Türktime izleyicilerine geçtiğimiz Pazartesi günkü yazımla merhaba demiştim. . Hatırlarsınız, o ilk yazımda kendimi sizlere kısaca tanıtırken, gazeteciliğe 1955 yılında Yeni Sabah Gazetesinde spor muhabiri olarak başladığımdan söz etmiştim.. Bu yüzden, gazetecilikteki ilk branşım olan spordan da burada ara sıra söz ederim diye düşünmüştüm.. Tabii sporu, pat diye hemen ikinci yazımda değil, bir iki ay bu sütuna ısındıktan sonra ele alırım diye düşünüyordum. Ama Beşiktaş futbol takımının eski kaptanlarından İbrahim Toraman hakkında Başkan Fikret Orman’ın medyaya yansıyan sözlerini okuyunca emin olun sabredemedim. Beni bağışlayın..
Benim Yeni Sabah’ta ilk görevim Beşiktaş muhabirliği olmuştu. Her gün Çemberlitaştan Ortaköy tranvayının yeşil renkli üçüncü mevki vagonuna atlar, biletçiye 3 kuruşu verip talebe biletimi alır, Şeref Stadının yolunu tutardım. Çünkü gazetenin muhasebecisi Leon efendi bu kadar masraf tanıyordu. Beşiktaş’ın antrenmanı izler, o zamanın futbolcuları Çengel Hüseyin, Doktor Vedii, Şeref Görkey, Şükrü Gülesin, Baba Recep, Süleyman Seba gibi aslarla röportajlar yapar, idareci Arap Sadri’den (Usuuğlu)  falan haberleri alır gazeteye gelip bunları yazardım.
Sonra Kulübe üye de oldum. 1961 tarihini taşıyan ilk üyelik kartımı hala saklarım. O sırada Başkanımız rahmetli Hakkı Yeten’di. Onun imzası sakladığım üyelik kartımın üzerinde duruyor..  
Sonraki yıllarda, Süleyman Seba’nın başkanlığı dönemlerinde birkaç defa Kulübün Haysiyet Divanına(Onur Kurulu) seçildim, hukukçu olarak bu organda önemli görevler yaptım.. Bu konularda çok anılarım da var.. Bir gün Süleyman ağabey benim Basınköydeki evime iftara gelmişti. Ağabeyimle tavla oynarlarken, ben açılan futbol sohbeti sırasında, “Süleyman ağabey de hep yalnız sağ ayakla oynardı, solu pek yoktu..” deyince, bana “sen galiba Mithatpaşa Stadının açılış maçında Galatasarayla oynadığımız müsabakada sol vole ile Turgay’a attığım golü seyretmemişsin..” diye sitem etmişti. Bitişik komşum ünlü yazar Yaşar Kemal falan da hep gülüşmüşlerdi.
Neyse, şimdi bunları anlatmaya dalarak zamanınızı almayayım. Bu tür anılarımdan bazılarını, Ben Spor Yazarı İken, Tanıdığım ünlülerden Yaşar Kemal(*) kitaplarımda falan anlatmıştım..
Ne diyordum yukarıda? Beşiktaş kaptanı İbrahim Toraman, bu seneki kamp kadrosuna alınmayınca, futbolu bıraktığını “onbir yıllık hakkımı helal etmiyorum” diyerek açıklamış.. Türktime’daki haberde şu sözleri de eklenmiş: “Tüm Beşiktaş camiasına, taraftarına, personeline hakkımı sonuna kadar helal ediyorum. Umarım onlar da bana haklarını helal ederler. Ancak, 3 yıllımı heba eden, beni oyalayan, verdikleri sözleri tutmayan başta Başkan Fikret Orman olmak üzere, mevcut yönetime hakkımı hiçbir şekilde helal etmiyorum."
İbrahim’in bu yılki kampa alınmaması bence de normal. Artık yaşı da ilerledi, şimdiki performansı ile Beşiktaş’ta oynayamaz.. Ama bu durum, kendisine onu kırmadan anlatılır..
Başkan Fikret Orman’ın dediği gibi, “Demek üzerimizde hakkı mı varmış ha?” diye azarlanıp, çıkışılmaz bir eski kaptana..
Başkan’a ben şunları da söylemek istiyorum:
“Evet sayın Başkan.. İbrahim yıldız bir futbolcu değildi, sıradan bir vazife adamıydı, ama takımın kaptanıydı.. Kaptan da olmasa, madem ki o Siyah-Beyazlı formayı giydi.. O kutsal formayı onbir yıl teri ile ıslattı, tam 21 defa milli takıma seçilip Ay-Yıldızı göğsünde taşıdı, onun başımızın üzerinde yeri vardır..  Dedim ya ben Hakkı Yetenlerin, voleci Şereflerin, Şükrülerin, Süleyman Sebaların futbolculuk, yöneticilik, Başkanlık günlerini birlikte yaşamış olan o dönemlerin bir canlı tanığıyım. Onların hiç birinin ağzından böyle bir laf duymadım.
Bilmiyorum Fikret Bey, siz hiç futbol oynadınız mı, o kutsal formaya hiç teriniz bulaştı mı? Ben sizi hiç hatırlamıyorum.. Topa ayağı değmiş biri olsaydınız kesinlikle böyle bir laf etmezdiniz.”
 
(*) Bkz. Ben Spor Yazarı İken/Yalçın Toker, Toker Yayınları.. Tanıdığım ünlülerden Yaşar Kemal/Yalçın Toker, Toker Yayınları