Kadınların korkulu rüyası olan meme kanseri, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sık görülen bir hastalık. Acıbadem Fulya Hastanesi’nde yeni açılan Meme Kliniği’nin Sorumlusu Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu, kadın sağlığı açısından çok önemli olan bu soruna karşı özel klinik oluşturulmasıyla, kadınlara daha kaliteli sağlık hizmeti verilebildiğini söylüyor.
Prof. Dr. Gazioğlu, son 20 yıldır meme kanseri sayılarında artış olduğunu belirterek, “Bu konuda başı ABD çekiyor, ABD’de bir kadının ortalama 85 yıl yaşayacağı varsayıldığında her 8 kadından biri meme kanserine yakalanıyor, neredeyse apandisit kadar sıklıkta meme kanseri görülüyor. Avrupa’da ise her 9-10 kadından biri meme kanseri oluyor. Türkiye’de de oran düşük değil, Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerin verileri bir araya getirildiğinde her 11-12 kadından biri hayatının bir evresinde meme kanserine yakalanıyor” diyor.
Uzmanlaşmış ekip hastaya yarar
Bu kadar sık rastlanan ve ölümcül sonuçlar doğuran bir hastalığın özel olarak ele alınması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu, meme kanserinin tedavisinin muldisipliner olmasının önemine işaret ediyor. Meme kanseri konusunda deneyimli bir genel cerrahi uzmanı, radyasyon onkoloğu, medikal onkolog, nükleer tıp uzmanı, psikiyatr, meme konusunda uzmanlaşmış patoloji ve radyoloji uzmanlarının birlikte çalışması gerekiyor. Meme kanseri ameliyatlarında yeni teknikler uyguladıklarını söyleyen Prof. Dr. Gazioğlu, bu konuda şu bilgileri veriyor:
“Cerrah bunları tek başına uygulamıyor, nükleer tıp ve radyoloji uzmanı birlikte çalışmalar yapıyor. Örnek olarak şunu verebiliriz: Memede elle hissedilemeyecek kadar küçük şüpheli odaklar olabiliyor. Nükleer madde ve boya ile memedeki oluşum işaretleniyor, gamma prob yardımıyla bu oluşumları bulup çıkarıyoruz. Bundan 8-10 yıl öncesine kadar memede kanser tesbit edildiğinde, memenin tamamı alınıyordu ve. Koltuk altı lenf bezlerinin hepsi çıkarılıyordu. Oysa günümüzde, bazı özel durumlar dışında memenin sadece bir bölümünü almakla yetiniyoruz ve bazı özel yöntemlerle lenf örneklemesi yapıyoruz. Buna “Sentinel Lenf Nodülü Biyopsisi” diyoruz. Aynı ameliyat esnasında patolog arkadaşımız lenf bezini inceliyor. Kanser örnek lenf bezine sıçramamışsa koltuklatındaki diğer lenf bezlerine dokunmuyoruz. Böylece hasta eski zamanlara göre hem çok daha hafif bir ameliyat geçirmiş oluyor hem de memesini kaybetmiyor. Burada çok iyi bir ekip çalışması yapmak gerekiyor.”
Risk faktörleri neler
Meme kanserinin oluşmasında etkili olan bazı risk faktörleri var. Bu risk faktörlerine sahip olan kadınlarda meme kanserine yakalanma riski ortalamadan daha yüksektir. Bu risk faktörlerinin bazıları şunlardır:
Yaş: Her ne kadar erken yaşlarda görülüyorsa da en sık 50-70 yaş arasında görülüyor. Bu yaş aralığındaki kadınlar meme kanseri açısından yüksek risklidir. Ancak meme kanserinin her yaşta görülebileceği unutulmamalıdır.
Ailevi faktörler: Çalışmalara göre birinci ve ikinci derece yakınları arasında (anne, teyze, kız, kızkardeş, anneanne, babaanne gibi) meme kanseri olan kadınların meme kanserine yakalanma riski, ailesinde meme kanseri olmayanlara göre daha fazla.
Hormon Kullanımı: Menopoza girme döneminde şikayetleri azaltmak için dışarıdan östrojen verilmesi riski hafifçe artıyor. Başka riskler de varsa, hormon kullanımı da eklendiğinde kanser riski artıyor. Doğum kontrol haplarını uzun süre kullananlarda risk hafifçe artıyor.
Stres Faktörü: Son yıllarda stres faktörünün de meme kanseri riskini artırdığı yönünde çalışmalar yapıldı. Meme kanseriyle ilgili çalışmalarda en önemli gerçeklerden biri de şu: Meme kanseri daha çok gelişmiş toplumların hastalığı. Bir toplum sosyo-kültürel ve ekonomik olarak ne kadar gelişmişse, ne kadar şehirliyse meme kanserine yakalanma olasılığı da o ölçüde artıyor. Besinlerin doğal olmayan yöntemlerle yetiştirilmeleri, stres, geç yaşlarda çocuk doğurmak, hiç doğurmamak, doğurup da emzirmemek, az da olsa riski artırıyor.
Meme kanseri genç hastalarda daha agresif
Meme kanserinin en çok 50-70 yaş arası grupta görüldüğüne değinen Gazioğlu, “Çalışmalarımızda tanık oluyoruz, önemli merkezlerden gelen çalışmalara da bakıyoruz meme kanserine yakalanma yaşı daha gençlere doğru kayıyor. Burada çok önemli bulduğumuz bir nokta daha var, o da meme kanserinin genç hastalarda daha agresif seyretmesidir” diyor.
Diğer birçok kanserde olduğu gibi ne kadar erken dönemde tanı konursa, yaşam şansı o kadar yüksek oluyor. Meme kanserinin erken evrede yakalanması halinde 10 yıllık yaşama oranlarının yüzde 90’lara ulaştığını, geç kalındığı zaman ise hayatta kalma oranlarının düştüğünü belirten Prof. Gazioğlu, şunları söylüyor:
“Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı’nın önerisi kadınların hiçbir şikayetleri olmasa bile 40 yaşından sonra yılda bir mamografi çektirmesidir. Böylece herhangi bir belirti oluşmadan önce meme kanserini çok küçük boyutlardayken yakalayıp tam tedavi şansı elde edilmiş oluyor. Tanıda MR gibi ileri tetkikler var ama dünya standardı mamografi ve ultrason çekilmesidir. Esas olan mamografidir, MR mamografiyi tamamlar. Gençlerde şikayet olduğunda önce ultrasonu tercih ediyoruz. Gençlerde meme yapısı daha yoğun olduğundan ultrason daha etkili oluyor. Menopoz sonrası, 40 yaş sonrası kadınlarda yılda bir bu konuda tecrübeli bir genel cerraha muayene olmaları ve mamografi çektirmeleri hayati önem taşıyor.”
Ayda bir kontrol şart
Son yıllarda kadınların memesini kontrol etmesi tartışılıyor. Kendi kendine muayene, hastalığın erken yakalanması için önemli. Kadınların genç kızlıklarından itibaren ayda bir kez banyo çıkışında ayna karşısında her iki memelerini gözlemlemeleri gerekir. Meme muayenesinin ayda bir her iki meme ve koltuk altlarının elle hafifçe yoklanmasından ibaret olmasını öneren Prof. Gazioğlu, “Gereksiz derecede derin ve uzun muayeneler bir çok kadının normal meme dokusunu hastalık sanıp lüzümsuz yere doktora koşmasına neden oluyor. Ele kitle gelmesinden başka, gözlemleme yoluyla asimetri oluştu mu, ciltte çekinti var mı, meme başından akıntı oluyor mu bakmak lazım. Gereksiz evham yapmak doğru değil” diyor.
Geç kalınırsa ölüm riski var
Meme kanserinin zamanında yakalanırsa tam tedavisinin olduğuna, tedavi edilmezse kesin ölümle sonuçlanacağına dikkati çeken Prof. Gazioğlu, tedavi hakkında şunları söylüyor:
• Erken yakalanırsa tam tedavi (kür) sağlama şansı var.
• Erken yakalamak demek, tümör büyük çaplara ulaşmadan koltuk altı lenf bezlerine, uzak organalara kemiğe, akciğer ve beyne gitmeden önceki evrelerde yakalamaktır.
• Erken evre meme kanserlerinde uygun tedavi yapılırsa yüzde 80-90 oranında 10 yıllık yaşam şansları var.
• Meme kanserinde tedavinin ilk aşamasını cerrahi tedavi yani ameliyat oluşturuyor.
• Cerrahinin ardından patoloji sonuçlarına göre diğer tedaviler ışın, kemoterapi, hormon, psikolojik tedaviler yapılıyor.
• Bazı özel durumlarda ameliyatın kemoterapi veya radyoterapinin sonrasına bırakılması gerekebiliyor.
• Modern meme cerrahisinde amaç tümörle birlikte yeterli ölçüde meme dokusunun çıkarılması ama meme bütünlüğünün korunmasıdır.
• Önceki yıllarda dünyada yaygın olan tedavi bir memede kanser varsa o memenin tamamının alınması yönündeydi. Son 20 yılda modern meme kanseri uygulayan merkezlerde gittikçe artan bir oranda memenin korunması amaçlanıyor.
• Hastaların çoğunda memenin sadece bir bölümünü alarak bunu gerçekleştiriyoruz. Hastanın kozmetiği de bozulmuyor, organ kaybından dolayı psikolojik ve sosyal sorunlar yaşamıyorlar. Fakat bazı özel durumlarda hastanın hayatını riske atmamak için memenin tamamının alınması gerekli olabiliyor.
• Gelişmiş merkezlerde hastaların yüzde 60-70’inde, yani her 3 hastanın en az ikisinde meme korunarak kanser tedavi edilebiliyor.
Hürriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |