Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan avukat Kemal Kerinçsiz, avukatı aracılığıyla istanbul 13. ağır ceza mahkemesi'ne başvurarak iddianamenin reddine karar verilmesini istedi. Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi saldırılarında yetkili savcılık ve mahkemenin ankara savcılığı ve mahkemeleri olduğu vurgulandı.
Dilekçede, "Darbenin kaynağı olarak gösterilen günlükleri tutan Özden Örnek'in ifadesine dahi müracaat edilmez iken, aynı dönemde görev yapan iki orgeneralin darbe suçlaması ile tutuklanması, işlendiği iddia edilen sözde darbe suçunu ikiye bölerek, sırf bir kısım insanları yargı sürecinin dışında tutmak için bir dönemin ve bazı kişilerin yok kabul edilmesi, bu soruşturmanın siyasal boyutunu açığa çıkarmaktadır" denildi.
Dilekçede, ayrıca dosya kapsamındaki şüphelilerin darbe kapsamında suçlanmaları karşısında, darbe yapılacağı dönemin başta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün, o dönemi çok iyi bildiğini beyan eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Dışişleri Bakanı bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ifadelerinin alınmasında ve sorumluları var ise üzerine gidilmesinde zaruret olduğu belirtildi.
Kerinçsiz'in avukatı Mehmet Demirlek tarafından "Ergenekon" davasına bakacak olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine sunulan 54 sayfalık dilekçede , iddianamenin Ceza Muhakemesi Kanunu'nun170.maddesine uygun olarak düzenlenmediği öne sürülerek, Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilmesi talep edildi.
İddianamenin kendileri tarafından henüz yasal olarak incelenmesinin mümkün olamadığını belirten Demirlek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan açıklamalar, soruşturma boyunca yapılan yayınlar ve şüphelilere sorulan sorular dikkate alındığında iddianamenin CMK 170.maddesine aykırı olarak düzenlendiği bu nedenle reddedileceği kanaatinde olduğunu kaydetti.
DANIŞTAY DOSYASINA BU İDDİANAMEDE YER VERİLEMEZ
Danıştay Saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması eylemlerine bu iddianamede yer verilemeyeceğini öne süren Demirlek, " Danıştay'ımıza ve Cumhuriyet gazetesine yapılan menfur saldırılar sonucu işlenen suçları işleyen failler hakkında Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmış ve açılan dava devam ederken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen Ergenekon soruşturması ile ilgili tüm dokümanlar Mahkemeye gönderilmiş ve yapılan incelemede mahkeme Ergenekon soruşturması ile Danıştay kovuşturması arasında hiçbir bağlantı olmadığını tespit etmiştir. Mahkeme bu kararını 13 Şubat 2008 tarihinde vermiş olup, bir kısım tarafların temyizi sonucunda dosya halen Yargıtay aşamasında bulunmaktadır. " dedi
Mahkemenin irtibat görmeyerek birleştirme talebini reddetmesine rağmen, savcılığın bu kararı görmezden gelerek, Ergenekon soruşturmasındaki bazı şüphelilere azmettirici sıfatı verip iddianameyi 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunduğunu anlatan Demirlek, böylece Ankara'da devam etmekte olan davanın İstanbul'a nakletmesi yolunun açıldığını , davanın yasal ve tabii mecrasından çıkartılarak doğal hakim ilkesine aykırı davranıldığını öne sürdü.
Demirlek ayrıca şunlar anlatıldı: "Bu işlem adeta; "Ankara'daki Ağır Ceza Mahkemesinden istediğim kararı alamadım ama İstanbul'dan istediğim sonucu ve kararı alacağım" zihniyetini taşımaktadır. Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesine atılan bombalar sebebi ile işlenen birlikte soruşturulmasına karar verilmiş ve aynı kişilerce gerçekleştirilmiş olması nedeni ile kovuşturması da birlikte yapılmıştır. Bu aşamadan sonra İstanbul Cumhuriyet Savcılığının elindeki bütün delilleri Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesine gönderip birleşme kararı reddedildikten sonra aynı soruşturmayı 2007/1536 Sayılı dosyasından yürüterek, karardan sonra defalarca müebbet cezası alan Danıştay faili Osman Yıldırım'ın tanık koruma programından istifade etmek amacı ile verdiği hukuki değeri olmayan ifadelere ve zorlanarak elde edilmeye çalışılan gerçek dışı delillere dayanılarak davanın Ankara'dan İstanbul'a taşınması hukuken kabul edilemez.
YENİ DELİL VARSA ANKARA'YA GÖNDERİLMELİYDİ
Danıştay ve Cumhuriyet saldırılarının iddianameye taşınması ile usul hukukun temel kuralları alt üst
edilmiştir.Sayın savcılar bu hukuk dışı tutumları ile adeta Yargıtay'ın temyiz görevine müdahale etmişler, Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesinin kararını tanımaz durumuna düşmüşlerdir. Kaldı ki Ergenekon soruşturmasında ismi geçen şüphelilerin tamamı hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ve bu kararlara itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir. Bir an için Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.2.2008 tarihli kararında kendisine gönderilen delilleri değerlendirerek suçun sübutu bakımından bir irtibat kurmayarak birleştirme talebini reddettikten sonra yeni deliller ortaya çıkmışsa bu delilleri sayın savcıların Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndererek bu delillerin, söz konusu savcılıkça değerlendirilerek gerekirse ilgili kişiler hakkında ek iddianame yolu ile kamu davası açılması sağlanabilir ve aynı deliller yine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Yargıtay'daki dosyaya gönderilerek kararın bozulması sureti ile iki dosyanın birleştirilmesine aksi takdirde, Yargıtay'dan gelecek dosyada dikkate alınarak ek iddianame ile açılan dosyaya devam edilebilirdi. "
İDDİANAME HUKUKA AYKIRI DELİLLERE DAYANIYOR
İddianamenin tamamının hukuka aykırı olarak elde edilen delillere dayandırıldığı ileri sürülerek, savcılığın soruşturma aşamasında elde ettiği delilleri mutlaka muhafaza ederek hâkimin huzuruna getirmesinin zorunlu olduğu kaydedildi. Silahların denkliği kuralı ve çekişmeli yargılama delillerin mutlaka korunarak, muhafaza altına alınmasının zorunlu olduğu belirtilerek, buna karşılık Ümraniye'de 12 Haziran 2007 tarihinde ele geçirilen 27 adet el bombasının mahkeme tarafından alınan kararla imha edildiği belirtildi. Söz konusu imha kararının her yönü ile usule ve yasaya aykırı olduğu anlatılan dilekçede, bombaların suç eşyası yönetmeliğine göre imha edilmeyeceği kaydedildi. Yapılan imha ile davanın delillerinin hukuka aykırı olarak ortadan kaldırıldığı belirtilerek, Ümraniye'deki el bombaları üzerinden çizilen senaryo sonucunda yıllardır kurgulanan Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi saldırıları ile hayali bağlantıların kurulup, mahkemenin önüne getirme imkânının programlandığı iddia edildi.
GÜNLÜKLER İNCELENMEDİ
Soruşturmada önemli delillerin toplanmadığı ve incelemenin eksik yapıldığı öne sürüldü
Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlüklerinin neden soruşturma kapsamına alınmadığı hususunun aydınlatılmadığı kaydedilen dilekçede şöyle denildi: "Soruşturmanın sürdürüldüğü 13 aydan bu yana bütün fırtına eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlüklerinin etrafında kopartılırken ve soruşturma savcısının bu sözde günlükleri delil olarak dosyaya alıp, gerçek olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yoluna gitmiş iken, bu günlükleri soruşturma kapsamının dışına çıkarması emekli olan bir Tuğgeneral, bir albay ve bir kaç subay ve astsubay ile siviller hakkında TCK 312. maddede belirlenmiş bulunan darbe suçlamasında bulunması iddianameyi ciddi bir hukuk belgesi olmaktan uzaklaştırmıştır. Savcılıkça darbe suçlamasının merkezine oturtulan günlükler konusunda soruşturmanın genişletilirken, iddianamede günlükleri soruşturma
dışında tutmak için özel çaba sarf edilmesi, sırf bu günlükleri dosya kapsamından uzaklaştırma amacı ile bu dosya kapsamında tutuklu bulunan emekli orgeneraller Sayın Tolon ve Eruygur'un sadece emekli olduktan sonraki dönemi soruşturmaya dahil edilip, görevde oldukları bölümün soruşturma dışında tutulması, hukuken son derece anlamı ve her türlü şaibeyi içinde barındıran siyasal nitelikte bir tavır olarak değerlendirmekteyiz. Böyle bir soruşturmanın adil olmadığı ortadadır. Günlüklerin soruşturma dışında tutulmuş olması, siyasi iktidarın soruşturma dosyasına duhul ettiğinin önemli göstergesidir. Darbenin kaynağı olarak gösterilen günlükleri tutan Özden Örnek'in ifadesine dahi müracaat edilmez iken, aynı dönemde görev yapan iki orgeneralin darbe suçlaması ile tutuklanması, işlendiği iddia edilen sözde darbe suçunu ikiye bölerek, sırf bir kısım insanları yargı sürecinin dışında tutmak için bir dönemin ve bazı kişilerin yok kabul edilmesi, bu soruşturmanın siyasal boyutunu açığa çıkarmaktadır. Yine aynı dönemde görev yapan Kara ve Hava Kuvvetleri komutanlarının ifadesine dahi müracaat edilmemesinin bu iddianamenin CMK 170/b bendi uyarınca reddi yeterli sebeptir."
BAŞBAKAN'IN İFADESİ ALINMALI
Dosya kapsamındaki şüphelilerin darbe kapsamında suçlanmaları karşısında, darbe yapılacağı dönemin başta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi özkök'ün, o dönemi çok iyi bildiğini beyan eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve dönemin Dışişleri Bakanı bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ifadelerinin alınmasında ve sorumluları var ise üzerine gidilmesinde zaruret olduğu belirtildi.
Hürriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...