Merkez Bankasının “tozlu raflardan indirdirerek” uygulamaya koyduğunu söylediği zorunlu karşılıklar, politika faizlerinde düzenlemenin tek başına yeterli olmadığı noktada devreye giriyor.
Cari açıktaki artışı risk olarak algılayan Merkez Bankası, faizlerde indirim yaparak dışardan gelen sıcak parayı azaltmaya çalışıyor. Ancak faizlerdeki düşüşün kredi piyasalarındaki genişlemeyi artırmaması için de zorunlu karşılıkları yükseltiyor.
Zorunlu karşılıklar, bankaların ve diğer finansal kuruluşların Merkez Bankasında nezdinde tutmak zorunda oldukları mevduatı ifade ediyor. Zorunlu karşılıkların artırılması, bankaların Merkez Bankasında daha fazla para tutması anlamına geliyor.
Bunun da, bankaların hem krediye yönlendirecekleri likiditelerinin azalması hem dışardan sağladıkları fonları Merkez Bankasında tutmalarının yarattığı maliyet artışı nedeniyle kredi piyasasını sıkılaştırması bekleniyor.
Kredi piyasasındaki genişlemenin azaltılmak istenmesinin temelinde de büyük ölçüde ithal mala dayalı iç tüketimin kısılmak istenmesi yatıyor.
Banka, ekonominin kendi iç dinamiklerine paralel bir büyümenin, sürdürülebilir bir ekonomik yapının sağlanmasını hedefleniyor.
ZORUNLU KARŞILIKLAR, 3 TEMEL AMAÇ İÇİN KULLANILIYOR
Merkez Bankası Enflasyon Raporunda, zorunlu karşılıkların para politikasındaki yerine ilişkin bilgi verildi.
Buna göre, tarihsel olarak zorunlu karşılıkların uygulanma gerekçeleri zamana göre değişse de zorunlu karşılıklar genel olarak üç temel amaç için kullanılıyor; ihtiyat, likidite yönetimi ve parasal kontrol.
Bu gerekçelerden en eskisi, zorunlu karşılıkların bankalardan olağanüstü likidite çekilişi olduğu durumlarda kullanılmak üzere ihtiyati bir rezerv sağlaması.
Zorunlu karşılıklar likidite yönetiminde de önemli rol oynuyor. Likiditenin açık piyasa işlemleri yoluyla da etkin yönetilebilmesine karşın, yapısal nitelikteki daha kalıcı adımlar için zorunlu karşılıkların kullanılması daha uygun bir seçenek oluşturuyor.
Uygulanma gerekçelerinden üçüncüsü ise zorunlu karşılıkların, özellikle küresel kriz sürecinde ve sonrasında yeniden önem kazanarak, merkez bankalarının makroekonomik istikrarı sağlamaya yönelik kullandığı bir “parasal kontrol aracı” haline gelmesi.
“FİNANSAL İSTİKRAR İÇİN TEK BİR ARAÇ YETERLİ DEĞİL”
Rapora göre, küresel finans krizi sonrasında ortaya çıkan uluslararası iktisadi konjonktürün en belirleyici unsurları, gelişmiş ekonomilerde devam eden genişletici para politikası ve bunun yansıması olarak ortaya çıkan güçlü sermaye akımları oldu.
Buna ilave olarak, Türkiye dahil pek çok gelişmekte olan ülke ekonomilerinde, iç talepte ve kredilerde hızlı bir artış eğilimi gözleniyor. Küresel konjonktürün kredi imkanları ve iç talep üzerindeki etkisi, gelişmekte olan ülke para birimleri üzerindeki değerlenme baskısıyla güçlenerek, Türkiye'de olduğu gibi, iç ve dış talepteki ayrışmayı belirginleştiriyor.
İç ve dış talepte gözlenen ayrışma, hızlı kredi genişlemesiyle beraber cari açığın artmasına neden oluyor.
Raporda, bu durumun, Merkez Bankasının finansal istikrara ilişkin riskleri yakından takip etmesini gerektirdiği belirtilerek, “Para politikasının fiyat istikrarı temel amacından ödün vermeden finansal istikrarı de aktif bir şekilde gözetebilmesi için tek bir araç yeterli olmamaktadır.
Bundan dolayı Merkez Bankası, temel politika aracı olan kısa vadeli faiz oranlarına ilave olarak zorunlu karşılık oranlarını ve diğer likidite yönetimi araçlarını etkin bir şekilde kullanıma sokmaktadır” ifadesine yer verildi.
“ETKİ, MALİYET VE LİKİDİTE KANALLARI ÜZERİNDEN ÇALIŞIYOR”
Enflasyon raporuna göre, enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde zorunlu karşılıkların makroekonomi üzerindeki etkisi, maliyet ve likidite kanalları üzerinden işliyor.
Raporda, “Temel olarak, maliyet kanalı Merkez Bankasının zorunlu karşılıkları değiştirerek bankaların kredi ve mevduat faizleri arasındaki farkı etkilemesi yoluyla çalışırken, likidite kanalı zorunlu karşılıklardaki değişimin bankaların kısa vadeli Merkez Bankası kaynaklarına ihtiyaçlarını değiştirmek suretiyle kredi verme davranışlarını etkilemesi yoluyla çalışmaktadır” denildi.
SERMAYE AKIMLARINI ARTIRMADAN SIKILAŞTIRICI PARA POLİTİKASI MÜMKÜN
Zorunlu karşılıkların politika faizini tamamlayıcı bir rol oynayabilmesi, esas olarak, politika faizinin tüm faiz oranlarını aynı yönde değiştirirken, zorunlu karşılıkların yalnızca belirli faiz oranlarının etkilenmesine yönelik kullanılabilmesinden kaynaklanıyor.<
A.A
Raporda, bu durum özetle şöyle anlatılıyor:
“Güçlü sermaye akımlarının gerek döviz kurları üzerinden gerekse bankacılık sisteminin erişebildiği fonları artırmak yoluyla cari işlemler açığını artırdığı bir konjonktürde, merkez bankalarının ekonomideki ısınmayı ve enflasyonist baskıları da kontrol altında tutması gerekmektedir.
Ancak, ekonomiyi soğutma amacıyla politika faizini yükseltmek sermaye akımlarının şiddetlenmesine yol açabilecektir. Öte yandan, sermaye akımlarını hafifletmek amacıyla yapılabilecek bir faiz indirimi ise ekonomideki ısınmayı ve enflasyonist baskıları artırıcı bir etki yapabilecektir.
Diğer yandan, zorunlu karşılıkların devreye girmesi gerek maliyet gerekse likidite kanalı yoluyla kredi genişlemesini yavaşlatabilecektir.
Özetle, zorunlu karşılıklar sermaye akımlarını artırmadan sıkılaştırıcı para politikası uygulamaya imkan tanımakta, dolayısıyla mevcut konjonktürde Merkez Bankası açısından elverişli bir araç niteliği taşımaktadır.”
AA
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...