E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

İstihbarat müdüründen çarpıcı ifadeler! 

Hrant Dink cinayeti davası sanıklarından eski Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı ifadesinde, "Cemaat olarak adlandırılan oluşum, dönemin istihbarat şube müdürleri arasında yüzde 60 oranındaydı." iddiasında bulundu.

10.04.2017 - 17:29
İstihbarat müdüründen çarpıcı ifadeler!

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, celse arasında  mahkemeye gelen yazılar okundu.

Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, "FETÖ/PDY üyelik" suçuna  ilişkin yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alınan, bu davanın  sanıklarından eski Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı'nın, şüpheli olarak  verdiği ifadede etkin pişmanlık yasasından yararlanmak istediğini beyan ettiği  ortaya çıktı.

Faruk Sarı'nın gözaltına alındığı Trabzon Emniyet Müdürlüğünde 20  Aralık 2016'da verdiği ve duruşmada okunan ifadede şunlar kaydedildi:

"Ben FETÖ/PDY üyesi değilim. Ancak örgütün benimle kurduğu ilişkileri  ve örgüt hakkında bildiğim her şeyi anlatacağım. Bu kapsamda etkin pişmanlıktan  faydalanmak istiyorum. İrfan Akkaya 2007'de beni bu yapıyla tanıştıran şahıstır.  O dönem Trabzon Polis Okulunda müdür yardımcılığı görevinde bulunmaktaydı.  2012’de Samsun Polis Okulu Müdürü olarak atandı. 2007’de Trabzon ilinde görev  aldığım dönem içerisinde Hrant Dink’in öldürülmesi olayından sonra adli, idari,  devlet denetleme mülki, TBMM’nin yürütmüş olduğu Trabzon ve İstanbul Cumhuriyet  Başsavcılıklarının yürütmüş oldukları adli soruşturmalara birçok kez muhatap  olmam nedeniyle o dönemde psikolojik olarak yıprandım. Tansiyon hastası oldum. Bu  sürede içinde bulunduğum boşluğu İrfan Akkaya ile atlatmaya çalıştığım bir  dönemdi. Yapı ile kurduğum ilişki bu döneme rastlamaktadır. Bundan dolayı o  dönemde nasıl bir ruh hali içerisinde olduğumu bilmediğim yapı ile kurduğum  ilişkiden dolayı çok pişmanım. İlerleyen süreçte yaşadığım sosyal hayata uygun  olmadığını gördüm. İlişkilerin illegal yapılanmaya müsait olduğunu  değerlendirdim. O süreç içerisinde kendime ve aileme zarar vermeyecek şekilde bu  yapıdan uzaklaştım. Tekrar belirtmek isterim ki bundan dolayı çok pişmanım.  İllegal bir yapı olduğu ayyuka çıktığında ben zaten bu yapı ile ilişkimi  kesmiştim."

Mahkemeye gönderilen Sarı'nın Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı  ifadesinde ise şu beyanları dikkat çekti:

"Cemaat olarak adlandırılan oluşum, dönemin istihbarat şube müdürleri  arasında yüzde 60 oranındaydı. 19 Ocak 2007'de Trabzonlu kişiler tarafından  İstanbul’da Hrant Dink adlı gazeteciye saldırı yapılması nedeniyle istihbarat  müdürü olarak görev yapmamdan ötürü üzerimde çok baskı oluştu. Bu sebeple ciddi  sorunlar yaşadım. Bu dönemde konjonktür olarak cemaat adli yapı devletin her  kademesinde çok etkindi. Üzerimdeki baskı ve getirebileceği sorunlar sebebiyle  cemaate İrfan Akkaya’nın da geçmişten gelen arkadaşlık bağı ile irtibata geçtim.  2007'nin ortalarına doğru bu anlattığım gerekçelerle sohbet adlı buluşmalara  katıldım.

Akademi döneminde de Trabzon'daki görev süreme kadar Fethullah Gülen  yapılanması içerisinde bulunmadım. İstihbarat dönem müdürlüğünde yaşadığımız  Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra üzerimde oluşan baskı sebebiyle cemaat  sohbetlerine devam ettim. O dönem gereği cemaatle yakın durmam gerekmişti. Şu an  onların sohbetlerine katılmam ve yakınlığım sebebiyle pişmanlık içerisindeyim.  Bunu da dönemin üzerinde yarattığı psikolojik baskıya ve cemaatin o dönem  siyasilerden destek görmesine bağlıyorum."

Duruşmada, dönemin Trabzon Jandarma Komutanı Albay Ali Öz'ün de  aralarında bulunduğu 8 sanığın, Dink cinayetine ilişkin yargılandığı Trabzon 1.  Ağır Ceza Mahkemesi'nin, bu mahkemeye gönderdiği yazıyla, dava dosyaları arasında  fiili ve hukuki irtibat bulunduğunu hatırlatarak, İstanbul 14. Ağır Ceza  Mahkemesinin dosyaların birleştirilmesi yönünde muvafakatı olup olmadığını  sorduğu aktarıldı.

Gelen belgelerin okunmasının ardından savunmasını tamamlayan tutuklu  sanık eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in çapraz  sorgusuna geçildi.

Üye hakim tarafından Yılmazer'e, TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na 3  Ocak 2008'de verdiği beyanat ile söyledikleri arasında çelişki bulunduğu  hatırlatıldı. Yılmazer de o beyanların kendisine ait olmadığını savunarak, "Bir  toplantı gerçekleştirildi. 2 saatlik bir toplantıydı. Selim Kutkan ve Celallettin  Cerrah vardı ve ben vardım. Orada bulunuyordum. Ben orada kesinlikle konuşmadım.  Orada sadece Celalettin Cerrah konuştu. Ben konuşmadığım halde konuşmuşum gibi  yansıtılmışsa maksatlıdır." dedi.

Yılmazer'e, Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu tarafından da  sorular yöneltildi.

Bakırcıoğlu'nun, "13 Ekim 2004 tarihli 3 nolu F4 raporunda Yasin Hayal  ile ilgili, 'Ermenilere karşı büyük kin beslediği, İstanbul'da eylem  gerçekleştireceği' belirtilmiştir. Savunmanızda, bununla ilgili beyanlar var.  Yasin Hayal'in Ermenilere büyük kin beslediği bilgisini içeren bu F4 raporu  dikkatinizi çekmiş miydi? Bununla ilgili personelinizle görüştünüz mü?" şeklinde  soru yönelttiği Yılmazer, "Görüştüğümüzü hatırlamıyorum. Hatırımda kalan şunlar;  azınlıklara yönelik tehdit atmosferi var. Farklı kaynaklardan intikal eden  bilgiler. Genel anlamda bunları değerlendirip peşine düştüm. Azınlıklara yönelik  tehdit potansiyelinin göstergesi bu olay diye düşündüm. Trabzon ve İstanbul ile  doğrudan görüşmem olmadı." ifadesini kullandı.


İstihbarat Daire Başkanlığına 4 Ocak 2006'da Yasin Hayal ile görüşen  bir kişinin beyanlarıyla raporu inceleyip incelemediği de sorulan Yılmazer,  "Yasin Hayal ile ilgili aklımda kalan bir husus var; El Kaide konusu. Biz  Türkiye'de El Kaide'yi beşli kategoride değerlendiriyorduk. Mc Donalds eyleminden  sonra örgütsel bir bağlantı bulamamışız. Bize 9 nolu F4 gelene kadar Yasin  Hayal'i El Kaideci diye biliyorduk  Adını koymaya çalışıyorlardı Yasin Hayal'in.  'Bu nasıl bir El Kaideci' diye soruluyordu. Hayal beşli kategorilerden bir  tanesine örnek oluşturuyor, bu da 5. kategoriydi. Herkesin aklında kalmış ismi.  Hep El Kaideci olarak düşünüyordum. 9 nolu rapordaki olayla ilgili C2'ye bilgi  vermek rutin bir olay değil. Örgütsel ciddiyet anlamında bir şey bulamadık onda.  Bizim deşifre etmeye çalışacağımız bir örgütsel tarafı çıkmadı." şeklinde  konuştu.

Avukat Bakırcıoğlu'nun, "Yasin Hayal, ulusalcı gruplara daha yakın bir  pozisyon almış değil miydi? F4 raporla, ulusalcı kesimlerle anıldığını düşündüm?"  sorusunu yönelttiği Yılmazer, "El Kaide dediğimiz de zaten hep azınlıklara  yönelik eylem yapıyordu. Bu şekilde fetva veriliyor. Localara yapılan saldırılar  falan buna örnektir. Ermeniler de El Kaide'nin hedef alabileceği bir toplululuk.  Bunları şimdi değerlendiriyorum ama." dedi.

Ali Fuat Yılmazer, "2006 yılı Şubat ayında Rahip Santoro Trabzon'da  öldürüldü. TAYAT ile ilgili saldırılar oldu. Mc Donalds'a 2004 yılında bombalı  eylem gerçekleşti. Bunlar hep aşırı sağ bölümünde takip edilecek eylemler. C şube  olarak Trabzon'a özel bir  önem verilmesi gerektiğini düşündünüz mü?" şeklindeki  soruyu da, şöyle yanıtladı:

"Trabzon her açıdan özellik arz eden illerden bir tanesi. 5 kritik  ilden bir tanesi olarak akla gelir. Ben 2005 Temmuz'da C şube müdürü oldum.  Azınlık eylemleri aşırı sağ olarak değerlendirilmiyordu. Bunun haberi bile  olmuştu 2004 ya da 2005'te. Şaşırmıştım böyle bir şeye. Devletin zaten hiç bir  yazışmasında bir tane bile resmi evrak bulamazsınız. Ben geldiğimde açık  kaynaklardan değerlendirme yaptım.Sırf Trabzon'da değil, Hatay, İstanbul,  İzmir'de var, birkaç ilde böyle eylemler vardı. Daha çok da hep tehdit içerikli  bize yansıyan şeyler vardı. Çok aşırı sağ olarak adını koyamıyorduk bunun.  'İrticai tehditten kaynaklıdır' algısı vardı. Aşırı sağ, benim açık kaynaklardaki  söylemlerden hareketle geliştirmeye çalıştığım bir şey. 'Kürtlere ve Kürtçülüğe,  azınlıklara karşı bir şiddet çağrısı var, bunu bir araştırın, şiddet çağrısıyla  gerçekleşen eylemler arasında bağlantı var mı?' gibi şeyler üzerine 2005'ten  sonra kafa yordum. İllere tamim yazılar da yazdım, 'bunlara bakın, eylemlerle  gruplar arasında bağlantı var mı yok mu' diye. Başkanlık olarak çalışma yapma  imkanım yok. İller yapacak bu çalışmayı. Gündemleştirdim ben. Bana göre bu  tehdidin de o söylemlerden ve o gruplardan kaynaklandığı açığa çıktı. Tamamen  kişisel gayretlerimle yaşanmış bir süreç. Böyle bir konsept yoktu çünkü. Bir  komiser iki emekliliği yakın polisin olduğu bir büroydu geldiğimde. 5-6 ay  bunlarla uğraştım. Zaman içinde memurları değiştirmişim. 2005'in sonlarını  buluyor. Sonra bir perspektif oluştu. İllerden cevap alamıyoruz. İller bu gibi  çalışmalara yanaşmak istemiyorlar. Bütün çalışmaların merkezi de İstanbul.

Selim Kutkan'ın ifadesi var şemalarla ilgili. Biz şema hazırlamışız  cinayetten sonra. Selim Kutkan ise, 'Bize mantıklı görünmedi' diyor. Madem öyle  sen hazırlasaydın mantıklısını. Niye hazırlamadın, niye kafa yormadın bu işlere?  Keşke adını koysaydın, velev ki yanlış olsun. Emniyet müdürü Cerrah açıklama  yaptı, 'Milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayettir' şeklinde. Bu mu yani?   Keşke her şeyi hatırlayabilsem, o zaman yaşananları. Açık kaynaktan baktığımız  insanlara tenezzül edip bakmamışlar."

Avukat Bakırcıoğlu'nun, "Danıştay saldırı sonrası benzer siyasal  cinayetler işleneceği konusunda bir değerlendirme yaptınız mı?" diye soru  yönelttiği Yılmazer, şu ifadeleri de kullandı:

"Danıştay saldırısını ben hükümete yönelik siyasal istikrarsızlaştırma  girişimi olarak görüyordum. Mesleki tecrübemden bana doğal gelmedi. Herhangi bir  örgüt işi gibi değil. İstikrarı hedef alan cinayetler. Danıştay eylemi çok  barizdi. Hükümet aleyhine algıya sebebiyet verdi. Salih Kunter'le tatmin  olamazsınız. Verilmeye çalışılan algıya, arkasında neyin tezgahlandığına kafa  yormak lazım. Ankara bulmuş tezgahı bana göre. Ankara çalışmış. Bağlantı  bulmuşlar ; Muzaffer Tekin ve Veli Küçük bağlantısı. Üzerinde durmaya değer husus  değil midir? Ama bakılmamış, bakmamış İstanbul. Bakmayınca çalışma akim kalıyor.  Koordinasyon kurulmuş İstanbul'da ama geri dönüş yok. Danıştay eyleminden sonra  bizim öngörülerimiz, değerlendirmelerimiz dellilendirilmiş demek değildir bu.  Sabri Uzun zamanında başlamış bu tamimler. O dönemde yapılmış olsaydı muhtemelen  Muzaffer Tekin ve etrafında şekillenen örgüte çalışmış olsaydık 2007'yi  beklemeyecekti Ergenekon süreci. O grup daha etkinken, şiddet söylemleri varken,  istihbarat çalışma sistematiğine uygun çalışılsaydı, arkasında oluşan şeyler  bıçak gibi kesilirdi. Çünkü devletin desteklediğine inanmış bu insanlar. Suç  işlediklerini düşünmüyorlar. Ama Yasin Hayal bu kategoride değil. Erhan Tuncel bu  işi örgütlemiş. Ve devlet adına yaptığı bir misyonuyla hareket etmiş. Bunun suç  faaliyeti olduğunu tescilleyecek bir hareket geliştirseydi devlet, bir iki adım  atabilseydi, o gibi şeyler yaşanmazdı diye değerlendiriyorum."

  Dink'e yönelik yargılamalar olduğu ve Dink'in eylemlerin hedefinde  bulunduğu hatırlatılan Yılmazer, "Bütün bu yaşananların Dink'e dönük saldırı için  uygun zemin yaratabileceğini değerlendirdiniz mi?" şeklindeki soruya karşılık  ise, "Ben kişi bazlı düşünmedim. Azınlıklar üzerinden bir proje. Dink olmaz,  Orhan Pamuk olabilir. Sembol isimlerden herhangi bir tanesi olabilir. Tehditi  ortadan kaldırmak gerekir benim mantığıma göre. Dink'e yönelik bir koruma,  tehditi bertaraf etmiyor. Bu grupların çalışma konusu edilmesi lazım. Bunu  gündeme getirmişim. Faaliyetlerin suç faaliyeti olduğu algısı oluşturmaya  çalıştım. Kimse böyle algılamadı çünkü Türkiye'de. Kişi bazlı düşünmemiştim."  dedi.


AA,Milliyet

YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.
Misafir 13 Nisan 2017 Perşembe 02:52

ne kadar ilginç değil mi? FETÖ HERYERDE VAAR AMA AK PARTİDE YOK, YSKda YOK. İNANDINIZ MI? çocuk mu kandırıyorsunuz siz?

Yorumu oyla      18      10  
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Kaymakam açıkladı
KHK ile Muş'un Varto Belediyesine görevlendirilen Kaymakam Çetin, "Belediyenin ...
'Anayasa değişikliği neden bir çıkış noktası olarak görülmesin?'
İÇGİAF Genel Başkanı Fatma Semiz, Türkiye’nin gerek ekonomik gerek kültürel ...
Ayda 300 TL taksitle ev sahibi olabilirsiniz
Emeklileri ayda 300 lira taksitle ev sahibi yapma projesine hazırlanan ...
 
Fazla mesai haklı fesih sebebi!
Yasaya göre; bir işçi haftada en fazla 45 saat çalışabilir. Bunun üzerindeki ...
Yanıltıcı ‘mühür’ uyarılarına dikkat
Referandumda oyun geçerli sayılması için oy pusulasında tercih edilen ...
Sandığa gitmemek vatana ihanetle eşdeğerlidir
Sandığa gitmemek vatana ihanetle eşdeğerlidir!
 
Milli savaş uçağında gelişme
Milli savaş uçağı için özel mühendis çalışması başlatıldı.
Çocuklara ateş açtı
Kocaeli'de parkta bir şahıs elinde pompalı tüfekle dehşet saçtı.
Yabancılara Türkçe ve Türk kültürü kursu
Muğla'nın Fethiye ilçesinde Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce açılan kursta ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
İstanbul
ÖSYM
TCMB
hollanda
Demba ba
burçin terzioğlu
Ayşe Ersöz
Murat Yıldırım
Kayseri Erciyesspor