Türkiye Cumhuriyeti, “Türk Milliyetçiliğinin şahlanışı!” olan “Milli Mücadelemizin ürünüdür.”
Devletimizin varlığını sağlıklı olarak sürdürebilmesi için ben, baş koşul olarak, onu yöneten bütün iktidarların, Türk Milliyetçiliğine bağlı kalarak millete hizmetlerini sürdürmelerini öngörürüm. Ve kamunun her işleminde Millete hizmet amacının bulunup bulunmadığına bakarım. Hükümetlerin iç veya dış siyasete yönelik bütün işlemlerinde milli menfaate hizmet amacı görmezsem, derhal ona karşı çıkarım.
Ben buyum.. Düşünceme katılırsanız, yazılarımı ve kitaplarımı bu kriter doğrultusunda kaleme aldığıma inanırsanız beni okursunuz. Değilse okumazsınız, orası herkesin kendi bileceği şeydir..
Şimdi bu önaçıklamam doğrultusunda, günümüz olaylarına bir bakalım.
İç siyasette baş gündem, Anayasa değişikliği yani sistem değişikliği meselesi.
Dış siyasetteki öncelikli konu ise Suriye meselesi.
Anayasal Parlamenter sistemimizi değiştirmek ve Başkanlığı getirmek, hayali peşinde koşanlara hemen bir iki soru sorayım; bunu gerçekleştirirseniz Türk Milletinin ne kazancı olacak ve milliyetçilik idealimize ne katkı sağlanacaktır? Bu değişiklik millete yarar mı yoksa zarar mı getirecektir?
Sonra Suriye’ye niye girdiniz? Türk milletinin Suriye işinden ne gibi bir çıkarı vardır veya olacaktır? Her gün oradan gelen şehit haberleri ile ağlayan millete, “ama sonunda Tayyip Bey Şam’da Cuma namazı kılacak”diyerek mi göz yaşı döktürmektesiniz?
Bu konuda milli çıkarımızın gereği şudur; derhal birliklerimizi vatana geri getirmek.
Dönelim Anayasa konusuna.. İç politikamızı yönlendirenler, yani Parlamentomuz ve onun içinden çıkmış olan Hükümet, eğer Atatürk ilke ve inkılaplarını benimseyen, Atatürk’ün millete gösterdiği hedefler doğrultusunda ilerleyen Milliyetçi vekillerden oluşmuş olsaydı onlara şöyle derdim:
“İmam hatipleştirdiğiniz Milli eğitimi millileştirin, sonra Atatürk’ün gösterdiği çağdaş eğitim içinde yetişmiş, Atamıza bağlı, Atatürk benzeri bir aday getirin, millet ona Başkanlık yetkilerini seve seve verecektir.. Çünkü millet bilir ki, o niteliklere sahip bir kişi, kendi çıkarlarını değil, vatana ve millete hizmet amacını ön planda tutar.
Aslında Başkanlık, Parlamenterizm bunlar şekil meseleleridir.
Çağdaş yaşamda önemli olan ise şekil değil, o şekil krallarının uygulanışı ve uygulayacak kişidir.. Şimdi Türkiye’de fiiliyatta Parlamentarizm mi var sanıyorsunuz siz? Hayır, Anayasa’da yazılı sistem ihlal edilmekte ve fiili bir Başkanlık uygulanmaktadır zaten.
Başımızdakilerin şimdiki bütün çabaları, partisindeki milliyetçileri inletmeye devam eden Devlet Bahçeli’nin de katkılarıyla, mevcut fiili durumu yasallaştırmaktır.
Neyse.. Söyledim söyleyeceğimi.. Milleti temsil etmeğe layık, milliyetçiliği ilke edinmiş, kendini şahsi menfaatlere değil milli çıkarlara adamış, çağdaş bir Atatürk bulursak Başkanlığa da razı olalım...
Zamanında Atatürk istese Başkanlığı hemen getirebilirdi. Bu yöndeki bütün önerileri de reddetmişti. Niçin? Kendine güvenmediğinden mi? Asla.. İlerde, Başkan olmak isteyenler arasından, Milli menfaatleri, Milliyetçiliği, vatana ve milleti hizmeti değil, kendi kişisel çıkarlarını düşünenler, Başkanlığı alet olarak kullanmaya çalışanlar çıkabilir diye düşünmüştü Atamız.. Şimdi Tayyip Bey, çıksın, Türk Milletine ve Milliyetçiliğe daha iyi hizmetiçin Başkan olmak istediğini söylesin, bu sözüne milleti inandırsın, o zaman Başkanlığa ben de evet diyeyim...
Rüyada mıyım ne...
MİLLİYETÇİLİĞİN YASAL KAYNAKLARI
Benim buraya kadar bütün yazdıklarım, bugünkü olumsuzluklar, Atatürk’e ve anıtlarına karşı yapılan son saygısızlıklar sonucunda oluşmuş fikirler değildir.. Çocukluğumdan, gençliğimden beri yani yaş 80 olduğuna göre yarım asrı aşmış kararlılığımın ürünü olan düşüncelerimdir.
Bakınız mesela, 1979 yılında, yani bundan 38 yıl önce yazdığım Milliyetçiliğin Yasal Kaynakları isimli kitabımın önsözünde şöyle demişim:
“Türk’üz.. Türk Milletindeniz.. Dünya Milletleri içerisinde Türk Milletinin bir ferdi olarak yaşamanın gurur ve iftiharını yaşıyoruz. Türk milleti, binlerce yıllık şanlı bir mazi içerisinde kurduğu büyüklü küçüklü devletlerle, kıt’alara sığmayan engin coğrafyalarda, zengin bir tarih yaratmış, ülkelere ve insanlara adalet, mutluluk ve medeniyet götürmüş, çok eski, çok şerefli, köklü bir millettir.
… Ancak mazimizdeki bu ihtişamın parıltısı zaman içinde sönmüştür.”
ÖNSÖZ’ün devamında, Osmanlının son dönemlerinde, Türklükten uzaklaşmanın sebep olduğu yıkıntı ve çöküntüleri anlattıktan sonra, sözü Atatürk dönemine ve sonrasındaki Cumhuriyet Hükümetlerine de getirmiş, şöyle devam etmişim:
“Niçin mi mutsuzuz; Türk Milliyetçiliği ideolojisini, ferde ve Devlete temel ilke yapma ve onun prensiplerini hukuk nizamımıza yerleştirme ve yaşatma parolasını adım adım terk ve ihmal ettiğimiz için..”
Böylelikle bugünlerdeki AKP iktidarı gibi Hükümeetlerin gelebileceğine, Türk milliyetçiliğine hizmet ilkesinin terk ve ihmal edilebileceğine taa 38 yıl önceden dikkat çekmişim..
ARKA KAPAK YAZISI: Önsözünden yukarıdaki alıntıları yaptığım 816 sayfalık bu kitabımın arka kapağındaki satırlar da şöyledir:
“Bu kitabı, yasalarımızın maddeleri arasında küllenmiş Milliyetçiliği ve ilkelerini, kuru ve donuk hükümler olmaktan kurtaracak, onları milletimize kurtuluş reçetesi yapacak kadroları iş başına davet etmek üzere yazdım.
Bu devletin, 45 milyonluk (evet kitabın yazıldığı tarihte nüfusumuz bu kadardı) Türkiye Türklüğü kadar, esaret zincirindeki dünya Türklüğünün de kaderini omuzlamış olduğunun idrakini terk edemeyiz.-Yalçın Toker-“
Evet sütunum doldu.. Oysa bugünkü yazımda, bu kitabımdan alıntı yaparak, Atatürk’ün Milliyetçilik anlayışının hududunu ve Turancılık konusunda bir genç doktora söylediklerini de anlatmayı planlamıştım. Kısmet olursa haftaya artık..
(*) Milliyetçiliğin Yasal Kaynakları, 816 sa. 2. Baskı/Yalçın Toker, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]