Sonra bahar gelir..
Bu soğuğun soğuk olduğunu hissettiren bir geliştir. Aman Allah’ım! Soğuk, meğer ne zormuş. Hep üşümek, ne kadar yorucuymuş. Sarınmak istemekle geçirilen anlar, üzücüymüş. Açık havaya çıkıp derin bir nefesi içine çekememek, boğucuymuş. Gün yüzüne çıkamamak, kederliymiş.
Nereden geldin bahar?..
O bütün geçmişin karanlığını aşikâr ettin. O dipten çıkamayışların sebeplerini gözler önüne serdin. Acının kimden ve nereden geldiğini ayan ettin.
Şimdi hissettireceğin yas mı, neşe mi?..
Isıtan ve yüz güldüren varlığına neşe mi duymak tercih edilir, yoksa ışığı açan baharın gösterdiklerine yas tutmak mı gerekir? İnsan kendini, arafın kucağına bırakmıştır.
Çare yazdır..
Yaz mevsimi der ki; “daha fazla sıcaklığımı veririm, her gün seninleyim, gündüzünü uzatırım, gecelerinde serinlemem bile”. Çare, mutluluğu iliklerine kadar işleyen bir yazdır. Çare, “ben varım” diyerek elinden geleni ardına koymayan yazdır.
Sonbahar gelme. Gelme sonbahar..
Hatırlatma kışları. Yazın sevinçten terlettiği fevkaladeliğini, alma. Bir daha o karanlığa koyma.
Ah bahar! Ah!.
Ne yaptın? Bilinmeyen güzellikleri sundun. Aslında, yaraları açtın ve onlara dokundun.
Son çare, kendin güneş olmaktır..
Bütün ışıkları ve aydınlığı ile elini ayağını çeken baharların ve yazın yerini kış aldığında, yana yana etrafın aydınlanır. Yanarken bir yıldız doğmuştur. Artık mevsimler kalmamıştır ve yıldız parlamaktadır.
Yani zarar gelen durumlara karşı bilinçlenen ve kendi varlığını ortaya çıkarmayı fark eden birey, sevinç kaynağını öğrenmiştir.
Hepimize yıldızımızı parlattığımız sevinçli günler dilerim..