Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuştu.
Davutoğlu konuşmasına istiklal marşının 104'üncü yıldönümünü kutlayarak ve Şair Mehmet Akif Ersoy'u anarak başladı.
Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Mehmet Akif Ersoy'a İstiklal Marşı'nı yazdıran dönemde bir tereddütsüz ve kararlı bir sese dik bir duruşa ihtiyaç vadı ve 'Korkma!' diye seslendi hem ülkemize hem insanlığa.
Bugün ülkemizde ve dünyada bir korku imparatorluğu hakim. Trump Gazze'ye el koyarım diyor. Ukrayna ne derse desin Ukrayna Cumhurbaşkanı'nı kendi sarayımda tahkir ederim diyor.
ellerinde büyük silahların olmayan, derinlemesine bir toprak parçası olmayan Bir grup insan bu korku imparatorluğuna karşı korkmuyoruz dediler. Sanki Mehmet Akif'i duymuşlardı. İnsanlığın çekindiği anda Gazzeliler ayağa kalktılar. Buradan Gazze'deki kahramanlara selam olsun.
Ülkemizde bir korku imparatorluğu kurulmak isteniyor.
Düşük gelirli vatandaşlarımızla görüşüp iftar yapıyoruz. Onların yüreklerinde bir feryad vardı. görüyorum.
CİMER'e bir şikayet mektubu gönderdiği için gözaltına alınan ve soruşturma geçiren Bünyamin. Bir köylü CİMER'e iktidarı şikayet ettiği için gözaltına alınmış. Korku imparatorluğunu yıkmaya çalıştığı için Bünyamin'e de selam olsun.
Buradan meslek taşlarıma ve bilim insanlarına, ilim adamlarına sesleniyorum: Korkmayın, sesinizi yükseltin. Nas diyerek Nas kavramını çürütenlere karşı yükseltin. Gençlere sesleniyorum korkmayın umutsuzluğa kapılmayın. Kadınlara sesleniyorum korkmayın güvenle sokağa çıkacağınız günler yakındır. Mehmet Akif'in korkma dediği günlerden çok daha zor şartlarda değiliz. Korkmayacağız.
Bugün 12 Mart 1971'in 54'üncü yıl dönümü. Bir muhtırayla halkın seçtiği başkanı deviren cuntanın yıldönümü. O halk 1974'te cevabını verdi ve ilk kez siyasete yeni girmiş olan ve Necmettin Erbakan'ın da içinde olduğu bir hükümeti kurdu. 12 Mart'a karşı demokrasi dedi. Demokrasi ve halk iradesi çiğnenemez dedi. 12 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat... korku imparatorlukları kurmaya çalıştılar ama yaşamadılar.
Bugün Türkiye'de korku imparatorluğu kurmaya çalışanlar belki üniformalı değil ama zihinleri üniformalı cuntacılara benzer şekilde bir şeyin peşindeler.
Dünya gıda enflasyonu itibariyle Türkiye yüzde 41.8 ortalamayla OECD'nin yüzde 4.4'ün tam on misli.
Türkiye'de et Enflasyonu... Dünyada et ucuzlarken Türkiye'de yüzde 36 artıyor. Bunun sebebi hayvancılığı yok ettiler.
Türkiye'nin en iyi yoğurdunun üretildiği bölgedeki çiftçilere sorduğumuzda durumun felaket olduğunu söylediler. Ankara'nın en fazla hayvancılık yapan beldelerinden yaklaşık 10 bin civarında ancak her sene yarıya düşüyor. Bunun nedeni büyükşehir yasası. bu yasayla köyle mahalle haline geldiği için mandıra kurmaları ve ahır kurmaları yasak. tezek toplamak için gelen tırlara dört bin lira para ödüyor köylü. osmanlı devleti büyükşehirlerin gıda ihtiyacı karşılamak için meşhur bostanları kurmuşlardı yani tarım şehre ne kadar yakınsa o kadar ucuzdur. gelecek partisi olarak tarım reformu ortaya koyduğumuzda kent tarımı ifadesini ortaya koyduk. Bütün büyük şehirlerin en az yirmi km civarındaki bir alanda kentin acil ihtiyaçlarının karşılanması için tarım alanları kurulmalıdır.
Enerji Enflasyonu... Elektrik faturaları herkesin canını yakıyor çünkü faturalar üzerindeki sübvasiyon kaldırıldı. 30 günlük fatura limitini 35 güne çıkarmışlar. Nedeni ne? Muhaf olan kilowatt saatinin geçmesi için.
Türkiye'de üretilen ya da ithal edilen bir çok ürün, yurt dışına kıyasla yurt içinde daha pahalıya satılıyor.
Dünya da en pahalı yaşayan ama en az maaş alan ülke Türkiye.
Emekli ikramiyesinin verilmeye başladığı yıl 2018'de asgari ücret bin 600 lirayken verilen ikramiye bin liraydı şimdiye göre hesaplarsak 14 bin lira olması gerekiyor. Milletten bugün on bin lira çalmış durumdalar.
Türkiye'de hem sanayi daralması hem enflasyon var. Ekonomistim diyor Cumhurbaşkanı... Bunların ekonomi kafasıyla ekonomi 101 kafasından geçemezler. Böyle bri tablo karşısında ramazanda yataklarında rahat uyuyan iktidara sesleniyorum. Mazlumların öfkesindeni iftar sofrasına pide koyamayan kadınların öfkesinden, yurtlarda 4 kişilik odada 6 kişi kalmak zorunda bıraktığınız gençlerden korkun, yakasına yapışın dediğini doktorlardan korkun, giderlerse gitsinler dediğiniz hekimlerden korkun.
"ERDOĞAN VE BAHÇELİ'YE MEKTUP YOLLADIM"
İçeride ekonomik şartlar böyleyken dış politikada olağanüstü gelişmeler oluyor. Suriye devrimi gerçekleştiğinde bu kürsüden olası tehlikeleri sorunları sıralamıştım. Suriye'nin yeni yönetimine, el-Şara'ya mektup yolladım. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve Devlet Bahçeli'ye mektup yolladım.
Hep söylerim, bir kez başbakan olan her zaman başbakan gibi yaşar. Olayların arka planını öğrenmeden asla yorum yapmam. Biz demiştik ki, mart ayında geçiş hükümeti kurmadan ulusal barış kongresi toplayın ve her kesim bir araya gelsin. Askeri danışmanlar gönderin. Üç şehri işaret etmiştim: Dara, Deyruzor ve Lazkiye. Son dönemlerde Lazkiye'de yaşananlarla ilgili Türkiye'de mezhepçi tavırlar takınılıyor. Her iki taraf da bunu yapıyor. Her şeyden önce, hayatını kaybeden Alevi kardeşlerimize rahmet gönderiyorum. İktidar yanlısı bazı gazetelerde kendilerini aydın zannedenler, Nusayrilere yönelik okumaktan haya edilecek şeyler yazdılar. Türkiye'de kimse, Suriye'nin hiçbir kesimi için bunu söyleyemez. Öte taraftan, daha geçenlerde mancınıkla Suriyelileri atmaya çalışan Bolu Belediye Başkanı dahil, ana muhalefetin isimleri de "Suriye'ye gidelim, Suriyeliler buraya gelsin" demeye başladı. Suriyelilere Sünni, Alevi, Kürt diye bakmayın, insan diye bakın. 10 yıldan fazladır, Beşar Esad'ın kimyasal silahlarla öldürdüğü Suriyelileri görmeyenler, bir anda celalleniyor. Öbür tarafta, Beşar Esad'ın mezhepçiliğine karşı çıkanlar, şimdi Alevilere karşı mezhepçilik yapan yazılar yazıyorlar.
Ulusal Uzlaşı Kongresi sonrasında, İsrail mahreçli olarak ve Amerikadaki ABZı grupların desteklediği bir proje devreye girmeye kalktı. Başarılı bir ulusal barış kongresi tertip edildi. Başarılı bir görüntü oldu; bütün Suriye ahalisi bir aradaydı. Ondan bir hafta sonra, üç kesimin aynı anda isyan etmesi için, İsrail mahreçli bir proje devreye girdi. İsrail, Dürzilerin bir kanadını tahrik etmeye çalıştı. Şam'dan çekilen Esad kalıntıları, Lazkiye'de ayaklandırdılar. Aynı planı SDG ve YPG ile de yapmaya çalıştılar. Suriye'nin üç azınlık unsurunu; yani Nusayriler, Dürziler ve Kürtler’i aynı anda hareketlendirerek, İsrail'e alan açma çabasının içine girdiler. Bazı Müslüman ülkeler de bu senaryoya sessiz kaldılar. Dürzilerin büyük kısmı kalkışmaya katılmadığı için, kanat çöktü. Türkiye'deki gelişmeleri de göz önüne alarak, geçen gün YPG ile anlaştılar. Şimdi Lazkiye'de Mazlum, Sünni ve Aleviler kaldı. İdlib ve Lazkiye arasında bulunan eski IŞİD milisleri, Alevilere karşı katliam girişiminde bulundular. Bu mezhepsel bir çatışma değildi; eski rejim yanlılarıyla terör grupları arasında bir çatışmaydı.
Peki, ne yapılmalı? Suriye'de gerçek bir milli ordu kurulmalı. Suriye polisi oluşturulmalı. Bu konuda Türkiye çekimser davranmamalı. Dışişleri Bakanlığının Ürdün'de katıldığı toplantı çok doğruydu. Ürdün, Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak arasındaki toplantı. Arkasından gelen SDG ile yapılan anlaşma çok doğruydu. Ancak burada Türkiye'nin üstleneceği roller vardır. Süreci başkalarına bırakmamak lazım. Geri çekilme olursa, aradaki boşluğu İsrail'e bırakılır. İsrail'in etki alanı Suriye'yi Lübnanlaşır. Türkiye, bakanlıklara ve askeri alanlara danışmanlar göndermeli ve Suriye devleti işlerlik kazanmalıdır. Genelkurmay, Dışişleri, Milli İstihbarat Teşkilatı ve yetkili makamlarla kriz masası oluşturulmalıdır.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...