Cumhurbaşkanı Sezer, İstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı'nda düzenlenen, ''Harp Akademileri Konferansı''nda 20 sayfalık bir konuşma yaptı.
SEZER'İN KRİTİK MESAJLARI
İç ve dış tehditler
Türkiye, terörizm, kitle yoketme silahlarının yayılması ve bölgesel sorunlardan kaynaklanan çok yönlü ve artan, ağır iç ve dış tehdit ve risklerle karşı karşıyadır.
Devletin temel değerleri kırmızı çizgilerdir herkesin bu kurallara uyması gerekir.
Cumhuriyet'in demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliğinin, ulusu ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğünün sonsuza kadar korunması ve kollanması Devlet'in hak ve görevidir.
Cumhuriyet'in temel değerlerine ve anayasal ilkelere inanmayanların, aydınlanmayı ve çağdaşlaşmayı içine sindiremeyenlerin, ülkenin geleceğine ilişkin kötü niyet taşıyanların laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ne ve kurumlarına yönelik saldırıları, ulusumuzu ve devletimizi yolundan geri döndüremeyecektir.
Cumhurbaşkanının siyasal tarafsızlığı anayasa gereğidir.
Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığı siyasal tarafsızlıktır. Anayasa'nın 101. maddesinin son fıkrasında, "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir" denilerek, Cumhurbaşkanı'nın siyasal yönden tarafsız olması gerektiği açık biçimde belirtilmiştir. Cumhurbaşkanı'nın anayasal ilkelerden yana taraf olması, siyasal taraflılık biçiminde yorumlanamaz.
Türkiye'nin her türlü tehlikeye karşı savunulması en büyük hakkımızdır.
Irak bağlamında Türkiye için bir başka kaygı kaynağını, bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki varlığı oluşturmaktadır.
Türkiye, kendi ulusal güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik böylesine önemli bir tehdide karşı uzun süre izleyici konumunda kalamaz. Bu nedenle, Iraklı ve Amerikalı yetkililerle yürüttüğümüz temasların hızla somut sonuçlar vermesini diliyoruz. Bu sorun bir an önce çözülmelidir.
Türkiye terörle savaşım konusunda küresel düzeyde üzerine düşenleri yerine getirmektedir. Bizimle aynı sözleşmelere imza atmış bulunan ülkelerin, özellikle Batılı bağlaşıklarımızın da bölücü terör örgütüyle savaşımda gerekli duyarlılığı ve işbirliğini göstermelerini bekliyoruz.
TSK'ya karşı zamanlanmış bir oyun oynanıyor.
Ulus devletin, Ulus birliği ve Ülke bütünlüğünün, tekil devlet ve laik Cumhuriyet'in koruyucusu ve güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri de, ilk kez iç ve dış odakların hedefi durumuna gelmiştir. Bu odaklar niyetlerini açıkça sergileyerek işi "hesap sorma" söylemine kadar vardırmışlardır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasal rejimin korunması yönünden, tüm anayasal organ ve kurumlar gibi görevli ve taraftır. Ordu'yu yıpratarak etkisizleştirmek için, zamanlaması ayarlanmış bir oyun oynanmaktadır.
Oysa, özellikle bölgesel karışıklıkların yoğunlaştığı ve küresel güçlerin Ülkemiz üzerindeki planlarının açığa çıktığı günümüzde Ordumuzu yıpratmak, bu planlara destek olmak amacı taşımıyorsa, hiç düşünülmemesi gereken bir olgudur.
Siyasal rejim büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Cumhuriyetin temel değerleri ilk kez tartışma konusu oldu.
Türkiye'de siyasal rejim, Cumhuriyet kurulduğundan beri, hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştır. Laik Cumhuriyet'in temel değerleri ilk kez açıkça tartışma konusu yapılmaktadır. İç ve dış güçler, bu konuda aynı amaç doğrultusunda çıkar birliği içinde hareket etmektedir.
Gerici tehdit bugün ulaştığı boyutuyla kaygı nedenidir.
Atatürkçü Cumhuriyet rejiminin yaşadığı iç tehlikeleri ise uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. Bunun için 1930'lu, 40'lı, 50'li, 60'lı yıllara dönmeye de gerek yoktur. Türkiye'de son 15-20 yıldır yaşanan toplumsal gelişmeler, toplumsal ve bireysel yaşamda sergilenen çağ dışı görüntüler, dinci fetvalar, saldırılar ve karışmalar, kamusal alanlarda türban kullanılmamasına ilişkin tüm yüksek yargı kararlarına karşı tutumlar, görevi din adamı yetiştirmek olan okulları bitirenler ile tarikat ve cemaat mensuplarının Devlet'in her kademesine yerleştirilmeye çalışılmaları, Türkiye'nin nereye götürülmek istendiğinin anlaşılması için yeterli olacaktır.
Ilımlı İslamın çok kısa sürede, radikal İslama dönüşmesi kaçınılmaz.
Dış güçler, Türkiye'nin İslam ülkelerine model olabilmesi için öncelikle siyasal rejiminin "laik Cumhuriyet"ten, "demokratik Cumhuriyet" adı altında, "Ilımlı İslam Cumhuriyeti"ne dönüştürülmesini öngörmektedirler.
Ilımlı İslam, Devlet'in sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal düzeninin din kurallarından belli ölçüde etkilenmesi anlamına gelmektedir. Bu niteliğiyle Ilımlı İslam modeli, İslam'ı kabul eden diğer ülkeler için bir ilerleme sayılsa da, Türkiye Cumhuriyeti yönünden büyük bir geriye gidiş, daha açık söylemiyle, "irticai" bir modeldir.
İşin dikkat çekici yanı, Türkiye Cumhuriyeti rejimini ılımlı İslam'a dönüştürmek için, dış ve kimi iç odakların çıkar birliği yapmaları ve bunu demokratikleştirme adı altında gerçekleştirmeye çalışmalarıdır.
Oysa bu odakların bilmesi gereken üç önemli gerçek vardır: Birincisi, ister "ılımlı", ister "köktenci" olsun, din devleti ile demokrasinin yan yana getirilmesi, tarihe ve bilime ters düşen bir yaklaşımdır. İkincisi, ılımlı İslam'ın çok kısa sürede radikal İslam'a dönüşmesi kaçınılmazdır. Üçüncüsü de, Türkiye Devleti, rejim seçimini, Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte 84 yıl önce yapmıştır. Bu rejim, Atatürk ilke ve devrimleri ile Atatürk Ulusçuluğu'na bağlı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti temelinde biçimlenen aydınlanmacı ve çağdaş bir rejimdir.
Laiklik, din ve inanç özgürlüğüne indirgenemez.
Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sosyal, siyasal, hukuksal, ekonomik ve toplumsal temelinde laiklik ilkesi vardır. Tüm ilke ve devrimler, başka bir deyişle Atatürkçü Cumhuriyet laiklik ilkesine dayanmaktadır.
Basın özgürlüğü, düşünceyi açıklama özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan özgürlüktür.
Demokratik toplumlarda basının işlevi, bu hak ve özgürlükler bağlamında kamu yararını ilgilendiren olay ve konularda açıklamalar yapmak, haber ve bilgi vermek, eleştiri ve yorumlarla kamuoyu oluşturmak, toplumu aydınlatmaktır.
Bu önemli işlevi nedeniyle basın özgürlüğünün, kamu otoritelerine karşı olduğu kadar özel güçlere karşı da korunması gerekmektedir.
Medyanın belli kişi ya da gruplar elinde toplanması, gücünün o kişi ya da grupların çıkarı için kullanılmasına neden olabilecektir.
Bu durum, bir yandan ekonomik alanda haksızlık yaratacak, öte yandan haber alma özgürlüğünü kısıtlayabilecek ve medya gücünün çıkar amaçlı kullanılmasına hizmet edebilecektir.
Kamu hizmeti veren medyanın, kişi ya da grupların eline geçerek bireysel çıkarlara hizmet edecek ticari nitelik kazanması, medya-siyaset bağlantısının güçlenmesi, medyanın Devlet'le ticari ilişkiye girmenin aracı olarak kullanılması kamu yararı ve kamu düzenine zarar vermekle kalmayacak, aynı zamanda demokrasiyi de olumsuz etkileyecektir.
Medyanın kamuoyunu etkileme gücü, dolayısıyla bu gücün olumsuz kullanılması olasılığının yüksekliği, yabancılaştırma olgusunun da çok iyi düşünülmesi gerektiğini göstermektedir. Yabancılaştırmanın uzun erimde ulusal benliğimize vereceği zarar çok iyi değerlendirilmelidir.
HABER7
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...