Birisi sözde Prof ünvanı olan bir meczup, diğeri yönetmen eskisi tuhaf bir adam.
Ne yazdıklarını tekrar yazarak sayfayı kirletmeyiz.
Açıkça kendilerini, “Bizansın çocukları” olarak tanıtıyorlar.
Madem bu toprakların değerlerine, Türkiye’nin en azılı dış düşmanları kadar hasımsın, neden bu topraklarda caka satarak keyif yapıyor, eğitim görüyorsun?
Ait olmadığını söylediğin yerde karnını doyuracak kadar yüzsüz, ruhsuz, kansız bir bedene kim hayat verebilir ki?
Randevu ile çalışan kadınların onuru, sizin onurunuzun yanında Everest tepesi gibi kalıyor…
Şerefiniz, hangi mahzene saklandı?
Türkiye’ye açıkça savaş ilan edenlerin şerefi bile sizlerin şerefi karşısında devasa bir anıt gibi.
Hiç değilse asalak gibi Türkiye’nin sırtından geçinmiyorlar.
Nerede bu devlet?
İşine gelince saklanan, işine gelince, “Benim, ben!” diye dev cüssesini gösteren devlet nerede?
Bu satırların yazarına, 2 satırlık eleştiriden yıllarca hapis cezası veren devlet, sahi sen neredesin?
Ne tanımlanamaz bir aygıtsın sen?
Sormayacak mısın bu irtifası çukurdan bile alçak ihanetin bedelini?
Ey Devlet; Yoksa sen aslında bir hayalet misin?
Gerçeği tekmelemek!
Gerçekle aramıza mesafe koymaktan hoşlanıyoruz.
Bu, ruhumuzun oksijen ihtiyacı belkide.
Yeterince gerçekle yaşamak zor geliyor sanırım.
Fakat bunu da abartıyoruz.
Dizi- Sinema sektörü mesela…
Yalanın gerçeğe yakın halidir aslında beyazperde ve televizyon yıldızlarını bize çeken.
Bunlar tamam da; o setlerin arka planını göstermeler, o rol içinde rol konuşmalar, o sahte kurgular yok mu?
Zaten rol yapıyorsunuz! Bir de nasıl rol yaptığını uzun uzun magazin programlarına anlatmak neyin nesi?
Gerçek bu kadar tekmelenir mi?