Gazetecilik ve kitap yazarlığı mazim süresince, hemen her konuda yazdım. Sportif, hukuki, edebi, bilimsel..
TURKTIME’daki yazarlığım henüz yenidir.. Önceki yıllarda, çeşitli gazetelerde yazdığım yazılarda, sık sık yerel tabirler de kullanırdım. Mesela, yeri geldikçe ”gıcık olmak” tabirini.. Ama TURKTIME’da yeni olduğum için, bu tabiri burada da kullansam, okurlar nasıl karşılarlar bilemiyorum..
Çocukluğumun geçtiği Silifke’de, Adana’lılar falan bu tabiri çok kullanırlardı, biz de onlardan öğrenmiştik bu lafı.. Şuna gıcık oldum..Gıcık herif!.. Gıcıklık yapma lan!.. şeklindeki çeşitli söylemler.. Çocuğu gıcıklayarak sevme falan..
Gıcık kelimesini, asıl anlamı olan boğazda öksürme veya yutkunma isteği veren kaşıntı şeklinde ise pek kullanmazdık..
Neyse.. Geçelim o eski günleri..
Demokrasi tarihimizin şu günlerinde, yaşadığımız pek çok olayı da, “gıcık oluyoruz” diyerek yorumlamaktan başka çaremiz kalmamış durumdayız.. Ohal’i üç ay daha uzattılar. Bu sayede bakalım daha ne tür KHK’lar çıkaracaklar karşımıza..
Aslında sadece bugünlerde değil, Ohal’den önce de vardı beni gıcık eden hukuksuz uygulamalar..
Sık sık söylüyorum.. Ülkemizdeki hukuksuzluklar, hukuk kökenli olanları daha çok rahatsız ediyor.. Çünkü hukukçu Anayasayı, kanunları biliyor, yapılan ihlalleri de derhal teşhis edebiliyor.
Mesela Anayasamız ne diyor?
Medde-1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde-2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Peki.. Devletimizi bugün yönetenler, Atatürk milliyetçiliğine tam olarak bağlılar mı? Anayasanın başlangıcında sıralanan kurallara saygılılar mı? Okullarda her sabah “Türküm, doğruyum..” diye başlayan andımız niye okunmaz oldu?.. Pek çok belediye, Atatürk’ün portrelerini ve anıtlarını ne hakla rahat rahat kaldırabilmekte ve yerlerine başka şeyler dikebilmekte?
Anayasanın ilk üç maddesi asla değiştirilemez.. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık.. Atatürk milliyetçiliği.. Kuvvetler ayrılığı, laiklik, bütün bunlar en baştaki değiştirilemez hükümlerdir.
Ama ne var ki, Yasama organının başında, “laikliği kaldırıp İslami Devlet kurma” hayalleri içinde yaşayan bir Meclis Başkanı var..
Madde-6; “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyor. Türk milleti bu egemenliğini yetkili organları eliyle kullanır, diye devam ederek “kuvvetler ayrılığı” ilkesine vurgu yapıyor.. Yasama organı (Meclis), Yürütme Organı (Hükümet), Yargı organı (Bağımsız mahkemeler)’le ilgili temel prensipleri belirliyor.
Bunlar ne kadar güzel değil mi?
Peki uygulama ne durumda? Mesela yargı?
Anayasanın 9. maddesi “yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır..” yani ne Meclis, ne Hükümet yargıya müdahalede bulunamaz demektedir.
Anayasa maddeleri böyle, peki uygulama ne durumda?..
Örneğin HSYK’nın açılımı nedir? Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu..
Tamam.. HSYK’nın Başkanı kimdir?
Adalet Bakanı..
Haydaaa!.. Bağımsız yargı erkinin önemli bir kurumunun başında, yürütme erki yani Hükümetin Bakanının ne işi var? Böyle bir durumda ne olmuş oluyor? Kuvvetler ayrılığı ilkesi katledilmiş olmuyor mu?
Bu kadarı da yetmiyor.. Adalet Bakanı 22 kişilik HSYK Genel Kurulunun tabii üyesi.. Bu tabii üye, Müsteşarını da yine tabii üye olarak yanına alıp HSKY Genel Kuruluna gidiyor ve yönetiyor..
Hatta bu da yetmiyor.. Cumhurbaşkanı da o organın dört üyesini seçiyor..
Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve çalışmaları konusunda fazla derinlere dalmayayım.. Tayyip Beyle birlikte üzüm toplayan Başkanları, açılışlarda falan Tayyip Beyin yanından ayrılmayan diğer kurulların Başkanlarını gözlerinizin önüne getirin yeter..
HSYK’nın Başkanı Adalet Bakanı olunca.. Başka bazı kurumda neler olabilir bir bakalım..
Mesela MHK.. Nedir MHK? Merkez Hakem Kurulu.. Futbol maçlarını yönetecek hakemleri tayin eden kurum..
Yargıda, mahkeme kararlarını veren hakimlerin atanmasında Yürütmenin Adalet Bakanı söz sahipleri arasında olduğuna göre, sporda da pek ala Spor Bakanı çıkar “maçları yönetecek hakemleri ben tayin edeceğim!” diyebilir.. Gırgır ya.. Derse şaşırır mıyız?
Ortam böyle olunca, sağlığımızdan sorumlu olan doktorların tayinleri, sağlık hizmetlerinin ifa şekli konularında da Sağlık Bakanı yetki bende demeye kalkışırsa şaşırır mısınız?
Ne yapalım.. İlim, bilim, teknik her şeyi en iyisini Hükümet bilir, herşeyi en iyi yürütme yürütür noktasına gelindi..
Tarihi de en iyi başımızdakiler biliyormuş ki.. “Lozan zafer mi Hezimet mi?” sorusunun cevabını da tarihçilere bırakmıyor, Cumhurbaşkanı veriyor..
Bu mantık çerçevesinde son haberlere kısaca bir göz gezdirelim..
Piyasalarda yandaşlar dışındaki işyerleri kan ağlıyor.. Dükkanlar siftah etmeden kapanıyor. Kapalıçarşı’da 600 dükkan kapanmış.. Bu sayının 1500 ü bulacağından söz ediliyor.. Bu işlerde de Ticaret ve Esnaf Odaları falan değil, tek söz sahibi Ticaret Bakanı her halde.. Kimbilir belki de “Açık kalan dükkanlar bize yeter” diyorlardır..
İstanbul Bağcılarda doğan her çocuktan biri Suriyeli imiş.. Yürütme organının yetkilileri her halde bu konuda da şöyle diyorlardır: “Yarın Şam’a çıkarma yapıp Cuma namazını kılmaya giderken, bunları beraberimizde götüreceğiz..”
Bir zamanlar Eset’i devirecekleri konusunda laf ederken böyle demişlerdi de..
Milli Eğitim Bakanı bütün okulları İmam Hatipleştirme peşinde.. Jandarmayı da emrine almış olan İç İşleri Bakanı ülkede can güvenliğinin teröristlerce yok edilmesi karşısında sessiz.. Millet kahroluyor, onlar sadece kınıyorlar, o kadar..
Başbakan her gün terörde verdiğimiz şehitlerin sayısını açıklamakta.. Dün yani 9 Ekim Pazar günü teröre 18 can daha verdik.. 10’u şehit asker, 8’i sivil.. Kahrolduk..
Sık sık güvenlik toplantıları yapan Cumhurbaşkanı, her zamanki gibi; “terörün kökünü kazıyacağız” dedi.. Peki ne zaman kazınacak, burası belli değil. Belli olan şu; basın bu konuları fazla eleştirmesin denilerek yayın yasağı kondu, o kadar..
Öff be, insana kafayı yedirtecek bunlar..
***
İğnea’da bir turizm, doğa ve tarih beldemizdir.. Benim yazlığım da orada olduğu için yılın hemen hemen yarısını orada geçiririm.. Kafamı dinlemeye çalışır, Rumeli köftecisinde kelle paça yer, içkimi içerim..
İğneada Padişah Yavuz Sultan Selim’in taht mücadelesi yaptığı günlerde saklandığı yerdir.. Yedi göller, doğa harikaları, dünyada eşi bulunmayan Longos ormanları ile ünlüdür.. Şimdi duyuyoruz ki, burada da nükleer santral yapacaklarmış. Yani yolları, sokakları kömür ve çimento taşıyan tırlarla berbat edecekler.. Güzelim doğa katledilecek, turizm öldürülecek.. Tabii bunlar da başımızdakiler açısından önemli değildir.. Bakalım bu işi kime ihale edip trilyonlar kazandıracaklar?
Ey Hükümet! Yürütme organı! Boğazdaki 3. Köprüye Yavuz Selim adını verenler.. Doğa falan size vız gelse de hiç olmazsa tarihe, Yavuz Selim’e saygı duyup, babası ile taht kavgasında saklandığı(*) bu beldeyi onun anısına hürmeten katlettirmeyin..
İşte bütün bunları düşündükçe gıcık olmamak elde mi?
NOT: Geçen hafta bu sütunda, Spor Yazarları Derneğimizin açılışını, orada Coşkun Sabah’a söylettiğimiz Eski Dostları anlatmış, bu vesile ile Hakkı Yeten’den söz etmiş, bazı fotoğraflar yayınlamıştım. Bu yazı ve fotoğraflar, okuyucularımızın büyük ilgisi ile karşılandı. Onun için bu yazımın altında da Eski Dostlar’ı bize söyleyen bir başka ünlü sanatçıyı İlham Gencer’i hatırladım.. Perapalas’taki gecemizi yansıtan bir fotoğraf: Soldan sağa İlham Gencer, Türktime ve Sözcü’nün Başyazarı “tirajların efendisi” unvanlı Rahmi Turan, ben Yalçın Toker, Rahmi Turan’ın eşi Emel Turan ve eşim Serpil Toker hep birlikteyiz. Bu resim Rahmi Turan’ın son eseri İNDİRİLEN TOKMAKLAR.. Yakacaklar Ülkeyi(**) kitabında da yer almaktadır.
(*) Coğrafyada Tarih İzleri/Yalçın Toker, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]
(**) İNDİRİLEN TOKMAKLAR.. YAKACAKLAR ÜLKEYİ/Rahmi Turan, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]