Mısır’da 25 Ocak 2011’de insanların Tahrir Meydanı’na çıkmasıyla başlayan halk hareketi 30 yıllık Mübarek rejimini devirmiş, Arap baharının en önemli sayfalarından birisi olarak tarihe geçmişti. Ancak sonraki süreçte, halk Muhammed Mursi liderliğindeki Müslüman Kardeşler yönetimine de isyan etti ve ordu 3 temmuzda yönetime el koyarak sadece ülkeye değil, Arap baharına da ciddi bir darbe vurdu. Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi (IMPR) Başkanı Doç. Dr. Veysel Ayhan’la Mısır’da nasıl bu noktaya gelindiğini ve bundan sonraki olası senaryoları konuştuk. Ayhan’a göre son gelişmeler ülkenin iç savaşa sürüklenme riskini artırıyor.
Bir kere çok net bir şekilde şunu ortaya koymak gerekiyor. Bütün hatalarına rağmen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin gönderilmesi bir askeri darbedir. Bugün askerler hem devrimi, hem sivil yönetimi kendi inisiyatifleri altına almışlardır. Devrim ordu eliyle çalınmaya çalışılmaktadır. Bunu 11 şubatta Mübarek’in istifasından sonraki süreçte de görmüştük. Bu süreçte de ordu siyasetteki aktif rolünü sürdürmeye çalıştı.
Ordu zaten Nasır’la birlikte 1952’den itibaren Mısır siyasetinin ve ekonomisinin en önemli aktörü olmuştu. Mısır’daki idari ve anayasal süreçlerin temel belirleyicisiydi. 2011’de Mısır’da halk ayaklanması başladığında şunu çok iyi gördüler: Milyonlarca insan sokakta ve sistemi bu haliyle sürdürmek mümkün değil. Dolayısıyla Mübarek’i feda etmeye karar verdiler. Ama bunu yaparken sistemin kontrolünü kaybetmemek için de bazı arayışlara girdiler. Ve sonuçta Mübarek istifa ettiğini ve yönetimi Yüksek Askeri Konsey’e devrettiğini söyledi. Oysa anayasada böyle bir yetki devri yok. Dolayısıyla, evet bu bir darbeydi. Ama buna direndi halk, devrimin peşinden gitti ve sokakları bırakmadı.
İşte tartışmalar bu noktada başlıyor. Mursi’nin iktidara gelmesiyle birlikte tüm toplumsal gruplar yeni bir siyasal sistem inşa etmek için temel bir uzlaşı içindeydiler. Bu noktada Mursi de bazı kararlar aldı. Önce ordunun üst yönetiminin bir kısmını tasfiye etti. Tantavi başta olmak üzere ordunun üst düzeyindeki pek çok kişinin danışman yapılarak, emekli edilerek ordudan ayrılmasını sağlayabildi. Böylece ordunun bir kısmını tasfiye etti, ama ondan sonra orduda geri kalanlarla, yeni atananlarla bir uzlaşma içerisine girdiği varsayılıyor Mursi ve Müslüman Kardeşler’in. 25 Ocak Devrimi sırasında Tahrir’de liberallar, özgürlükçüler, sendikalar, Hıristiyanlar, sekülerler, gençler ve kadınlarla kurulan “ittifakı” iktidar olduktan sonra siyasette sürdüremedi ve bozdu. Bunu yaparken de orduyu yanına aldı.
Tek başına orduyu siyasal sistem dışına itebilme kapasitesi yoktu. Ordu nihai aşamada bir kadrodur. En tepedekileri tasfiye edebilirsiniz. Ama kadronun tamamında değişim ve dönüşüm yapabilmeniz yılları alır. Ama burada Mursi’nin Tahrir’deki taleplerin karşılanmaması için orduyla uzlaşmaya gittiği varsayıldı. Bu Müslüman Kardeşler için ciddi bir hataydı. Diğer toplumsal gruplarla uzlaşarak siyasal bir yönetim mekanizması oluştursaydı biz bugün Mısır’la ilgili çok farklı bir tartışma içerisinde olabilirdik.
Kesinlikle. Ordu ülkede ciddi bir çatışma ortamı yaratırsa toplumsal düzeyde kendi varlığını zorunlu hale getirmiş olur. “Darbeye zemin hazırlama”nın yanı sıra “darbenin sürdürülmesine zemin hazırlama” dediğimiz bir olgu var. Mısır’da ordu önce siyasal sistemin işlemesini tıkayarak darbeye zemin hazırladı. Şimdi de ülkeyi daha ciddi bir karışıklığa iterek, çatışmaların yaşanmasını sağlayarak kendi iktidarını sürdürmeye çalışacaktır. Bu kesin. Bir kere, ordu devrimin arkasında değil çünkü bu devrim orduya, ordu rejimine karşı yapıldı. Ordu da şimdi bir kez daha iktidara gelmeye çalışıyor. Hem devrimi baltalamaya, katletmeye ve yok etmeye çalışıyor, hem de onun değerleri üzerinden kendine bir iktidar alanı yaratmaya çalışıyor. Son birkaç gündür yaşanan çatışmalar, ordunun kendi iktidarını sürdürmek için yaptığı stratejik hamlelerdir.
Ben bu sürecin atlatılacağını düşünüyorum. Siyaset kanalı açılacak ve herkes yaşananlardan tecrübe edinecek. Müslüman Kardeşler de kendine göre bir tecrübe edinecek. O da şudur; toplumsal muhalefet gruplarını dikkate alacaklar. Şunu gördüler, Batı’yla veya orduyla veya diğer kesimlerin ittifakıyla iktidarda kalınmaz. Çünkü Müslüman Kardeşler’i devirmeye çalışan bir ordu ve Batı kapıda bekliyor. Sizin yapacağınız hatalarla iktidarınızı devirmek için her an harekete geçebilirler. Bu tecrübe, bölgenin daha da ciddi bir şekilde demokratik bir devlet, kurum ve toplum inşasına katkı olarak dönecektir.
Evet, Batılı devletlerin hiçbiri bir pozisyon alamadı. Bu da bize, AB ülkeleri ve ABD’nin bölgenin demokratikleşmesinde negatif bir rol oynadığını gösteriyor. Mübarek sonrası dönemde Mısır’ın demokratikleşmesi için ciddi bir çabaları olmadı, ekonomiyi, siyasi idareyi yeniden yapılandırmada ciddi bir rol oynamadılar. Genelkurmay Başkanı Sisi “48 saat sonra sivil yönetimi ortadan kaldıracağım” dediğinde ses çıkarmadılar. Eğer o gün ciddi bir ses çıkarmış olsalardı belki bu olmayacaktı. Dolayısıyla ben bu darbeye Batı’nın zemin hazırladığını düşünüyorum. Tabii New York Times’ta çıkan iddiaları da önemsemek gerekir. Obama’nın doğrudan bazı Arap ülkeleriyle birlikte darbenin içerisinde olduğunu yazdılar. Bunlar ciddi iddialar. Ancak aynı zamanda Batı Mısır’da yaşananları bir iktidar mücadelesi olarak görüyor da olabilir. Bir yanda Müslüman Kardeşler ve onu destekleyen Katar, Türkiye gibi ülkeler diğer yandan Müslüman Kardeşler’in etkisinden çekinen Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler. Batı, bölgesel düzeyde yaşanan mücadelenin de bir tarafı olmak istemiyor olabilir.
Çünkü bunu kendisi için bir tehdit olarak görüyor. Batı kendine demokrattır. Ortadoğu’daki ülkelere ilgili “demokratik yönetimler kursunlar bölgede barışçıl bir ortam olsun” gibi bir politikası yok. Batı sömürgeci bir geçmişe sahip ve bugünkü demokrasi anlayışı da kendileriyle siyasi işbirliği yapacak kesimlerin iktidarda tutulması. Bu durumda bölgenin demokratikleşmesi için tek yol kendi insanının gücü ve toplumsal tecrübesi...
Derinden etkileyecek. Bu oldukça ciddi bir olay. Hem ordu içinde bazı grupların hem de darbe sürecini destekleyen Selefi ve diğer hareketlerin politikalarını gözden geçirmelerine yol açacak. Diğer yandan Müslüman Kardeşler büyük bir toplumsal ve bölgesel desteğe sahip. Bu açıdan düşünüldüğünde, Mısır’ın kanlı bir iç savaşa sürüklenmesi ihtimali belirmiş durumda. Ordunun acilen geçiş sürecini başlatmaması durumunda ramazan boyunca Müslüman Kardeşler’in direnişi gerçekleşecek. Sivil göstericilere ateş açılmış olması da Müslüman Kardeşler’e verilen toplumsal desteğin artmasına yol açacak.
Mümkün. Yaşananlar, hareketin silahlı eylemler içerisine çekilerek marjinalleşmesine neden olabilir. Cezayir toplumunun yaşadığı acı tecrübe halen hafızalarda. Eğer Müslüman Kardeşler FIS’in (İslami Kurtuluş Cephesi) Cezayir’de yaptığını yaparak, silahlı muhalefete sürüklenirse, Mısır da kendini büyük bir iç savaşın içinde bulur ve bu Mısır’la sınırlı kalmaz, bölgeye yayılır. Müslüman Kardeşler’in yaptığı isyan çağrısı barışçıl eylemlere yönelik ama yine de silahlı isyana dönüşme olasılığı var. Unutmamalı ki, Müslüman Kardeşler Suriye’de askeri direnişe katıldı. Dolayısıyla Müslüman Kardeşler’in cihat ve savaş olgusunu artık dışlamadığını biliyoruz.
Bu arada maalesef bölge ülkeleri de Mısır’daki farklı aktörler üzerinden iç istikrarsızlıkta taraf olmaya başladı. Örneğin, Katar’ın desteklediği El Cezire televizyonu Müslüman Kardeşler yanlısı yayınlarıyla Katar’ın pozisyonunu ortaya koyarken, Suudi Arabistan El Arabiya üzerinden örgütü sert şekilde eleştiriyor. Bölge ülkeleri Mısır’daki mücadeleye taraf olmaya başlamış gibi görünüyor.
Türkiye’de sadece hükümet değil, muhalefet, akademisyenler, gazeteciler, hepsi doğru bir tutum aldı. Mısır’daki darbenin karşısında sivil siyaseti tek meşru yol olarak gördü. Öte yandan, bölge demokratikleşecekse herkes kendisinden başlayarak bir demokrasi inşa edecek ve bunun bölgeye yayılmasını sağlayacak. Seçilmişler yalnızca Mısır’da değil bizim ülkemizde de tutuklu. Siyasi görüşünden dolayı belediye başkanının, milletvekilinin cezaevinde olması demokrasi açısından ayıplı şeyler. Demokrasi eleştirisine kendimizden başlamalıyız. İlk önce kendimiz sandığa saygı duymalıyız.
taraf
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|