Ardan Zentürk/Star
‘Merak etmeyin Rusya ve ABD savaşmaz’
Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, dört bir yanı savaşlarla çevrelenmiş bir coğrafyada işbaşı yaptı... Kendisine yönelttiğimiz bir soruya verdiği kısa yanıt, komplo teorilerini boşa çıkarır nitelikteydi...
Amerikan liderliğindeki ‘Batı’ ile kendisine Asya’nın derinliklerinde yeni ittifaklar arayan Rusya arasında Kafkasya-Karadeniz zeminli gerginlik tırmanırken, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile ayak üstü de olsa şu ünlü ‘Boğazlar’ meselesini değerlendirmek önemli bir şans.
Genelkurmay ‘eski’ Başkanı (E) Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın görevini yeni komutan Orgeneral İlker Başbuğ’a devretmesinden hemen sonra, resepsiyon alanında bir gazeteci kuşatması yaşıyor Oramiral Ataç...
Genç meslektaşların yakalamaya çalıştıkları ana konu, biraz da sokak diliyle anlatmak gerekirse, ‘Amerika’nın Montrö Anlaşması ilkeleri çerçevesinde Türkiye’ye kazık atıp atmayacağı’ sorusu...
Rusya’dan yapılan, ‘Eğer Karadeniz’e açılan NATO gemileri 21 günde geri dönmezler, Montrö Anlaşması’nın sınırlarını zorlarlarsa bu Türkiye’nin sorumluluğudur’ açıklaması da belli ki bu merakları hayli tetiklemiş durumda.
Oysa Türk Deniz Kuvvetleri Komutanı son derece rahat... ‘Amerika neden Montrö’yü çiğnemeye kalksın ki, bugüne kadar yapmadığı bir şey, üstelik bizi zor durumda bırakacak davranıştan uzak durmaya hep çalışır’ diyerek yanıtlıyor soruları...
‘Ben, Karadeniz’e kıyısı olan devlet olarak zaten buradayım, gemilerim orada, bir de bölgede NATO tatbikatı var, hep birlikte buna katılıyoruz, bunlar zamanlı, zeminli normal işler’ diye devam ediyor...
Oramiral Ataç’ a göre, Amerika’nın Gürcistan’a insani yardım malzemesini askeri gemiyle taşıma gayreti ise tamamen ‘sancak gösterme diplomasisinden’ kaynaklanan normal bir işlem...
‘Montrö tartışmalarının’ çok uzağında ve ‘endişesiz’ bir görüntü çiziyor...
Anladığımız kadarıyla, Türkiye ile Amerikan askeri makamları arasında özellikle son dönemde çok önemli ‘sağlam zeminler’ yaratılmış...
Amerika’ya özel mesaj
Nitekim, meslektaşlar, geleneksel yaklaşımlarıyla, yeni genelkurmay başkanının yaptığı konuşmadan, iç politikada dalgalanmalar yaratabilecek cümleleri cımbızlamayı tercih etmiş olsalar da, Orgeneral Başbuğ’ un konuşmasının şu iki noktası önemliydi:
‘Türk-Amerikan ilişkileri iki ülkenin ortak değerleri üzerinde inşa edilmiştir, köklüdür ve tarihidir. Bugün bu ilişkiler, iki ülke için her zaman olduğundan çok daha önemlidir. Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri, belirli bir konuya bağlanamayacak kadar geniş ve kapsamlıdır.’
‘Türk Silahlı Kuvvetleri için; Avrupa Birliği’ne tam üyelik, Atatürk’ün amaçladığı ‘çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma’ doğrultusunda önemli bir araç anlamını taşımaktadır.’
Bu iki cümle, Türk-Amerikan ilişkilerine dönük komplo teorileri ile TSK’nın Avrupa Birliği ile olan ilişkilere ‘çekimser yaklaştığı’ yönündeki yaygın kaygıları ortadan kaldırıcı nitelikteydi.
Hatırlayacaksınız, bir dönem, ABD-AB cephesinden kaynaklanan ‘liberal demokrasinin genişletilmesi’ baskısı karşısında Türkiye’nin ‘Avrasya ittifakına’ yönelmesi, Rusya, hatta İran’la daha sıcak ve ‘alternatif’ ilişkiler kurması yönünde öneriler kamuoyunda yankılanmıştı. Orgeneral Başbuğ’un bu sözleri, Türkiye’nin ana rotası konusunda asker-sivil uyumunun tam olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Savaşmazlar... Merak etmeyin...
Orgeneral Başbuğ’un özellikle, Türkiye’yi içine almayan bir Avrupa Birliği’nin, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’da etkisini yitireceği yönündeki ‘uyarısı’ mutlaka Batılı başkentlerde önemle not edilmiştir.
Türkiye ve dünya açısından badireli bir dönem... Bir ara tek başına yakalama fırsatı bulduğum Orgeneral Başbuğ ‘a sormadan edemedim:
‘Sayın komutan, hiç arada bir şöyle düşünüyor musunuz. Bunca yıl orduya hizmet verdikten sonra genelkurmay başkanı oldum. Bendeki şansa bak, tam görevi devralacağım gün neredeyse Amerika ile Rusya savaşacak haldeler...’
Soruyu gülerek karşıladı... ‘Nereden çıkarıyorsunuz savaşı... Merak etmeyin... Amerika ile Rusya savaşmaz...’
Manşetlerin ‘dünyada yeniden kutuplaşma’ fikirlerine ayrıldığı bir dönemde bu ‘güvenli rahatlığı’ görmek iyi geldi...
Konuşmadaki ‘İslam uzmanı...’
‘Prof. John Esposito’nun ifade ettiği gibi, demokrasinin aşırı şekilde popüler amaçlara yönlendirilmesi de laik düzenin aleyhine sonuçlar doğurabilir.’
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un görevi teslim aldığı dakikalarda yaptığı konuşmada görüşlerine isim vererek atıfta bulunduğu Prof. Espesito, yakından incelendiğinde ‘özenle seçilmiş’ bir kaynak olarak ortaya çıkıyor.
19 Mayıs 1940 tarihinde New York’un koyu katolik İtalyan ailelerinin yaşadığı Brooklyn semtinde dünyaya gelen John Esposito, ilk öğrenimini bir Katolik manastırında aldı. St. Johns Üniversitesi’ nde ilahiyat mastere yapan, 1974’te Harvard ve Oxford Üniversitelerinde İslam üzerine çalışmalarıyla kendini gösteren John Esposito, günümüzde ‘Batının yetiştirdiği en güçlü İslam uzmanı’ olarak tanınıyor.
Son yıllardaki tüm çabalarında hıristiyan-müslüman barışçı ilişkilerine ağırlık veren, bu yolda Vatikan ile bile çelişkiye düşen Esposito İslam-demokrasi ilişkilerini değerlendiren kitaplarıyla tartışılan bir isim.
1984’teki ‘İslam ve Siyaset’, 1988’deki ‘İslam: Düzgün Yol’ kitapları bugün de önemli başucu kitapları olarak değerlendiriliyor.
Dünyanın prestjili üniversitelerinden Georgetown Üniversitesi bünyesindeki Müslüman- Hristiyan Anlayış Birliği Merkezi’nin başkanlığını sürdüren Prof. Esposito, ‘şeriat’ ile ‘fıkıh’ arasındaki ayrım tam yapılmadığı için demokrasinin Müslüman ülkelerde gelişemeyeceğine ilişkin görüşlere karşı çıkıyor.
Gül mercek altında
Prof. Espesito 2003 yılında bu konuda kaleme aldığı araştırma yazısında, bu ayrımı yapabilen ‘ılımlı muhazakarların’ Müslüman dünyasında çok önemli ilerlemeler kaydettiğini vurgulayarak şöyle diyor: ‘İddia edilenlerin aksine, Mısır’dan Endonezya’ya, Avrupa’dan Amerika’ya, Müslüman düşünürler, dini liderler ve merkezci İslam hareketleri artık, İslam’ın demokrasi, çoğulculuk ve insanhakları ile ilişkilerini yeniden tanzim eden reformist görüşlere yaklaşıyorlar. Bunların arasında ‘ulema’dan Şeyh Yusuf Karadawi, Endonezya’nın Nurkolish Mecid, Amerika’nın Abdülaziz Sachedina ve Halid Ebu el-Fadl gibi Müslüman akademisyenler, Tunus’un Raşid Gannuşi, Türkiye’nin son başbakanı Abdullah Gül gibi (yazının yazıldığı dönemde AZ.) siyasetçiler de bulunuyor.’
Prof. Esposito, Müslüman dünyasındaki Abdullah Gül tarzı reformist liderlerin, tıpkı Vatikan’ın politikalarını mercek altına almaya çalışan ilahiyatçıların karşılaştıkları türden, kendi dinlerinin radikallerinin baskısı altında kalmalarının da kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. Orgeneral Başbuğ’ un alıntı yaptığı Prof. Esposito’ nun sözünü ettiğim makalesi için www.bostonreview.net/BR28.2/esposito.html adresine gidip tamamını okumakta yarar görürüm.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |