Oğuz Karamuk haberi
IMF’yle anlaşma geciktikçe medya ve piyasaların hükümet üzerindeki baskısı artıyor. Olası bir stand-by’ın doları düşürüp borsayı yükselteceğine ilişkin bir kanı yayılıyor. Oysa son krizde IMF’yle anlaşma imzalayan 6 ülkenin borsa ve para birimlerinde anlaşma sonrası dramatik düşüşler var.
IMF’YLE yapılması planlanan anlaşma geciktikçe piyasalar ve medyanın hükümet üzerindeki baskısı artıyor. Aslında şaşırtıcı değil. IMF tüm dünyada, anlaşma arifesinde şartlarını kabul ettirmek için hükümetlere benzer baskılar uygular. Bu, IMF’nin söz konusu ülkelerdeki elit sermayeyle oluşturduğu karmaşık çıkar ağının bir yansıması olarak görülen rutin bir olgudur. Yapılan anlaşmalar sonrası da IMF yurtiçi sermaye ve medya aracılığıyla isteklerini hükümete daha kolay yaptırma fırsatı yakalarken, sermaye de isteklerini IMF dayatmasıyla merkezi hükümete kabul ettirir. Bu yüzden anlaşmalar hem IMF’nin temsil ettiği dış finansörler hem de yurtiçi sermaye açısından kárlıdır.
6 ÜLKE IMF’YE BEL BAĞLADI
BU tutum bazen sermaye ve medyanın dozu kaçırmasına, içinde bulunduğu ülkenin hükümetine karşı ‘densiz’ denilebilecek düzeyde IMF yanlısı kesilmesine neden olabilir. Yurtiçi sermaye ve medyanın bu tür tavırları, genel toplum arasında etik dışı bulunsa da, geçmiş uygulamaların çokluğu sayesinde normal kabul edilir hale gelmiştir.
Türkiye’de ise hakim medya topluluğu ile elit sermayenin temsil edildiği en büyük meslek örgütünün gerek organik bağları gerekse AK Parti Hükümeti karşısındaki konumları nedeniyle durum daha da karmaşık bir halde. Bugün hem söz konusu grubun yayın organları hem de meslek örgütü, AK Parti Hükümeti’ni IMF’yle anlaşmayıp ülke çıkarlarını düşünmemekle eleştiriyor. Ancak olası bir anlaşma durumunda aynı medya organlarının, hükümet için ‘IMF’ye teslim oldu’ yönünde eleştirileri gündeme getirmesi hiç de küçümsenecek bir olasılık değil.
Olayın sosyal değerlendirmesi bir yana son günlerde kamuoyuna dayatılan olgu IMF’yle bir anlaşmanın gecikmesi durumunda Türkiye piyasalarının çökeceği, ekonomisinin felakete sürükleneceği şeklinde gelişiyor. Bu nedenle ne olursa olsun bir an önce IMF’yle anlaşma isteniyor. Özetle ve kamuoyunun anlayacağı dille söylenmek istenen: ‘IMF’yle anlaşın yoksa borsa çöker, kur ve faiz fırlar’dır. Olası bir anlaşma-ma durumunda Türkiye’de olayların iddia edildiği şekilde gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilemeyiz. Ancak dünya örneklerinde görülen rakamlar iddiaları doğrular nitelikte değil. Son küresel kriz sırasında birçok gelişen ülke adeta iflas bayrağını çekerken, bazıları kurtuluş olarak IMF’den gelecek paralara bel bağladı. 6 ülke büyüklükleri 2.2 ile 21 milyar dolar arasında değişen destekler karşılığında IMF’yle stand-by anlaşması imzaladı. Öncelikle bu ülkelerin hiçbiri Türkiye gibi Gelişmiş-20 ekonomi grubunun üyesi değil.
2001’DEKİ ANLAŞMA ÖRNEĞİ
SÖZ konusu ülkeler Ukrayna, Macaristan, Letonya, İzlanda, Pakistan ve Belarus olarak sıralanıyor. Anlaşmaların ardından, belirtilen ülke ekonomilerini istikrara kavuşturması ve yabancı sermayeye güven vermesi beklenen IMF programları yürürlüğe konuldu. Kısa vadede çıkan sonuç çok da istenilen düzeyde görünmüyor. Tabloda da görüldüğü gibi anlaşma imzalayan ülkelerin tamamında borsalar kan kaybetmeye devam etti.
En yüksek kayıp yüzde 44.5’le İzlanda Borsası’nda görülürken, bu ülkeyi yüzde 38.7’lik düşüşle Pakistan takip ediyor. Para birimlerine bakıldığında da benzer bir tablo var. IMF’yle yapılan anlaşma sonrasında para birimlerinin dolara karşı seyri izlendiğinde İzlanda ve Pakistan dışında parası değer kazanan ülke yok. İzlanda Kronu’nun anlaşma öncesinde rekor düzeylerde değer kaybettiğini göz önünde bulundurursak, söz konusu para birimindeki artışı sadece IMF anlaşmasıyla sağlanan bir kazanım olarak kabullenmek haksızlık sayılır. Diğer taraftan hafızaların biraz tazelenmesiyle, Türkiye’nin 2001’de yaptığı IMF anlaşması sonrasında hem TL hem de İMKB’deki değer kaybının uzunca süre devam ettiği hatırlanacaktır.
Özetle anlatmak istediğimiz, IMF’yle ilk kez zor bir dönemde anlaşma imzalamak için görüşmeler yürüten AK Parti Hükümeti’nin medya ve sermayenin baskısına boyun eğmeden pragmatik bir anlayışla pazarlıkları sürdürmesi gereğidir. Sanırız Başbakan Erdoğan’ın geçen haftaki ‘Anlaşırsa anlaşırız’ çıkışı da bu yönde değerlendirilmesi gereken bir tutum.
IMF’yle asıl pazarlık para miktarında olmalı
IMF yapısı ve kuruluşu itibarıyla küresel ekonominin gelişme çağının ürünü bir kuruluş. Temelde gelişmiş ülke yatırımcılarının borç alan ülkelerdeki çıkarlarını savunur. Hatta işi biraz daha ileri götürürsek IMF’nin gelişmiş ülkelerin karşılıksız bastığı paraları dünyanın kalanına yüksek fiyattan satma misyonunu üstlendiğini de söyleyebiliriz. Bu nedenle IMF’nin herhangi bir anlaşmada borç alan ülkeden kemer sıkma-masını isteyeceğini düşünmek biraz safdillik olur. Türkiye için de farklı bir durum olacağını sanmıyoruz. Bu yüzden Türkiye’nin olası bir anlaşmada IMF’nin isteklerine karşı en önemli taleplerinden biri de ‘para’ yönünde olmalıdır. Fon’dan alınabilecek kaynağın yüksekliği ülke ekonomisi üzerinde daha olumlu etki yapacaktır. Son görüşmeler sırasında sözü geçen 25 milyar dolar yerine çok daha yüksek bir kaynakta ısrar edilmesi Türkiye’nin çıkarınadır.
Star
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...