Gariplikler ve anlık kazançların ülkesi olan güzel yurdumda her şey çok çabuk unutulur. Bu böyle olduğu için herkes günü kurtarmak için an’da mutlaka bir “hoşluk” yapar, genelde birileri bu “hoş”lara paye verirken birileri de karşı çıkar. Bu hep böyle olmuştur. Ama işin içine vatan millet sosuna batırılmış ama aslında o duyguyla ilgisi olmayan geyikler girdi mi, yapılan yanlış hakkında herkes sus pus olur, adeta kimse “sen vatan haini misin” yaftasını yememek için, içinden karşı çıksa da sesini yükseltemez.
Bu uzun giriş şunun için;
Biliyorsunuz; İstiklal Marşı'nın kabul edilişinin 86. yıldönümü yurdun dört tarafında, yavru vatan Kıbrıs ve bilumum Türk yurtlarında kutlandı. Törenlerin ana konsepti, nedendir bilinmez, yine aynıydı: “Sayın yetkililer”in hazır bulunduğu ortam yaratılacak, İstiklal Marşı’nın o derin anlamını anlayacak idrak için yaşları hayli küçük olan çocuklar büyük bir huşu içindeymişçesine o küçücük gırtlaklarını zorlayarak İstiklal Marşı’nı okuyacak ve sayın yetkililer gözyaşlarını salıverecekler.
Yine aynı oldu; kutlamalarda küçük bir çocuğun okuduğu şiir yine Başbakan ve Meclis Başkanı gözyaşlarına boğdu. Olamaz mı? Tabii ki olur. Hatta az bile. O şiirlerin&marşların yazılma koşulları ve anlamı düşünüldüğünde sadece gözyaşı da kesmez, hıçkırarak ağlamak gerekir o hissiyatı karşılamak için.
Ama neden bu tür törenlerde illa küçük çocuklar kullanılıyor? Yaşları ağırlıklı olarak 4 ile 8 arasında değişen çocukları sahneye çıkarmak ve yaş küçüldükçe hissiyatın büyümesi nasıl bir ters mantıktır?
Onlar daha çocuk… Kaçınız anımsıyor bilmiyorum; Az bir zaman önceydi; 4 yaşındaki bir çocuk İstiklal Marşı’nı “sayın yetkililerin” huzurunda ezbere okumuş, Başbakanından bakanlarına “seçilmişler” bu zorlama mucizeyi gözleri yaşararak izleymiş, hiçbir muhakeme gücü yada tıyneti bulunmayan, hem seçilmiş lumpenlere hem de ayak takımına yaranmak, mallarını satmak için her türlü ahlaki kaygıdan sıyrılmış olan omurgasız medyamız da parmak kadar çocuğun üzerine atlamıştı.
Her gün bir kanal, alt görüntüye ağlayan Bakanların ve Başbakan’ın görüntüsünü koyarak ses tellerini parçalatırcasına çocuğu bağırtmış, önce bir kez, sonra bir kez daha çıkartmışlardı “sayın yetkililerin” o uğursuz huzuruna, “ağlat bizi” diye.
O zaman merak etmiştik;
Her türlü derdimize deva olmak için ortalarda dolaşan seçilmiş takımı, çocuk istismarı konusunda mangalda kül bırakmayan, boylarından büyük ahlaki laflar eden medya ve sivil toplum kuruluşları nasıl oluyordu da böylesi bir cinayete herkesin gözünün içine baka baka ortak olur ve bunu bir marifetmiş gibi sunarlardı.
İstiklal Marşı’na alet edilen çocuğun durumunun pornoya alet edilen çocuktan daha masum olduğunu söyleyebilir misiniz “ahlaki” anlamda. (Hemen infiale geçip “ne ilgisi var” diyenlere not: Ahlak, sadece sizin anladığınız anlamda kıç baş açmak yada açmamak, yada buna eş bacakarası kabuller değildir. Bilmiyorsanız, Buzda Dans ve türevi yarışmalara ayırdığınız zamanın onda birini okumaya ayırın, öğrenirsiniz…)
Örneğin düşünmezler miydi bu çocuğun okuduğu şiirin içeriğinden etkilenmeyecek kadar küçük olduğunu (Anımsayın, çocuk 4 yaşındaydı)…
Bu yaştaki bir çocuğun normalde oyun oynamak gibi somut işlerle uğraştığını, uğraşması gerektiğini, örneğin telaffuz bile edemediği “…Fışkırır ruhi mücerret gibi yerden naşın…” dizeleri gibi soyut kavramları kavramasının mümkün olmadığını,
Hem fizyolojik hem psikolojik olarak en naif dönemini yaşadığını ve örneğin ses tellerine bu denli yüklenmesinin ilerde yol açabileceği olumsuz etkileri,
Oyun oynaması gerekirken, pazarlayacak bir şey bulma sevinciyle çocuğun elinden tutup kanal kanal gezdiren ebeveynleri tarafından ortaya “mal” gibi sunulup “hadi yavrum oku şiirini” diyerek piyasaya sokulmasının ileride çocuğun kişisel gelişiminde hangi sorunlara yol açacağını,
El birliği ile popülerleştirdikleri çocuktan ellerini çekince geriye nasıl birisinin kalacağını…
Düşünmezler miydi?
Düşünmemişlerdi. O zaman gördük, bugün tasdik ettik.
Doğru ya kim, neden düşünsün ki? İki gereksiz gözyaşı döküp alkışlayan sevgili kurtarıcılarımız, sayın yetkilerimiz mi, satabilecekleri her şeyi alabilecek kadar pespaye hale gelen medyamız mı, belki ekmek çıkar diye çocuklarını malzeme etmekten kaçınmayan ebeveynler mi yoksa “bak ne kadar güzel. İstiklal marşımızı ne de güzel okudu” diye en içeriksiz, en avam, en alt tabaka milliyetçi hassasiyete ve manipleye açık sevgili halkımız mı?
Tabii ki hiçbiri düşünmeyecek ve sizin alkışlarınız arasında bu çocuk da kaybolup gidecekti. Gitti.
Düşünün, geçen yıl el üstünde tutulan o çocuğun bu yıl yok sayılmasının üzerinde bırakacağı travmayı düşünün. Ve günü kurtarmak için neleri alet ederek kimleri ne hale getirdiğinizi hesap edin.
Çocuk istismarını sadece pornoyla yada baştan kabul birtakım kötü olgularla alma basitliği yerine biraz daha analitik düşünün…
Tamam, siz her türlü şeyi pazarlayıp gününüzü geçiriyor, siyasetçisinden medyasına malınızı şu yada bu şekilde satıyorsunuz, kabul ama çocukları rahat bıraksanız…
Lütfen…
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...