Ülke yanıyor.. Her gün her yerde terör olayları.. Gazeteler, televizyonlar, bütün medya organları, kalleş saldırılar ve şehit haberleriyle dolu.. Beşiktaş Stadı önünde patlatılan bombalarla şehit edilen polislerin acıları dinmeden, Kayseri’den gelen şehit haberleriyle sarsıldık..
Millet, bu dramlar yüzünden yanıp tutuşmakta iken, Milletin Meclisindekiler, şehit cenazelerinde boy gösterdikten hemen sonra Başkanlık sistemini getirmenin siyasi pazarlıklarına devam etmekteler.. Yazık oluyor güzelim ülkeye..
Ülkenin her yeri bu halde.. Ayrıca sınır ötemizden de şehit haberleri geliyor..
“Esat’ı devireceğiz! Suriye’ye girecek, Cuma namazını Şam’da kılacağız!” teraneleri ile başlattıkları Suriye askeri harekatında, her gün, “şu kadar terörist yok edildi” haberlerinin arasına şehit olan askerlerimizin isimleri sıkıştırılıyor.. Halep, İdlib, Hama, Eriha, Rakka, El Bab.. nereler buralar?
Oralarda at koşturan Özgür Suriye Ordusu, Fetih Ordusu, IŞİD, PKK, YPG arasındaki çatışmalardan bize ne?
Biz oralara Mehmetçiğimizi niye gönderdik? Niye şehitler veriyoruz oralarda? Asırlar öncesinden beri o topraklarda yaşayan Türkmen kardeşlerimizi kurtarmak için mi? Yoksa Esat’ı devirmek için mi, gerçek sebebini bilelim..
Amerika, Rusya falan da oralardaki işlere bulaşıyorlar. Hatta gelişmeleri onlar yönlendiriyorlar. Suriye Demokratik Ordusuna destek vererek, dinci terör örgütü IŞİD’in fiili Başkenti Rakka’ya operasyon başlatmasını destekliyorlar. Acaba Türkiye de bu Rakka harekatına destek verecek mi diye de merak ediyorlar.
Neresi bu Rakka denilen yer.. Tarihe bir bakalım.. Abbasi Halifesi Harun Reşid’in Başkenti.. Osmanlı dönemindeki bir kültür ve ilim merkezimiz.
***
Ben bugünkü yazımda, Suriye meselesinin dış siyasi boyutu, uluslararası durumu üzerinde falan pek durmak istemiyorum. Biraz da siyaset dışı olalım, tarihe ve kültüre yönelelim, diyorum.
Madem ki Rakka Osmanlı döneminde bir kültür merkeziymiş, o yoldan yürüyelim biraz da..
Bunun için Halk edebiyatımızın unutulmazlarından, oraları dile getiren Karacoğlan, Köroğlu ve Dadaloğlu’na kulak verelim.. Yani onlar söylesin biz dinleyelim:
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman Padişahın dağlar bizimdir! diye başlar Dadaloğlu koşmalarına..
Gavur Dağlarını, Bolkar’ı, Binboğaları
“Arkam sensin, kal’am sensin hey dağlar!” diye diye dolaşır..
Mensubu olduğu Avşar Türkü olan atalarının, göçler döneminde oralara nereden, nasıl geldiklerini, İran’a, Suriye ve Anadolu’ya nasıl gelip yerleştirildiklerini, sonra Adana, Kayseri, Sivas dolaylarından nasıl sürgün edildiklerini koşmalarında hikaye eder.
Çukurovayı, Halepi, Yozgat’ı, Sivası, Kayseriyi dolaşır, bu tarihi gerçekleri kocaklamalarında dile getirir.
Kırım Harbi (1853-56) sırasında Ordu, asker bulamama sıkıntıları çekilmekteydi. Çare olarak Cebel-i Bereket ve Kozan Dağları bölgelerinden asker getirmek istenmişti. Fakat bu bölgelerdeki Avşarlar ve diğer aşiretler Orduya asker vermek istemiyorlardı.. Bu sebeple Fırka-i Islahiye adı ile bir ferman yayınlandı ve islah, düzenleme hareketleri başlatıldı. Daha sonra da bölgedeki Avşarların göç ettirilmeleri yönünde bir ferman çıkarıldı.
“Rakka Beylerbeyliğine hüküm ki..” diye başlayan bu fermanla, Cerit, Beydili, Avşar aşiretlerine mensup kabileler Rakka’ya ve Suriye’nin öteki bölgelerine göç ettiriliyorlardı.
Dadaloğlu, her gün, her obadan sekiz on kişinin, vadesi dolmadan bu göçler sırasında öldüğünü anlatır.. Pek çok defa da, başka ozanların ağzından olayları nakleder:
“Halep’in, Antep’in yolun keserim
Cehdedersem Elbistan’ı basarım
Bağdat kapısına kilit asarım
Vurun aslanlarım, derdi apalak..”
Bu tür koşmalarla o dönemin tarihi olaylarına ışık tutar Dadaloğlu.
Abidin Paşa, Avşar atlılarının geldiğini haber alınca çadırından çıkacaktı.. Çıkarken başından kalpağı düşünce, annesi “Kalpak düşmesi hayra işaret değil, varma üzerlerine” dediyse de Abidin Paşa annesini dinlemez, yürür. Ve Avşarlı Mehmet’in çakmaklı tüfeğinden çıkan kurşunla yere serilir..
Tarihçi Ahmet Refik, bu Türkmen boylarının Rakka çöllerine sürgünlerini anlatırken, Avşarlar ve öteki Türkmen boylarının kişilikleri ve bağlı oldukları ilkelerini şöyle dile getirir: “Eline, beline, diline sahip olma” anlayışıdır bu. Yani bugünkü açıklaması ile, “Milli Devlete, Milli Dile, Milli Tarihe sahip çıkmak”.. İşte bu yüzden Avşar Türkleri, Osmanlıya baş kaldırmışlar ve sonunda da Anadolu’dan sürgün edilmişlerdir.
Kozanoğlu da lafa karışır:
Ben Kozanoğlu’yum okuryazarım
Dünya kurulalı serbest gezerim
Senin gibi çok Paşalar bozarım
Beri gel hasmını gör Mecit Paşa
Kozanoğlu bu dörtlüğü, göç ve iskan görevlisi Mecit Paşa’nın şu sözlerine cevap olarak söylemişti:
Maraş tarafından çıktı bir Paşa
Avşar’ınan Kürdü yaktı ataşa
Çadırcı emeğim gitmesin boşa
Verdiğim nişanı al Kozanoğlu
DADALOĞLUNDAN BİR KOŞMA
Cerid, Rakiye’den sökün eyledi
Bir fırka geldi de serime doğru
Altı Arap atlı Avşar Beyleri
Çek atın başını Urum’a doğru
Cerit, Rakiye’den arayı açın,
Murad’ın altından Kinet’i geçin
Sarardı benziniz yaylaya göçün
Çek atın başını Urum’a doğru
Dolanayım Yarsuvat’ın yolundan
İçen ölmez Binboğa’nın gölünden
Arslan Beyim Sar’arslanın yolundan
Çek atın başını Urum’a doğru
Dadaloğlum der de ne söylesem hak
Şükrolsun Allaha, yüzümüz hep ak
Bize bu illerde devir günü yok
Çek atın başını Urum’a doğru(*)
KELİMELER: Cerit: Çukurova’da bir Türkmen aşireti, Rakiye: Suriye’deki Rakka kasabası Kinet: Nizip’te bir köy, Yarsuvat: Ceyhanın eski adı, Sar’arslan: Kadirli’de bir yer adı.
İnşallah bugün Suriye’de olan Ordu birliklerimiz oralara, Türkmen kardeşlerimizi kurtarmaya gitmişlerdir. Dualarımız onlarladır..
SON SÖZ: Acı günler yaşanan Halep hakkında Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlunun “Halep’i unutmadık” sözleri de inşallah olumlu sonuçlar verir.
(*) Dadaloğlu /Tahir Kutsi Makal, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]