Demografik (nüfus yapısı) bilgiler, normal şartlarda bu tip bir araştırmanın kontrol unsurlarıdır. Yani araştırmanızdan gelen demografik bilgilerle farklı kurumlardan alınan bilgiler karşılaştırılarak hareket edilir. Ancak bu kadar temsil yeteneği yüksek bir araştırma kendi başına güncel bilgileri de temin ediyor. Dolayısıyla burada verilen sayılara, taptaze bilgiler gözüyle bakmak gerektiğinin altını çiziyoruz.
Türkiye'deki eğitim düzeylerinin gösterildiği grafiklerde ortaya çıkan en umut verici sonuç, son 25 yılda kızların eğitimi konusunda önemli mesafe alınması.
44 yaş üzeri kadınlarda yüzde 41.28 olan ilkokul mezunlarının oranı 29-43 yaş grubunda yüzde 13.71'e, 18-28 yaş grubunda yüzde 6.37'ye düşmektedir. Lise ve yüksekokul/üniversite mezunlarında kız-erkek arasındaki farkın giderek kapanmakta olduğu (yüksek eğitimdeki genç kızların oranı yüzde 10.76, genç erkeklerin oranı yüzde 15.59) anlaşılmaktadır.
Son yıllarda yürütülmekte olan "Haydi Kızlar Okula", "Baba Beni Okula Gönder" türü kampanyalarla kızların eğitimindeki sorunların yakın gelecekte önemli oranda çözüleceğini öngörmek olanaklıdır.
Nüfusun yarısının eğitimi ilkokul ve altı
Demografik verilerde ikinci önemli bulgu, nüfusun yüzde 12.48'inin hâlâ diplomasız, yani ilkokulu bile bitirmemiş olmasıdır. Diğer bir bakışla toplam nüfusun yarıdan fazlası (yüzde 52.31) ilkokul mezunu veya diplomasızdır. Üçüncü önemli bulgu, meslek eğitimi oranının (toplam nüfusun yüzde 2.85'i) Türkiye'nin gereksiniminin çok altında olmasıdır. Bu sayılar bölgelere göre farklılık göstermeden tüm ülke genelinde çok düşük seyretmektedir.
Bölgeler arasında eğitim farkı çok yüksek
Araştırma, bölgeler arası eğitim farklılıkları açısından çarpıcı veriler sunuyor.
Orta Anadolu'dan itibaren tüm doğu bölgelerinde eğitim hâlâ ülke ortalamalarının çok gerisinde bulunuyor.
Sadece 8 yıllık temel eğitim veya daha az eğitim almış olanlar Güneydoğu Anadolu'da yüzde 79.45, Kuzeydoğu Anadolu'da yüzde 75.45, Doğu Karadeniz'de yüzde 73.17'ye ulaşıyor.
Eğitim düzeyi en yüksek iki bölge ise İstanbul ve Batı Anadolu olarak öne çıkıyor.
Toplumun yüzde 61'i 3-5 kişilik ailede
Bir hanede kaç kişinin yaşadığı, değişken nüfus yapısını ve ona bağlı parametreleri anlamak açısından son derece önemli.
Toplumun yüzde 61'i 3-5 kişilik hanelerde yaşıyor. Doğu bölgelerine doğru gidildikçe hanedeki kişi sayısı artıyor. Araştırmaya göre 9 kişiden kalabalık hanelerde yaşama oranı Güneydoğu Anadolu'da yüzde 16.47, Ortadoğu Anadolu'da yüzde 15.97, Kuzeydoğu Anadolu'da yüzde 14.16 düzeyinde.
Gelir dağılımında uçurum çok büyük
Türkiye'nin gelir dağılımında bilinen dengesizlik sorunu bu araştırmada bir kez daha doğrulanıyor. Araştırmada kullanılan gelir dilimlerine göre, hane halkının toplam aylık geliri 300 YTL altı, 300-700 YTL, 700-1200 YTL, 1200-3000 YTL ve 3000 YTL üstü olarak sınıflandırıldı.
Bu çerçevede bakıldığında grafiğimiz Türkiye'deki gelir dilimleri arasındaki farklılığı ve dengesizliği ortaya koyuyor.
Ayda 300 YTL ve altında kazanan en düşük gelir dilimindekiler yüzde 16.40, 300-700 YTL ile ikinci gelir dilimindekiler de yüzde 44 oranında. Genele bakıldığında toplumun yüzde 87'si orta gelir düzeyinin altında, ayda 1200 YTL'den düşük bir kazançla geçiniyor. Nüfusun sadece yüzde 2'si 3 bin YTL üstü gelir diliminde yer alıyor.
İşsizlik yüzde 16.3
Görüşülen kişilerin yüzde 41.63'ü çalışıyor, yüzde 48.12'si emekli/ev kadını/öğrenci/çalışamaz nitelikte olduğundan çalışma hayatının dışında, yüzde 8.11'i de işsiz durumda. Fakat çalışma yaşamanın dışında bulunanlardan çalışabilecek durumda olanlar eklendiğinde (emekli, ev kadını ve öğrenci olmayanlar) işsizlik yüzde 16.30'a çıkıyor.
En düşük gelir dilimi Güneydoğu Anadolu'da
Hane gelirinde bölgeler arası farklara bakıldığında, en düşük gelir diliminin yüzde 45'ini Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin oluşturduğu görülüyor. Bu bölgeyi yüzde 36.38'le Kuzeydoğu Anadolu, yüzde 32.90'la Ortadoğu Anadolu Bölgesi izliyor.
İstanbul, Doğu ve Batı Marmara ise gelir oranları diğerlerine göre en yüksek bölgeler olarak öne çıkıyor.
Bu oranlara kent-kır ayrımını da yaparak bakıldığında ilk çarpıcı bulgu, en düşük gelir dilimi oranlarının kırlarda kentlerindekine oranla en az 2 kat ve daha fazla oluşudur. Bu da kır ve kent arasındaki gelir dağılımının bölgeye göre değişmeksizin uçurum haline geldiğini gösteriyor. Fakat daha çarpıcı olan, Ege'de bu oranın 7 katı (en düşük gelir dilimindeki kesim kentte yüzde 6.37, kırda yüzde 39.33), Batı Anadolu'daysa 5 katı olmasıdır (en düşük gelir dilimindeki kesim kentte yüzde 7.05, kırda yüzde 37.65).
Köyler yoksullukta eşit
Kır-kent durumunu da dikkate alarak gelir dilimlerinin dağılımının gösterdiği önemli sonuç, yoksulluğun azaldığı gözlenen bölgelerde bile gelir artışının kent merkezleriyle sınırlı oluşudur.
Yani gelir dağılımında hem doğuya doğru gidildikçe yoksullaşma yoğunlaşmakta, hem de batıda dahi olsa köylerde kentlere göre dramatik biçimde gelir düşmekte, neredeyse tüm köylerdeki oran birbirine yakınlık göstermektedir.
En çok Kürt İstanbul'da yaşıyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) rakamlarına göre İstanbul'da toplam 11 milyon 622 bin kişi yaşıyor.
KONDA'nın araştırma verilerinden yola çıkarak yaptığı hesaplamalara göre, İstanbul'daki "Kürtlerin" ve "Zazaların" sayısı 1 milyon 571 bin.
Diyarbakır'ın nüfusu (TÜİK rakamlarına göre 677 bin) dikkate alındığında, KONDA'nın yaptığı hesaplamalar bu kentteki Kürt (ve Zaza) nüfusun toplamını 618 bin kişi olarak gösteriyor.
İstanbul'daki Kürt nüfusun düzeyi; toplumda etnik unsurların ne kadar yüksek oranlarda birbirine karıştığını, demografik yapının "etle tırnak gibi olmak" benzetmesini ne kadar iyi karşıladığını gösteren çarpıcı bir veri olarak dikkat çekiyor.
Toplumun üçte biri göçle yer değiştirmiş
Deneklerin sadece yüzde 62'si doğduğundan beri aynı yerde yaşıyor. Bu, toplam nüfusun yüzde 38'inin en az bir yerden bir yere göçtüğünü gösteriyor. Bunların yüzde 13'ü de son 10 yılda yer değiştirmiş durumda
Türkiye'de, göçlerden kaynaklanan nüfus hareketliliği toplumsal yapıyı en çok etkileyen faktörlerden biri. Kolaylıkla yer değiştiren toplum, kendisini bu konudaki hareket kabiliyetine göre de tanımlıyor.
Aşağıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi, bu topraklarda sadece Türklere mahsus olmayan aşırı bir nüfus sirkülasyonu gözlemlemek mümkün.
Başka birçok sebebe dayandırılabilecek göç meselesi, neticede toplumun memleket ve hemşerilik anlayışlarında olduğu kadar kimlik ve vatandaşlık algılarında da etkileyici bir unsur haline geliyor.
İstanbul'un yüzde 28'i İstanbullu
Bu araştırmada ilk olarak görmek isteyeceğimiz bilgilerden biri de kaç kişinin doğduğu yerlerde yaşamaya devam ettiği ya da farklı bir bakış açısıyla hangi bölgelerin göç almadığıydı.
Sorularımıza cevap verenlerden doğduğu ve oturduğu yer aynı olanlara bakıldığında en yüksek oran Doğu Karadeniz (yüzde 96.54) ve Güneydoğu Anadolu'da (yüzde 95,35) görünüyor. Bu iki bölgenin en azından son 50 yıldır hiç göç almadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
En kozmopolit, yani en fazla göçe maruz kalmış yerin ise İstanbul olduğunu tahmin etmek güç değil. İstanbul'da yaşayanların yalnızca yüzde 28.45'i İstanbul doğumlu.
Memleketinde yaşayan yüzde 62
Türkiye genelini temsil eden araştırma deneklerinin yüzde 62.03'ü doğduğundan beri aynı yerde yaşıyor. Yaklaşık yüzde 25'i ise 10 yıldan fazla zamandır şu an bulunduğu yerde yaşıyor. Oturduğu yere 5-10 yıl önce gelenler genelin yüzde 6.10'unu, 5 yıldan az süre içinde gelenler de yüzde 6.97'sini oluşturuyor.
Bu verilere göre, Türkiye nüfusunun yüzde 13'ü oturduğu yere son 10 yıl içinde gelmiş bulunuyor.
Diğer önemli bir bulgu, toplumun yüzde 45.03'ünün oturduğu yer dışında olan ve memleketi kabul ettiği yerde mal mülk sahibi olduğudur. Yani Türkiye'de insanlar doğdukları yer ile ilişkilerini hâlâ yoğun biçimde sürdürüyor.
İnsanlar kendini 'doğduğu yer'den sayıyor
Nüfusun hareketli olması bireylerin aidiyet hissettiği yerle ilgili şaşırtıcı bulgular ortaya çıkmasını sağlıyor. Toplumun yüzde 59.47'si kendisini oturduğu yer ile değil, doğduğu yer ile tanımlıyor.
İstanbul'da oturanlara "Aslen nerelisin hemşerim?" diye sorulduğunda, İstanbul dışında bulunan doğduğu yeri söyleyenlerin oranı yüzde 68 düzeyinde. Batı Marmara (yüzde 64.10) ve Batı Karadeniz (yüzde 66.08) bölgelerindeki insanlarsa ağırlıklı olarak kendilerini doğdukları yerle tanımlıyor.
1993 yılında yapılan benzeri bir KONDA araştırmasında İstanbul'da oturanların yalnızca yüzde 17'si kendisini İstanbullu olarak tanımlıyordu. 13 yıl sonra yapılan bu araştırmada (İstanbul doğumlu olanlar yüzde 28.45) kendisini İstanbullu sayanlar yüzde 24.15'e çıkmış durumda.
Toplumun yüzde 21'i taşınmak istiyor
Bazı yerleşim bölgelerinde sadece orada doğanlar yaşıyormuş gibi görünse de toplumda farklı nedenlerden kaynaklanan bir "yerleşememe" sorunu göze çarpıyor.
İnsanların yüzde 10.74'ü kendisini yerleşmiş saymıyor, yüzde 28.37'si çocuklarının aynı yere yerleşmesini net olarak istemiyor, yüzde 21.2'si de olduğu yerden açık biçimde taşınmak istiyor. Bu veriler toplumun yerleşiklik, diğer bir ifadeyle "habitat" sorunuyla ilgili ciddi problemleri olduğunu gösteriyor.
Üniversite eğitimi almış gençler en hareketli kesim olarak göze çarpıyor. Bunlardan kızların yüzde 24.78'i, erkeklerin de yüzde 21.33'ü 5 yıl ve daha az zamandır bulunduğu yerde yaşıyor. Lise ve meslek lisesi eğitimliler diğerlerine göre daha yerleşik görünüyor.
Yerleşiklik oranı arttıkça çocukların da aynı yere yerleşmesi isteniyor. Fakat yine de tüm gruplarda çocuklarımızın geleceği, yaşanılan yerde değil başka bir yerde hayal ediliyor. "Çocuklarımız buraya yerleşmesin" ve "Şartlara bağlı olarak yerleşmesin" diyenler arasında en düşük oran 44 yaş üstü vatandaşlarda göze çarpıyor. Bu oran üniversite mezunu 29 yaş altı gençlerde tam tersi bir noktaya gidiyor. Bu grupta, "Çocuklarım buraya yerleşmesin" veya "Şartlara göre düşünürüm" diyenlerin oranı kadınlarda yüzde 64, erkeklerde de yüzde 61'i buluyor.
Taşınma niyeti yaş arttıkça azalırken, eğitim seviyesi yükseldikçe artıyor. "Gelecekte buradan, bu şehirden taşınmayı ister misiniz?" sorusuna verilen cevaplarda genç eğitimli kadınların yüzde 35.38'i, erkeklerin de yüzde 36.27'si net olarak "evet" diyor.
"Kendini yerleşmiş sayma" konusunda bölgeler arasında önemli fark görülmüyor. "Kendini yerleşmiş saymayanlar" en yüksek oranda Ortadoğu Anadolu'da (yüzde 15.88) ve İstanbul'da (yüzde 13.60) bulunuyor.
Çocuklarının bulunduğu yere yerleşmesini net olarak istemeyenler en yüksek oranda Ortadoğu Anadolu (yüzde 36.18) ile Batı Marmara'dakiler (yüzde 32.70). Kendisi gelecekte taşınmayı isteyenler en yüksek oranda Kuzeydoğu Anadolu (yüzde 34.86) ve Orta Anadolu (yüzde 28.58) bölgesinde yaşıyor.
Her bin kişinin 373'ü göç etmiş
Bu araştırmanın en çarpıcı bulguları göç ile ilgili olanlardır:
Birinci bulgu, her 1000 yetişkinin 627'si doğduğu yerde otururken 373 kişi doğduğu yerden göç etmiş görünüyor. Yani yetişkinlerin üçte birden fazlası doğduğu yerde yaşamamaktadır.
İkinci önemli bulgu, göç eden ve doğduğu yerden başka bir yerde oturan 373 kişinin 243'ü bulunduğu yere 10 yıldan fazla süre önce gelmiş, 60'ı 5-10 yıl arası bir süre önce gelmiş, 69'u 5 yıl ve daha kısa bir süre önce gelmiş.
Üçüncü önemli nokta da, bu 373 kişinin 254'ü hâlâ kendisini oturduğu yerle değil, doğduğu yerle tanımlıyor. Yani "Aslen nerelisin hemşerim?" dendiğinde söylediği yer hâlâ doğduğu yer. Özellikle 10 yıldan fazla süredir oturduğu yerde olan 243 kişinin 160 kişisi hâlâ kendisini "oradan" saymıyor, yüreği doğduğu yerde atıyor.
Milliyet