Habertürk'te Abdullah Ağar, Hakkari'de yaşanan çatışma ve operasyonları böyle yazdı:
Hakkari Çukurca kırsalında 31 Ağustos sabahı alaca karanlıkta başlayan çatışmalar 3 Eylül gecesine kadar devam etti. Bu süreç içinde yorulan, yıpranan, hırpalanan, uyumayan komandolar ele geçirdikleri tepeleri hiç bırakmadı.
Dağbaşı Tepe’yi hedef alan ve 2 Eylül gecesi yapılan uçarbirlik harekâtı sırasında atlama yapan ve hemen çatışmaya giren komandoların neredeyse tamamı atlama sırasında değişik uzuvlarından sakatlandı. Sadece ayağını kıran 4 komando ‘emir’le geri döndü.
İndirme sırasında helikopterin teknisyeni bile terörist vurdu. Dağbaşı Tepe’nin ele geçirilmesi sırasında, saat 05.00’te tepenin zirvesine 10-15 metre kala, bu sefer de Gülbahçe Tepe ve Çilekli Tepe’den üzerlerine ağır silah ve keskin nişancı tüfekleriyle açılan ateşle karşı karşıya kaldılar. Dağbaşı Tepe tek tek teröristten temizlenerek ele geçti.
KOMUTANLARI ONA MADALYA VERECEKTİ
Bu çatışmalarda pek çok yaralı vermelerine karşın şehitleri yoktu. Bir tek ağır yaralı Erdal Tekeci Uzman’dı. Başından vuruluncaya kadar olağanüstü kahramanlık gösteren Tekeci, pekçok teröristi vurmuş, pekçoğunun da imha edilmesine katkı sağlamıştı. Uzman Tekeci helikopterle hemen tahliye edildi. Komutanları gösterdiği üstün cesaret ve feragat nedeniyle ona madalya vereceklerdi. Ama olmadı. Uzman Tekeci tedavi gördüğü GATA’da 21 gün sonra şehit düştü. O da bütün dağlarımız gibi arşa doğru devrildi.
‘ERTUŞİ’NİN STRATEJİK VE TİCARİ ÖNEMİ NEYDİ?
Başyılan Karayılan’ın yönetmeye kalktığı bu çatışmalarda teröristler takviye üstüne takviye getirdi. Bu cüretin bedelini ise fazlasıyla ödediler. Sadece çatışmalarda değil, IHA ve İKU’larla tespit edilen teröristler F-16’larla pekçok kere vuruldu. Hakkâri kırsalında dün itibarıyla etkisiz hale getirilen bölücü terörist sayısı 314’e ulaştı. Teröristin ‘Ertuşi’ dedikleri alandan neden vazgeçmedikleri açıktı: Operasyonel ve stratejik olmasının yanı sıra hem büyük bir propaganda unsuru hem de uyuşturucu ve kaçakçılık ticareti için önemli bir kanaldı. Hemen her gece sızma ve baskın deneyen teröristler başarılı olamadı.
DAĞBAŞI’NA TERÖRİST SIZMAYA ÇALIŞTI
Sızma ve baskından sonuç alamayan PKK, geceyi uyumadan geçirmiş Dağbaşı’ndaki komandoların üzerine bir kez daha sızmayı ve baskın yapmayı denedi. Bu, tam bir kafa kafaya tokuşmaya dönüşecekti. Bu çatışma 3 Eylül sabahı başladı. Dağbaşı Tepe’nin altlarındaki ağaçlık alanlarda ve kayalıklarda toplanan teröristler geceyi bağırarak çağırarak gürültü yaparak geçirdi. Amaç, ‘dikkat dağıtmak’tı. Dağbaşı Tepe’deki komando bölüğünü ve JÖH timini ağır silah atışlarıyla baskı altına aldılar. Günlerdir mücadele içinde olan Mehmetçik, geceyi saldırı altında geçirdi. Ve asıl çatışma ertesi sabah başladı.
Teröristler 30-35’er kişilik 3 ayrı grupla 3 farklı bölgeden saldırıya geçti. 20-25 Mehmetçik’i doğrudan hedef alan saldırılar, başlarını kaldıramadıkları apansız ağır silah ve keskin nişancı atışlarıyla başladı. Sonra leblebi gibi üzerlerine yağan el bombaları. Roketler!
VURULDUKÇA KAÇTILAR
İlk önce Uzman Çavuş Haşim Yenigül yaralandı. Kol komutanı Astsubay Bahri Uçuş, mermi yağmuruna göğsünü gerip Haşim’i sırtladı ve geri bölgeye çekti. Ama Haşim Uzman çoktan şehit olmuştu. Bahri Astsubay onu bırakıp hızla mevziisine, daha doğrusu şehadetine koştu. Komandolar sürekli yaralı verdi. Bir yandan yaralıları geri çekip çatışmaya devam ettiler. Bu çatışmalar sırasında sadece keskin nişancı Tahsin Uzman 5 teröristi başından vurdu.
Bütün tepeye dağılmış ve ağır etki altında kalmış uzman çavuş subay ve astsubaylar gördükleri teröristleri vurdukça, zamanla teröristlerin azminin kırıldığı ve kaçmaya başladıkları görüldü. Mehmetçik her şeyi göze alıp Dağbaşı Tepe’yi bırakmadı. Sonra bir de püskürtme taarruzuna kalkıştılar ve onunla teröristin iradesini tamamen kırdılar. İlk etapta 32 teröristin cesedi dikkat çekti. Özgürel Yüzbaşı ‘Hudut Kartalları’na orayı devredinceye kadar orada kaldı.
KANDİL DEVREYE GİRDİ, PKK'YI KARAYILAN YÖNETMEYE ÇALIŞTI
Komandoların Han-Seni-Kale-Dağbaşı tepelerindeki teröristlerin üzerlerine zirveden atmaca gibi inmelerinden sonra büyük çatışmalar yaşandı. Kimi yerde gırtlak gırtlağa girilen bu çatışmalarda bu dört tepenin bütün zirveleri, teröristlerin bütün mukavemetlerine rağmen ellerinden alındı. Çekemedikleri kaçıramadıkları onlarca teröristin cesedi tepelerin zirvelerinde ve yamaçlarında kaldı.
Bu büyük kırıma rağmen teröristler alanı bırakmak istemediler. Özellikle de ilk dört günde. Kandil doğrudan devreye girdi. Başyılan Karayılan ile yavrusu Fehmi Atalay teröristleri yönetmeye soyundu. Irak’tan ve diğer yuvalandıkları alanlardan takviye üstüne takviye getirdiler, sayısız baskın ve sızma girişimlerinde bulundular.
Özellikle bu ilk dört günde, her gün ama her gün çok sert çatışmalar yaşandı. Cephe savaşlarına benzer görüntüler ortaya çıktı. Ayrıca teröristler hemen her gece ve sabah sızma ile baskın denedi. Bütün bu günler ve geceler boyunca bölgede yuvalanmış onlarca Doçka, uçaksavar, havan ve roket mevzilerinden Mehmetçikleri çok yoğun ateş altına aldılar.
CESARET VEREN ‘KRISTAL’LER
Teröristlerin sızma, baskın ve çatışma anlarında en büyük yardımcıları ise ceplerindeki ‘Kristal’lerdi. ‘Kristal’ teröristlerin kendilerinin imal edip kullandıkları uyarıcı, kafa yapan, uyuşturan ve cesaret veren hap için kullandıkları isimdi. Bu hapların etkisiyle operasyon sırasında hoyratça, anlaşılmaz biçimde bağırıp, nara atıyorlardı. Hapın etkisindeki teröristlerin çatışma, baskın ya da sızma kurallarına hiç uymayacak şekilde davrandıkları görüldü. Tabii bir de moral bozma gayretleri vardı. Bölücü örgüt üyelerinin anlayamadığı ise ‘Kristal’in ileri atılmak kadar kaçmayı da kolaylaştırdığıydı.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...