Atatürk laikçiliğine bağlılığına karşın Türkeş, İslam karşıtı değildi. Aslında o, hem şeriat hukukunun hem de İslami dindarlığın dışsal göstergelerinin kamusal alandan çıkarılması gerektiği konusunda ısrar etse de Sünni İslam'ın Türk kimliğinin belirleyici karakterlerinden biri olduğunu ileri sürdü.
Bu ayrım; partinin tabanını oluşturan fakir muhafazakâr kitle üyelerinden ve MHP'nin Türk ırkının üstünlüğü ile İslami kimliği birleştirmesinden dolayı onu cazip bulanlardan dolayı çoğunlukla kayboldu. Fakat Türkeş'in milliyetçiliği ve Atatürk'ün mirasına bağlılığı; laikçi Türk ordusundaki pek çok kişinin partiye sempati duyması anlamına geliyordu.
Bununla birlikte MHP ve ordu arasındaki bağlar, kurumsal olmaktan çok genellikle kişisel düzeyde idiler, ilişkilerin duygusal boyutların ötesine geçtiği zamanlar da oldu. Türkeş'in liderliğinde MHP, ordu ile sık sık bağlantı halindeydi ve ulusal çıkarlar olarak gördüğü meselelerde onunla işbirliği yapmaya istekliydi. Sonuç olarak MHP üyeleri, ordu için istihbarat toplamada çok aktiflerdi ve sık sık Türklerin "derin devlet" dedikleri şeyi oluşturan bağlantılar ağında boy gösterdiler.
Fakat 1997'de Türkeş öldüğünde ve MHP'nin hâlihazırdaki lideri Devlet Bahçeli halefi olarak seçildiğinde ilişkiler değişmeye başladı.
Gareth Jenkins'in 'MHP ve Ordu: Platonik bir aşkın bitişi' adlı makalesinin tamamını okumak için
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...