‘’Beş” nasıl bir rakam bir eğitimin tekrar edilmesi için, pekiştirilmesi için? Bence oldukça ısrarlı bir sayı.
Tam beş defa çok önemli insanlardan ve kurumlardan diksiyon dersi aldım.
Kendimi bildim bileli de bu konuda kendimi yetiştirdim ta ki uzunca bir dönemim yurt dışında geçene dek de bu konuda kendimi en iyi görüyordum.
Tamam, reklamları geçip asıl sözün özüne gelelim:
Maddi açıdan yetersiz, donanım açısından tam hissettiğim bir dönemde , olur belki ya önemli bir kurum beni keşfeder umuduyla özel bir kurumun spikerlik eğitimine gittim.
İşte orası benim (sadece bu dalda elbette) beşinci eğitim aldığım noktam ve yine elbette son noktam oldu !
Diksiyon dersindeyiz.
Hocamız ünlü, çok ünlü, ünlüler ünlüsü bir radyocu ablamız. Sesi, tonlaması, efendim artikülasyonu derken ağzımın suyu akıyor o okurken!
Çılgının da teki laf aramızda, her derse küfür temalı tişörtlerle geliyor mesela, o duruşunun da hayranıyım .
Geçtik derse:
Bir şiir getirmiş bize;
‘’TELLİ KAVAK” şiirini bilir misiniz? Ben o zaman bilmiyordum .
İlk olarak hocamızın sesinden duymamla beraber aşık olmuştum şiire, zaten aşığımdır, tüm şiirlere , türkülere …
On beş kişiyiz, herkese sırayla okutuyor ve değerlendirme yapıyor. Öyle heyecanlıyım ki !
En sevdiğim şeylerden biri şiir okumak ve daha da sevdiğim dinleyiciye şiir okumak e yorumcum da olacak.
Benim için mucizevi bir an.
Kalbim ellerimde atıyor sanki, herkesi tek tek dinliyorum ve kimseleri beğenmiyorum.
Bir hocamız okudu bir de ben okuyacağım orası kesin başka kimse altından kalkamaz bu şiirin, öyle eminim ancak öyle de yetenekliyim.
Tüm sınıf okudu, yorumları yapıldı veee sıra bana geldi. Kendimi en sona bırakmıştım.
Giriş yapmamla sınıf sessizleşti ve sonsuz güvenimle, tek sesin çıkışında, tek tonlamanın vurgusunda , hiçbir şeyde hata yapmadan en üst duyguda okudum şiiri. Öyle ki alkış bekliyordum desem , şımarıkça olmaz.
Gözlerimi hocama kaldırdım yorumunu almak için. Sanki hiç öyle bir şiir okunmamış gibi “ tamam haftaya görüşüyoruz, aynı saatte” dedi. Sonra birkaç öğrenciyle birkaç şey konuşup ayrıldı sınıftan.
Herkes gitti! Ben uzun bir süre yerimden kalkamadım. Daha önce de birkaç defa beni sınıfta gereksiz azarlamıştı ama bu şiir başkaydı, güzeldi, diyebilirdi, İyiydin diyebilirdi, demesi gereken “harikaydın, mükemmeldin” di aslında ama hiçbir takdirde bulunmadan çekip giderken tüm özgüvenimi kendisiyle beraber alıp götürdü.
Ben, bir daha onun derslerinde hiçbir okumaya katılmadım.
Peki neden böyle oldu ya da bu benim ilk öğretmen travmam mı? Hayır elbette ama o dönemde bu inançtan başka elimde hiçbir şey yoktu.
Lisede iken edebiyat öğretmenim ‘’sen kalemi çok keskin bir gazeteci olacaksın” demişti.
Sadece bir defa
Ben gazeteci oldum ve evet kalemimi her kağıdın kalınlığına göre sivriltebilirim.
Ama öğretmenlik öyle mi ya ?
Dünyanın en güçlü mesleğidir öğretmenlik . Bir öğretmen çıkar karşınıza, geleceğinize bir ışık yakıverir, bir öğretmen çıkar karşınıza, sizdeki ışığı söndürüverir.
Tam da bunun için dünyanın en özverili mesleklerinden biridir. Hatta benim için dünyanın en önemli mesleğidir öğretmenlik;
Ana gibi saç okşayacaksın, bazen baba gibi kavga ayıracaksın. Arkadaş gibi anlayacak büyük gibi öğütler vereceksin.
Bilmediği ne varsa öğretecek ama mecburen en çok sen bileceksin.
Sadece para işi değildir öğretmenlik gönül işidir.
Ne verirsen, gönülden veririsin .
Ve çok kutsaldır, kutsaldır da ahlaki çizgisinde kaybolursan orda zordur işin.
Öğrenci kayırırsan,
öğrenci kıskanırsan ,
görevini eksik yaparsan
ya da haddini aşarsan ,
karşındakinin insan olduğunu unutursan ,
insan katletmiş bir katilden, az değilsindir aslında.
Eski bir yazıda geçtiği gibi:
Işığında aydınlanamadım, sen güneş olmuşsun banane!
Beni koruyamadın, öğretensin öğretmensin banane!
Işık söndüren değil, ışıklar tutan, kendi alev olup yanan yol açan tüm öğretmenlere sonsuz minnetle ….