambolü olmayın!"
Biliniz ki; her günün başlangıcı gözün aydınlığına temenni vaad eder.
Empoze edilmeye hazır kelimeler kifayetsiz zihninizden geçerek her bakışınızdaki konfordan yerini adalet üzere alır.
Anlam katmak için değil, harfine eşlik etmeye varsayımlıdır...
Aslına bakarsanız her dildeki sözcüklerin duygusal manası aynı fakat kullanımı orantısızdır.
Varlığa çıkan her şey gibi hissedilir derecede faniye karışır..
Bir gündoğumu artık diğer gündoğumunu kopyalar.. Oysa yeryüzündeki yaşanan tek bir gündür ya da daha az gerçeklikle karşılanır..Ve her biliş öğretilmişliklerin yankılanması kadar uzlaşı dışıdır..
"Satranç tahtası kadar bir alanda, aklımızda bile olmayan sezintiler kendi önemini belirteni korudukça, insan varlığının özdeğerine ulaşabilir miyiz?"
Ardışık cümlelerin kaliteli sözleri gibi yüksekten süzülen anlayış, kendi hizasından geçebilir mi?
Bir eğri sezgisel ise bir noktanın hareketinin bıraktığı kamufleye yakın izlere benzetilir.
Bağımsız ve değişken karakter yapıları doğrunun eğimine eşit ise ancak insan ekseninin yani hayatının içinde yer alabilir.
Saklı değişkenler kuramı; belirsizlik üzerine kurulmuş olup, insanın özel güç parçacığına bilgi sağlamakla etkileşime geçerek, olasılık genliğinin doğrudan yorumlanmasıdır.Tekrar sıklığı ne kadar yoğun ve ilginç ise gizemli sonuçların yaşanmasına olanak tanır. Yani gözlemlenebilir hayaller serbest bırakıldığında, kişinin yaşantısına bağlı inancı ezoterik tanımlamaya dayalı belli bir temsiliyet seçer.
Özgün dönüşümün benzersiz göreli evresi, normalleştirme koşuluna uygun şartlarda genel fikri korurken aynı zamanda kişiye ilişkin kombinasyonları da garantiler.
Aralıklı eşleneğin düşünceye aksedişi, bir aynanın karşısındaki aynaların içiçe geçmiş dizilimiyle açılan sonsuzluğa benzetilebilir. Bu ayna örneği, insan algısını biçime dönüştüren en temel denklemdir..
"Ve insan yaşadığının yanılgısını mutlak değer kabul ettiğinde süreklilik fikrine kapılır.Oysaki kişinin kutupsal formları gösterimdedir.
İnsan düşüncesi kaygısal terimleri bilimsel köklerden bölerek normlandırır.
Yani "asla!" belirteci kabul görenin bileşenini baz alarak kurallı üslerin ifadelerine argüman oluşturabilir ve tanımlanamaz çoğunluğun yatkınlığını devşirilen sanal komplekslere atayabilir.
İnsan algısı metafor ile desteklendiğinde yani söze canlılık katarak analiz edildiğinde, uzlaşım alanının "gerçeğin sadece hayalde var olduğu" tersinmesini aktifleştirir ve açıkorur gönderimlerin korunaklı işlevine ulaşarak "manifold" yani duyu ile edinilen düzensiz deneyimin toplamındaki çeşitliliğini oluşturur...
Günün "Esra Süntar" sözü;
Zamanın akımındaki fiziksellik rüyalarınızın öngörüsüdür.
Ömrünüzün zerafetini güzel ahlak ile güçlendiriniz.
Pürüzsüz izdüşümünüz orjinal saflığınızı korurken, kendinize has davranışlarınız sahte olmasın.Çünkü nasibi merhamet olanın gönlü rahat eder.
Yüksek şuurlar örnek bireylerin dinginliğinde gizlidir.
Dünyevi güzel neticeler, manevi boyutların geçiş anahtarıdır.
Sebat edenleri müjdele!