İşte Mumcu’nun konuyla ilgili açıklaması…
TBMM’ye sunulan Anayasa değişikliği teklifini temelde iyi niyetli ve yapıcı bir girişim olarak değerlendiriyoruz.
Ancak değişiklik metninin, amacını gerçekleştirmek bakımından yeterli olamayacağı gibi amaçlamadığı sorunlara da yol açabileceğini düşünüyoruz.
Sorunu “başörtüsüne özgürlük” parantezine sıkıştırmadan, siyasal ve toplumsal kutuplaşmaya, rövanşist tahriklere fırsat vermeden çözmek gerekir.
Çözümü herhangi bir siyasi – ideolojik tutumun galibiyeti, diğerlerinin mağlubiyeti olarak algılanabilir bir yöntem üzerinden aramamalıyız.
Çözüm herkesin çözümü ve herkes için çözüm değeri taşımalıdır.
Böyle bir çözüm var.
Bu çözüm; herkesin temel hak ve hürriyetlerinden ve kamu hizmetlerinden eşitlik ve adalet ilkeleri temelinde yararlanabilmesi için, “kanun önünde eşitliğin sağlanması, AYRIMCILIK, DIŞLAYICILIK VE YOKSAYICILIĞIN engellenmesi” hakkında Anayasal düzenleme yapılmasıdır.
Bu çözüm, eşitlik ve özgürlüğü vazgeçilmez bir değer olarak gören herkes içindir.
Uygulamada yaşana sorun, yasaklayıcı düzenlemelerin bulunması değildir.
Hatta anayasamızda gerek temel hak ve hürriyetler, gerekse fırsat eşitliği bakımından bir muhteva noksanlığı da yoktur denilebilir.
Anayasamızda eksik olan, hak ve hürriyetlerin ihlallerinin yaptırımlarıdır.
Anayasamızda eksik olan; “ayrımcılık, yoksayıcılık, ve dışlayıcılığı” yasaklayan ve suç olarak düzenlenmesini emreden bir hükmün bulunmayışıdır.
Başörtüsü yasağı bir mağduriyet yaratmaktadır. Ama yaşanan tek mağduriyet bu değildir.
Cinsiyet ayrımcılığına, dışlayıcılığa maruz kalan kadınlar, ayrımcılığa ve yoksayıcılığa maruz kalan özürlüler, inancını resmi eğitim kurumları müfredatından devlet güvencesi ile öğrenmek isteyen hem aleviler hem Sünniler, ibadetlerini inançlarınca yaşayabilmek isteyen milyonlarca alevi vatandaşımız bu çözümün kapsamı içinde görülmelidir.
Bölücülüğü önlemenin tek yolunun ayrımcılığa, dışlayıcılığa, yoksayıcılığa son vermek olduğu bilinmelidir. Eğer birliğin yolu bir ortak dilden anlaşmak ise, çözüm eğitim dilinde ortaklaşmaktır. Bu Türkçedir, resmi dildir. Ama bir dilde ortaklaşmak ve bir dilden anlaşmak; bir anadilin inkarı anlamına gelmemelidir.
Devletler ve rejimleri, ancak adaletleri kadar ayakta dururlar. Ancak böyle bir anlayışla çözüm, gerçek bir sağduyunun ve demokratik uzlaşmanın ürünü olacaktır.
“Hiçbir vatandaşımız kedisine devletinden başka dayanak, başka yerde hak aramasın. Türkiye AB’nin, ABD’nin, cemaatlerin, örgütlerin dayatmalarına maruz kalmasın” diyorsak; devletimiz ve siyasetimiz vatandaşlarından özgürlük ve adaleti esirgememelidir.
ANAVATAN PARTİSİ’NİN ÇÖZÜM İÇİN ÖNERİSİ
“KANUN ÖNÜNDE EŞİTLİĞİN SAĞLANMASI VE AYRIMCILIK, DIŞLAYICILIK ve YOKSAYICILIĞIN ENGELLENMESİ HAKKINDA KANUN”
Soruna türban veya başörtüsüne özgürlük açısından yaklaşmak son derece sakıncalıdır, yanlıştır. Yasakçılığı besleyen bir akılla ve tutumla davranmaktır. Mesele türban ya da başörtüsü değildir. Mesele kamusal alan veya üniversite meselesi de değildir.
Bireylerin kılık kıyafet tercihleri nedeniyle yüksek öğrenim haklarının kısıtlanmasının ve ayrımcılığa maruz kalmalarının önüne geçilmek isteniyorsa, kanun koyucunun bu iradesini daha açık bir biçimde Anayasa’da zikretmesi icap etmektedir.
Sorun “bireyin tüm temel hak ve hürriyetlerini özgürce kullanabilmesi, kamu hürriyetlerinden eşitlik ve adalet ilkeleri gereğince yararlanabilmesi” sorunudur.
O nedenle kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin bu yönde herhangi bir engelleyici, kısıtlayıcı, yasaklayıcı tutumun “Ayrımcılık” olarak kabul edilmesi ve suç sayılması sorunun çözümüdür.
Şu halde meselenin özünü aslında hukuki dayanağı olmayan ama uygulamada mağduriyet yaratmayı sürdüren “ayrımcılık”, “dışlayıcılık”, “yoksayıcılık” gibi fiilleri yasaklayan bir düzenlemenin anayasadaki yerini açıkça almasıdır. Yeri Anayasa’nın 10. ve 42. maddeleridir. İfadesinin de aşağıdaki gibi olması önerilmektedir.
ANAYASA 10. MADDE’NİN ÖNERİLEN YENİ HALİ
Madde 10: Herkes dil, köken, cinsiyet, inanç, din, mezhep, felsefi düşünce, siyasi görüş, fiziksel durum ve görünüm veya benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Devlet organları ve idare makamları bütün hizmetlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz, ayrımcılık yapılamaz.
Hiç kimse cinsiyeti, kökeni, dili, dini, inanışı, mezhebi, felsefi düşüncesi veya siyasi görüşü, kılık kıyafeti, fiziksel durumu veya benzeri sebepler ileri sürülerek temel hak ve hürriyetlerini kullanmak ve kamu hizmetlerinden eşit ve adil yararlanma hakkından yoksun bırakılamaz, engellenemez.
Kamu yararı veya kamu düzeni gerekçe gösterilerek bu hakların özüne dokunan veya fiilen ortadan kaldıran kısıtlar getirilemez.
Şu kadar ki, küçüklerin ve reşit olmayan kimselerin korunması amacıyla devletin veya veli ya da vasi durumunda olanların alacakları tedbirler ile devletin tarafsızlığı, kamu hizmetlerinin eşitlik ve adil yararlanma ilkelerine uygun yürütülmesi amacıyla devlet erkini kullanan kimseler için getireceği kısıtlayıcı düzenlemeler bu kapsamda değildir.
Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamak ve ayrımcılık, dışlayıcılık, yoksayıcılık gibi tutum ve eylemleri engellemekle yükümlüdür.
Bu hükümlere aykırı eylemde bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir.
ANAYASA 42. MADDESİ İÇİN ÖNERİLEN DEĞİŞİKLİK
Çözüm önerimizin esas itibariyle bakış açısının değiştirilerek “kanun önünde eşitliğin sağlanması ve ayrımcılık, dışlayıcılık ve yoksayıcılığın yasaklanması” hakkında Anayasa’da düzenleme temeline dayalı olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz.
Getirdiğimiz bakış açısı farkı ve değişiklik önerisinin eğitimle sınırlı kalmayarak tüm temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ve kamu hizmetlerinden yararlanılmasına dair sorunlara ilişkin kapsayıcı bir çözüm değeri taşıdığına inanıyoruz. Böylelikle, Kürt meselesi, Aleviler gibi güncel tartışma başlıkları içinde değerlendirilen konu ya da sorumların yanı sıra, bilhassa kadınlarımızın ve özürlü vatandaşlarımızın maruz bırakıldıkları tüm ayrımcılık ve yoksayıcılık tutum ve uygulamalarına karşı anayasal bir teminat oluşturduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu açıdan bakıldığında Anayasa’mızın 42. maddesinde yer alan ana dile ilişkin hükmün değiştirilerek ayrımcılık, dışlayıcılık, yoksayıcılık gibi uygulamalara veya isnatlara son verilmesi bir zaruret olarak gözükmektedir.
Anayasa’da yapılacak düzenlemelerin bu hususu da kapsaması bakış açısı değişikliğinin ve amaçsal yaklaşımın hangi boyutlarda farklılaştığını belirginleştirecektir.
Bu değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin maruz kaldığı eleştiri ve dayatmalar karşısında ön alarak amacı kuşkulu girişimlere ve bölücülük faaliyetlerine fırsat vermeyecek bir üstünlük elde edeceği de tartışma götürmez bir gerçektir.
Anayasa 42. madde 9. fıkrasının “ Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ANA DİLLERİ OLARAK OKUTULAMAZ VE ÖĞRETİLEMEZ.” biçimindeki ifadesinin (ana dilleri) ibaresi çıkarılarak (eğitim dili) ibaresinin konulması şeklinde değiştirilmesi ve yine (öğretilemez) ibaresinin metinden tamamen çıkarılması suretiyle maddenin;
“Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına eğitim dili olarak okutulamaz” biçiminde yeniden düzenlenmesi gerekir.
Böylece bir taraftan ana dil öğrenme konusunda yasaklayıcı bir hüküm olmaktan çıkarak vatandaşlarımıza ana dillerini resmi eğitim kurumlarında isteğe bağlı olarak öğrenme imkanı getirilirken hem bir ayrımcılığa son verilmiş olacak, hem de çeşitli odakların ülkemiz üzerinde yürüttükleri haksız ve kötü niyetli kampanyalarının ve niyetlerinin önü alınmış olacaktır.
Bu değişiklik ile resmi dil Türkçenin tek eğitim dili olma niteliği Anayasa ile korunurken zaten uygulama imkanı kalmayan ve Türkiye’nin başını ağrıtan ve daha çok ağrıtmaya aday olan bir yasak Anayasa’dan çıkarılmış olacaktır.
42. maddenin 10. fıkrası yabancı diller ile eğitimi zaten ayrı tutmuştur.
Daha çok geçmişten günümüze aktarılan eğilimler ve uygulamalara da bakarak yaptığımız bu değerlendirme ve öngörüler tümüyle yanlış sayılsa veya yanlış çıksa bile yine de bu konuyu başka bir açıdan ele almak zarureti vardır.
Çünkü Türkiye bir ucunda din diğer ucunda rejim ve laiklik olan tartışmalardan olabildiğince uzak tutulmalı çözüm arayışları bu tartışmaları alevlendirmeyecek bakış açılarından gerçekleştirilmelidir.
Erkan MUMCU
Anavatan Partisi Genel Başkanı
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...