BASININ ÖZGÜR, GAZETECİLERİN CESUR OLDUĞUNA İNANMAK İÇİN İLLA SAFÇA BİR İYİMSERLİK İÇİNDE Mİ OLMALIYIZ? 

Ahmet Hakan Gazeteciler cemiyetinden ödül alırken küçük patronu Ertuğrul Özkök pek bir hislenmiş. Bu tür ödüller çoğunlukla, belli bir görüşe yakın gazetecilere verilirmiş. Ödülleri bir "fikir cemaatine" ait olanlar alırmış. Cemiyet bu yıl, çok önemli bir seçim yapmış ve belli bir fikre veya cemaate değil, yazara ödül vermiş. Özkök’ün satırlarından bu “bağımsız duruşu” okuyup sevindik. Sevincimiz tam olsun diye, Ahmet Hakan’ın, daha önce savunduğu her şeye pislik atmak pahasına “Doğan Grubu cemaatine” ait olmaya çalışıyor olmasını unuttuk.

***

Oray Eğin, başka bir şey için değil, 12 yıldır sırf vasatla savaşmak için gazetecilik yapıyormuş. Şövalyelik tarihe karıştı diye üzülürken, her ne kadar “yumuşatılmış” versiyonu ile de olsa, böylesi şövalyeler görünce mutlu olduk. Mutluluğumuz gölgelenmesin diye, şövalye Eğin’in varlığıyla renk kattığı ve daha bir var ettiği Şarkı Söylemek Lazım adlı yarışmanın nasıl vasattan da öte onlarca benzer yarışmadan biri oluğunu düşünmek istemedik.

****

Fatih Altaylı’nın Ciner Grubu’na açtığı bayrağı, yılmadan, usanmadan sallandırmasından gazetecilerin her türlü yolsuzluğun üstüne gidebilen cengaverler oluğunu bize anımsattığı için meslektaşımızın önünde saygıyla eğildik. Saygımız azalmasın diye, bundan birkaç yıl önce şimdi savaş açtığı grubu savunmak için neler yazdığını, şu an korumak için çırpındığı patronu hakkında o zaman yazdıklarını zihnimizden sildik.

***

Özgür ve bağımsız gazetecilerin kurduğu Vatan Gazetesi’nin Doğan-Ciner arasındaki “Tencere dibin kara” kavgasında “özgürce taraf tutmasına,” “Özgür gazeteciler gazetecilik yapıyor. Medya, medyadaki pisliklere kayıtsız kalmıyor. Hiçbir şey gizli kalmayacak” iyimserliği ile alkış tuttuk. Alkışımızın sesi kesilmesin diye, Vatan’ın Doğan Grubu tarafından Sabah’ın içinin boşaltılması operasyonu ile kurulduğunu ve bu bağımsız gazetemizin “kurucularına diyet ödediğini” aklımıza bile getirmedik…

***

ATV’nin, ödemeleri bile yapılmış Genç Parti reklamlarını milli maçta yayınlamamasını “Demek ki hala birileri için para her şey değilmiş. Paraya rağmen, doğru yada yanlış, tavır konabiliyormuş” saflığıyla okuduk. Saflığımız bozulmasın diye, ne Adalet Bakanı Çiçek’in ATV’ye son dakika baskısına anlam yükledik, ne de medyadan sonra enerji sektöründe güçlenmek için ciddi hamleler yapan Ciner’in Hükümet ile iyi ilişkiler içinde olma hevesinin her zamankinden daha baskın olduğunu bu çerçevede değerlendirdik!

***

ATV’den sansür yiyen reklamların, Kanal D’de yayına girmesini Uzan-Doğan arasındaki kan davasını anımsayıp “Ne güzel, demek ki arada kan davası da kalmamış. Yaşasın çok sesli medya. Birisi sansür koyarsa başka kanal açılır” diye sevinçle karşıladık, Doğan Grubu’nun bu “bağımsız” duruşu karşısında göğsümüz kabardı. Kabarıklık inmesin diye, Doğan Grubu’nun bağımsızlığının sadece ve sadece paraya ulaşılabildiği zamana kadar gittiğini aklımıza bile getirmedik. Örneğin ısrarla Yimpaş haberleri sürdürülürken bağlı şirketlerinin reklamları gelince haberlerdeki şiddetin bittiğini ve sonunda kesildiğini bu çerçevede düşünmekten uzak durduk.

***

Cumhuriyet Gazetesi’nin, kendisine hiçbir ekonomik gelir getirmeyecek “Tehlikenin farkında mısınız” kampanyasına tonlarca para yatırmasına “Bakın, sadece kazanma derdinde olmayan yayın organları da var. Duydukları sosyal sorumluluk için neler yapıyorlar” diyerek gönülden destek verdik. Desteğimizin şiddeti azalmasın diye, kılçıklık edip bunun ilk elde ekonomik bir karşılığı olmasa da Cumhuriyet’in yaratmaya çalıştığı kampla, oluşturmaya çalıştığı gerginlikle ve olası sonuçlarıyla demokrasi ve sivil siyaseti yok etme pahasına nasıl sırf “kazanmaya” kilitlendiklerini yok saydık.

***

Çünkü o gün safça da olsa fazlasıyla iyimserdik… Bu ve daha fazla bileşeni bir araya getirip mutluluk gözyaşları arasında haykırdık: Yaşasın özgür basın…