Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in son günlerde, seçimle iş başına gelen cumhurbaşkanına ve meşru hükûmete yönelik “CUNTA” benzetmesi yapması, Türk siyaseti adına talihsiz bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Hele ki 12 Eylül darbe sürecinde yaşanan acılar ve kayıplar hâlâ unutulmamışken, “CUNTA” ifadesini kolayca telaffuz etmek, demokrasi kültürümüzü yıpratmaya yönelik tehlikeli bir söylem. Üstelik Türkiye’nin onlarca yıl boyunca ağır bedeller ödediği sağ-sol çatışmalarını çağrıştıran bu benzetme, toplumda gereksiz bir gerilime zemin hazırlıyor.
Elbette eleştiri, demokrasinin olmazsa olmazı. Ancak eleştiri sınırları aşılınca, meşru bir hükûmet “cunta” gibi tanımlamalarla zan altında bırakılınca, bunun demokrasiyle ve temel haklarla uzaktan yakından ilgisi kalmıyor. Sayın Erdoğa’nın da buna benzer söylemleri var fakat bunu bir çocuk kavgasına çevirmenin bir mantığı yok! Erdoğanda böyle demişti bize bizde o yüzden böyle dedik diye bir şey yok arkadaş! Siyasi nezaket herşeyden önce gelir.. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili yolsuzluk iddiaları yargı sürecindeyken, “yargıya müdahale” veya “siyasi linç” denilerek toplumun kışkırtılması, hukuk devletinde asla kabul edilemez. Bu mesele, siyasî polemiklerden çok bir yolsuzluk meselesi olarak değerlendirilmelidir. Suç isnadı varsa, bunu aydınlatacak yegâne merci yargıdır. Suçsuz olanın aklanması, suçlu olanın da cezasını çekmesi, toplumun adalete olan inancını güçlendirecektir. Adaletin yozlaşmış olduğunda hem fikiriz fakat güvenmek zorundayızda.
Son günlerde yaşanan sokak eylemlerinde tutuklanan öğrenciler de bu sürecin başka bir boyutunu oluşturuyor. Elbette gösteri ve ifade özgürlüğü Anayasa’nın teminatı altındadır. Demokratik protesto hakkının kullanılmasında herhangi bir sakınca yoktur; ancak bu hak, toplum düzenini bozacak şiddet eylemlerine asla dönüşmemelidir. Türkiye’nin geçmişinde, sağ-sol çatışmaları yüzünden binlerce gencimizin hayatı karardı. Siyasetçilerin bu konuda hayli dikkatli olmaları, söylemlerinde gençleri kışkırtmaktan uzak durmaları elzemdir. Devlet, gençleri muhafaza etmek ve demokratik hakların kullanımını sağlamakla yükümlüdür. Fakat polisimize taş atmak, asit dökmek, kamu malına zarar vermek gibi eylemler, protesto hakkının değil, şiddetin alanına girer. Bu tür hukuk dışı yöntemlere başvuranlar, elbette yargıyla hesaplaşmak durumunda kalacaklardır fakat 4-5 vandalın yaptığı hatayı yüzlerce gence maal etmek ve suçu olmayan gençlerin hayatına kara bir leke bırakmakta doğru değildir.
Bu noktada, siyasetin dili ve üslubu büyük önem taşıyor. Devleti, hükûmeti ve yargıyı “CUNTA” gibi ağır ithamlarla yaftalamak, sadece toplumsal kutuplaşmayı derinleştirir ve kimseye fayda sağlamaz. Aksine, farklı düşüncelerin barışçıl biçimde ifade edilmesi ve hukukun üstünlüğüne saygı duyulması, Türkiye’nin demokratik birikimine güç katacaktır. Gençler yani bizler bu ülkenin geleceğiyiz ve bu tartışmaların gölgesinde feda edilememesi gereken değerleriz. Bizleri sokağa, şiddet eylemlerine sevk eden her düşünce, ülkenin geleceğine ket vurmak anlamına gelir.
"Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.’’ Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözünün peşinden koşan kardeşlerim dikkat etsin. Devletin polisinin üzerine asit dökmek, kaldırım taşıyla saldırmak bu söze hakaret etmek demektir. Hangi görüşten olursak olalım Askere ve Polise lütfen saygılı olalım.