“Kendisini kurban etmeye karar vermiş iki erkeği kurban edip, kurtuluşunu gerçekleştiren bir kadının gerilim dolu hikâyesi” tanıtımı bu metinle yapılan Mario Fratti imzalı bir oyun “İhanet”. Aslında “Kurban” olan orijinal adı Güngör Dilmen’in uzun yıllar sahnelenen “Kurban”ı ile karışmasın diye “İhanet” olarak çevrilmiş. Özlem Ersönmez, Mithat Erdemli ve Erdinç Gülener’i aynı sahnede buluşturan oyunun yönetmeni ise Yunus Emre Bozdoğan. Adana Devlet Tiyatrosu’nda başlayan oyunculuk serüvenini Antalya Devlet Tiyatrosu’nda sürdüren ve oradan Ankara’ya gelen Bozdoğan, kariyerini 10 yıla yakın zamandır yönetmen olarak sürdürüyor. Kemikleşmiş tiyatro seyircisinin sahnelediği absürd oyunlarla tanıdığı Bozdoğan, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun 2008-2009 sezonu açış oyunu “İhanet”i Turktime okuyucuları için anlattı.
TURKTIME: Oyundan kısaca bahseder misiniz?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: İhanet Mario Fratti’nin yeni yazdığı ve dilimize de yeni çevrilen oyunlarından biri. 1 kadın ve 2 erkek arasında geçiyor. Yazar olay örgüsünde yaşamdan gerilimli, yer yer güldüren, yer yer saçma, yer yer korkunç bir kesit almış. Bir ihanet öyküsü gibi görülse de aslında Fratti, bu oyunda derinlerde hastalıklı bir düzenin hastalıklı insanlar ortaya çıkardığını anlatıyor.
TURKTIME: Oyun metniyle buluşmanız ve bu oyunu sahneleme fikri nasıl gelişti?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: Bu oyun benim proje olarak düşündüğüm bir oyun değildi. Ben genellikle Eugene Ionesco, Samuel Beckett gibi yazarların oyunlarını sahnelemeyi seviyorum oysa bu oyun tarz olarak gerçekçiye yakın. Devlet Tiyatrosu’nun önerdiği bir projeydi ben de kabul ettim.
TURKTIME: Oyunda birtakım eksiklikler olduğu yönündeki eleştiriler hakkında ne diyeceksiniz?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: Oyunun çalışma sürecinde biraz sıkışıklık yaşadık. Beklediğimizden daha erken prömiyer yaptık. Dolayısıyla oyun ham bir şekilde çıktı. Uzun bir oyun ve 3 kişi götürüyor. Oyuncuların karakterleri çözmesi ve ezbere hakim olabilmesi için zamana ihtiyaç vardı. Biz bunlardan yoksun başladık. Gönül isterdi ki yetiştirme çabası olmadan bu oyunu sahneleseydik. Bazı eksikliklerle çıktık ama oynaya oynaya o eksikleri kapatıyoruz.
EKSİKLİKLERDEN YÖNETMEN SORUMLUDUR
TURKTIME: Oyunculukla başlayan kariyerinizi yönetmen olarak sürdüren biri olarak sizce tiyatro oyuncunun mu yönetmenin mi sanatı?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: Tiyatroya da sinema gibi bakmak lazım. Tiyatro oyuncunun sanatı denir ama sonuçta esas olan yönetmenin yorumudur. Onun istediği, onayladığı şey sahnelenir. Oyuncunun yorumunu yönetmen onaylamıyorsa onu yönlendirerek kendi yorumuna uygun oynatmanın yolunu arar. Dolayısıyla tercihler hep yönetmenindir. Oyun beğenilir ya da beğenilmez ayrı mesele ama bence bir oyuncu kötü oynuyorsa sorumluluk yönetmenindir. Bu anlamda ben kendimi sorumlu hisseder ve yer yer eleştiririm. Mutlaka eksikler olur hiçbir şey dört dörtlük değildir. Bu eksikliklerden de yönetmen sorumludur.
TURKTIME: Aslolan yönetmense bu oyunda meydana gelen eksiklikler de sizin adınızla anılacak, bu hanenize bir eksi değil mi?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: Oyuncu sahneye çıktığı zaman iyi değilse, “akşam elektrik kesikti” gibi şeyler söyleyemez. Zaten söyleme platformu da yoktur. Tiyatro canlı bir şey, bu anlamda bu tarz durumlar zaman zaman yaşanabiliyor. Bir oyuncunun rahatsızlığı paldır küldür başka bir oyunun girmesine sebep olabiliyor.
TURKTIME: Oyunda “ Bir sürü kadın tecavüz olayında öldürülür. Eğer karşı koymak yerine boyun eğseler, bugün hala yaşıyor olabilirlerdi” gibi kadın seyircileri rahatsız edebilecek cümleler var. Bu yönde gelen tepkiler oldu mu?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: Kadının konumu ne olursa olsun tecavüz kabul edilemez. Ancak erkek egosu denilen şey erkekler kadınlar tarafından kullanılıyor diye bir savunu yaratıyor. Başlarda 2 erkeğin, savunmasız bir kadın hakkında söyledikleri sözler, sergiledikleri davranışlar kadın izleyicileri isyan ettiriyor. Oysa bu durumla aslında erkek kötülenmiş oluyor. Metin üstünde inceleme yaptığımızda 3 karakterin de hastalıklı olduğunu görüyoruz. Oyunda kadın ya da erkeğin tarafını tutma gibi bir durum yok. Oyunlarda genellikle olumlu karakter olur ama bu oyunda 3 karakter de olumsuz, 3’ü de masum değil. Oyun yazım şekillerine ters düşen bir durum var yani. Bu oyunda marjinal bir durum söz konusu ve böylesi durumlarda insanların gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. Oyunun sonunda kadının gerçek yüzünün açığa çıkmasıyla beraber önce kadın adına düşünüp erkek karaktere kızan seyirci, sonra kadının yaptıklarını düşünüp toparladığında kadına kızıyor.
DEVLET TİYATROSU SALONLARININ BOŞ KALMASI GEREKLİLİĞİ TARTIŞMALARINI GÜNDEME GETİRİR
TURKTIME: Dizi sektöründeki gelişmeler sonucunda pek çok oyuncunun kariyer planlamasında bir üst basamakta dizi ya da sinema filminde rol almak olduğunu görüyoruz. Yurtdışına açılmak gibi bir hedefi olan tiyatro oyuncusu yok gibi. Hedefler bu kadar dar mı?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: Tiyatroyu yurtdışında yapmak çok zor. Başaran çok az insan var. Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Genco Erkal, Haluk Bilginer… Tiyatro yaşanılan topluma seslenen bir yapı içerdiği için kendi toplumumuza anlatıyoruz bazı şeyleri. İngiltere’deki topluma tiyatro yapmak için o toplumun geleneklerini, toplumsal özelliklerini çok iyi biliyor olmak lazım. Bu nedenle yurtdışında tiyatro yapmak çok zor.
TURKTIME: “Tiyatro yaşadığımız topluma seslenir” dediniz ama bizim tiyatromuzda ağırlıklı olarak yabancı metinlere yer veriliyor. O metinler bizi ne kadar anlatabilir?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: Yabancı metinlerin topluma uyarlanması taraftarıyım. Genelde yabancı metinlerin “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” gibi bir mantığı var. Yabancı bir ülkede geçiyordur ama o kadar benzer konulardır ki biz o konuyu net hissederiz, kendi sorunumuzdur, aynı sorunu bizde yaşıyoruzdur. Alır ve kendimize uyarlarız.
TURKTIME: Bir de çok kısa aralıklarla sahnelenen ve hemen her oyuncunun rol aldığı yerli oyunlar var. Aynı metinlerin sahneleniyor olması yazar ve metin sıkıntısından kaynaklanıyor olabilir mi?
YUNUS EMRE BOZDOĞAN: Yazar sorunu ya da metin eksikliğinden öte yeni yazarların desteklenmemesi sorunu yaşıyoruz. Aslında yazar yok değil var ama tiyatro acımasız bir şey ve seyirci eğilimleri çok etkili. Özel tiyatrolar gişe kaygısı nedeniyle her yazarın oyununu oynayamıyor. Devlet Tiyatrosu’nun gişe kaygısı yok ama yine de salonların dolu olması önem taşıyor. Koca Devlet Tiyatrosu salonlarının boş kalması bir anda gerekliliği tartışmalarını gündeme getirir. “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım”, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”, “Kanlı Nigar” gibi oyunları halkımız çok seviyor. Hem toplumu çok iyi yansıtıyor hem de eğlenceli… Bu tarz oyunların tekrar oynanmasına kötü gözle bakmıyorum. Bir de artık bizim klasikleşmiş yazarlarımız olan Haldun Taner, Turgut Özakman, Aziz Nesin gibi yazarları sahiplenmemiz gerekiyor. İngiltere’de de her yıl Shakespeare oynanır. Ezbere bilinen yüzlerce kez yorumlanmış oyunlardır ama oynanmaya devam eder. Çünkü her oynanışta bambaşka yorumlar çıkar. Tiyatronun güzelliği burada. Mesele konu değil onun nasıl anlatıldığı. Oyun aynı şekilde oynanıyorsa o zaman sorun var demektir.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...