Eski Sovyetler Birliği döneminin toprakları arasında bulunan 7000 metreden yüksek beş dağa tırmanan dağcılara "Kar Leoparı" unvanı veriliyor. Bu unvan tüm dünyada geçerli ve dağcılık sporu için oldukça önemli olarak kabul ediliyor. Türkiye'de bu unvanı sadece Nasuh Mahruki 25 yıl önce almıştı. 25 yıl sonra 3 Türk daha 7439 metre yüksekliğindeki Pobeda'ya tırmanmayı başardı. İkisi ise kar leoparı unvanını aldı. Türkiye'nin ilk kadın kar leoparı olan Esin Handal, tüm hikayesini NTV okuyucularına anlattı.
Adı Esin Handal…
Kar Leoparı olmak için tırmanılması gereken 5 dağ olan; Lenin Dağı (7134 m), Korjenevskaya Dağı (7105 m), Somoni Dağı (Komünizm Dağı) (7495 m), Khan Tengri Dağı (7010 m), Pobeda Dağı (7439 m) tırmandı.
Esin Handal form tutabilmek ve dağlara tırmanabilmek için postacı oldu. "Postacı olup her gün günde en az 6 saat bisiklet sürdüm, üstüne yine yüzme antrenmanları yaptım” diyen Handal tüm hikayesini NTV okuyucularına anlattı.
İşte Handal'ın ağzından "Kar Leoparı" macerası...
"Aslında bu hikâye çok tesadüfen 2015 yılında başladı. Yani tabiki tesadüf denemez çünkü zaten 15 yıldır dağcılık sporu ile uğraşıyor ve hatta her türlü eğitimi almış bulunuyordum. Ama 2015 yılına kadar Kar Leoparı olma ya da bu projeye başlama düşüncem bile yoktu.
Evet, 7000 metrelik bu projeleri hepimiz isteriz ama bu ciddi bir maliyet anlamına gelir. 2015 yılında Türkiye Dağcılık Federasyonu bir proje yayınladı ve yeterli beceriye ve tecrübeye sahip kişileri Lenin dağına tırmanışa götüreceğini bildirdi. Daha önce 2 sefer kişisel girişimlerimle 7000 metrelik dağ deneyimim olmuştu ama ikisinde de zirve yapamamıştım. Bunu bilen ve tabiki diğer başarılı zirvelerimi bilen o zamanın federasyon başkanı beni kafileye seçti.
Lenin Dağı ile başlayan bu serüven artik biraz olsun hayal edilebilir olmuştu. Dediğim gibi Kar Leoparlığı hedefim hiç yoktu (finansal endişeler) ama federasyon ufkumu biraz genişletti. Ertesi yıl başkanı değişmiş olan dağcılık federasyonu yine açıklama yaptı, bu sefer Tacikistan’ın Korjenevskaya ve Ismail Somoni dağına çıkış yapılacaktı. Bu sefer daha zorlu seçmeler ve sağlık taramalarından geçtik, sıkı bir eleme sonucu ben yine ekipteydim. Büyük sevinç tabi…
Aslında önümde çok güzel bir kapı açılmıştı ve ben hızlı adımlarla ona doğru ilerliyordum. Evet, Türkiye genelinde herkesin istediği bu fırsatı elde etmek kolay değildi ama bunun için zaten yıllardır tırmanış yapıyordum. İşin zor taraflarından da bahsetmek gerekirse, bu seçmeler 2 aşamadan oluşan ve Türkiye’nin farklı şehirlerinde yapılan tırmanışlar ile başlıyor, sonrasında Ankara da sağlık taramaları ve testler ile devam ediyordu.
Evet, doğrusu tabiki bu idi ama ben o sırada Almanya’da yaşadığım için eşimden ve evimden 3 ay ayrı kalmam gerekiyordu. Çekirdek ailem için zorlu bir aşamaydı ama insanın hedefleri olunca sanırım birçok şeye katlanabiliyor.
2017 yılı yaz ayında bir baktım ki benim 3 adet 7000 metre zirvem olmuş ve bunlar o kadar kısa zamanda oldular ki “Kar Leoparlığı" birden bir ışık gibi yanmaya başladı. Kanımıza artık sızmıştı çünkü ilk 3 bitmiş ve son 2 kalmıştı. Benim için bir hedef oluşma olasılığı en az yüzde 60 sağlandıktan sonra başlar. (Biraz garanticiyim sanırım) Evet, bu 3 zirveyi başarı ile yapmıştık ama şimdi yeni sorunları düşünme vakti idi.
Diğer dağlar için finansal sorunlar, evet bu güzel bir proje ama Turkiye de bunu bekleyen tek kişi ben değilim. En az 10 yıldır Kar Leoparlığı için son dağını bekleyenler var ve tabiki son değil ama en önemli sorun Popeda. (Yani 5 adet 7000 metrelik dağ içinde en zor ve ölüm riski en yüksek olanı)
Ve hayal kurmaya başladım. Yani aslında en başında bir hedef ve hayal değildi, yolun yarısını geçince benim hedefim oldu.
"İNSANÜSTÜ BİR ANTRENMAN PROGRAMI İLE 1 YIL BOYUNCA ÇALIŞTIM"
Geldik yıl 2018’e…
Aslında bu önemli bir yıldı çünkü Popeda ve Khan Tengri dağları aynı ana kampı kullanır ve Popeda’ya çıkmak için genelde insanlar Khan Tengri’de uyum tırmanışı yaparlar. Bu mantığı bildiğimden ve insanın aynı sezonda 2 adet 7000 metrelik dağa çıkması için oldukça iyi bir performansa sahip olması gerektiğinden antrenmanlara başladım.
Antrenman programı konusunda bana eski partnerim Mehmet Yaldız yardımcı oldu. Facebook’ta antrenmanlarını paylaşan Avrupalı bir ekibe üye oldum. İşin özü insanüstü bir antrenman programı ile 1 yıl boyunca çalıştım. Bazı akşamlar antrenmanı o kadar abartmış oluyordum ki çok aç olmama rağmen çatalı tutacak halim olmuyordu. Bu 1 yıl içinde eşim oldukça abarttığımı söylüyordu.
2018 yılının Temmuz ayına geldiğimizde, dağa gittik, ben oldukça iyiydim ve kafa olarak Popeda’ya hazırdım (fiziki kondisyonun yani sıra mental hazırlığın da çok önemli olduğunu düşünürüm) Fakat Khan Tengri tırmanışı sırasında 8 kişilik ekibimizden 3 kişinin parmakları donmuş, 1 kişinin kaburgası çatlamış ve asıl olan benim partnerimin de parmaklarında hissizlik olmuştu. Bu kötü koşullarda kimseyi tehlikeye atıp dağa gidilemezdi. Popeda tek başına yapılacak bir dağ değildir (benim görüşüm) zor şartları barındıran ve iz açılması gerektiği için en azından küçük bir ekiple gidilebilecek bir dağ olarak görmüşümdür.
Bazı konularda insanların şansa ihtiyacı vardır. Evet 2018 yılı için çok çalışmıştım, 1 yılımı vermiştim ama grup yada partner yoksa aslında sen bir hiçsindir. Yani konu sadece benim antrenman yapmam değil, bu bir ekip işi, şans işi ve doğanın sana verdiği şartlara bağlı.
Bazı konularda insanların şansa ihtiyacı vardır. Evet 2018 yılı için çok çalışmıştım, 1 yılımı vermiştim ama grup yada partner yoksa aslında sen bir hiçsindir. Yani konu sadece benim antrenman yapmam değil, bu bir ekip işi, şans işi ve doğanın sana verdiği şartlara bağlı.
"POSTACI OLDUM"
Geldik 2019 yılına…
Bu yıl bu proje bitmeliydi, federasyon destek versin ya da vermesin bitmeliydi, çünkü çok yaklaşmıştım. Bu yıl hem antrenman olması hem de 7000 metrelik parasını çıkarabilmek için işe girme kararı aldım. Aslında girdiğim iş fiziksel kondisyon gerektiren ve beni devamlı zinde tutacak bir işti. Postacı olup her gün günde en az 6 saat bisiklet sürdüm, üstüne yine yüzme antrenmanları yaptım.
Birkaç yurtdışından tanıdığım kişilerle yazıştım. (İnsan her yıl 7000 metrelik dağlara gidince hep aynı kişileri görüyor ve tanıyor, çünkü bu projeye başlayan herkes varını yoğunu bunu bitirmek için kullanıyor ve zaten sayıca çok fazla insan yok)
Ama maalesef benim kendisi ile tırmanmak istediğim herkes Popeda Dağı planını 2020 olarak belirlemiş. Evet, 2020 yılını beklersem müthiş bir ekibim olacak ama ben 2019’da gidebilmek için çalıştım ve bu yılı boş geçirmek istemiyordum. Hedefe kitlenmek galiba böyle bir şey. Türkiye’den de araştırdığıma göre gitmek isteyen yoktu. (Ya da bana söylemediler)
Eşimin de verdiği akıl ile son aldığım karar, ana kampa gidip orada birileri ile tanışıp ekibe dahil olmak. Bu benim için inanılmaz korkutucu bir şeydi. Benim için her dağ tehlikeli ve ciddiye alınması gereken bir konu ki mevzubahis olan Popeda. (Dünyanın en soğuk ve en zor 7000’lik dağı)
Hiç tanımadığım kişilerle bu dağa çıkmak belden aşağımı terastan sarkıtmak sonra da tek başıma tüm vücudumu kendi kendime yukarı çekmeye benziyordu. Kısaca tek başına olmak (kimin hangi durumda sana yardım edip, etmeyeceğini bilememek). Evet yeterli bilgi, tecrübe ya da güce sahibim ama dağ hastalıkları başladığında mutlaka karşı tarafın gözlemi ve müdahalesi şarttır. O tür durumlarda insan objektif olamaz.
"NASIL BİR MUTLULUK ANLATAMAM"
Ben tüm bu düşüncelerle ne yapacağımı kara kara düşünürken Türkiye’den, hem de geçen sene yan ekipte bizimle tırmanan iki kişinin Popeda’ya gideceğini öğrendim.
Bülent Çınar (onun da Kar Leoparlığı için son dağı Popeda idi) ve Özgür Keskin. (Özgür geçen sene el parmağını Khan Tengri dağında doldurmuştu ama tedavi ile kesilmekten kurtardı)
Nasıl bir mutluluk anlatamam, onlar biletlerini almış hatta tüm ayarlamalari yapmışlar. Yarım ağız ben de sizin ekibe dahil olayım mı dediğimde, belki kibarlıktan belki boş bulunarak fark etmez dediler. Biletimi almam acenta ayarlamalarını yapmam sadece 15 dakika sürdü. Onlar bile bu hızıma şaşırmıştı. Çünkü normalde bir dağcı 7000 metrelik dağa gidecekse, parasını ayarlar, yazışmalar yapar, pazarlıklar yapılır ve malzemeler konuşulur. (ki en maliyetli ve bulunması zor olan kısım malzemelerdir)
Evet, kendime bir ekip bulmuştum ama onları da çok iyi tanımıyordum. Aslında Bülent ile daha önce tırmanmıştım ve oldukça hızlı olduğunu biliyordum ama Özgürün ne hızını ne uyumunu bilmiyordum. Şehirde ya da arkadaş ortamında her türlü insanla anlaşabilir ya da akşama kendi evinize geçene kadar herkese katlanabilirsiniz ama 7000 metrelik dağ ortamı öyle değildir. En az 1 ay boyunca günün her saati ekibinizle berabersinizdir, inanılmaz kötü koşullarda ve hiçliğin içinde tamamen bir sinir harbi yaşanır. Günlük konforunuzdan, alışık olduğunuz yemeklerden, ailenizden, internet ya da elektrikten, içme suyundan, hatta yer yer tuvaletten bile mahrumsunuzdur. İşte bu zor koşullarda en yakın arkadaşların bile birbirine katlanması zorlaşırken ben çok iyi tanımadığım 2 insanla en zor dağa çıkacaktım.
Galiba benim sorunum çok incelemek ya da irdelemek. Ama eşimden aldığım telkinler sonucu bu sene çok hırs yapmamaya biraz rahat olmaya karar verdim. Normalde uyumsuz bir insan değilimdir ama bazen hırslı olduğum ve çevremdekileri gerdiğim için bana kimseye sataşmamam için bir arkadaşım tarafından yün elişi verildi. İşler ters gittiğinde insanlara sarmak yerine lütfen bu yünü sar dedi. İnanır mısınız hiç gerek kalmadı, yün el işini üçümüz beraber yaptık.
Evet, kendime bir ekip bulmuştum ama onları da çok iyi tanımıyordum. Aslında Bülent ile daha önce tırmanmıştım ve oldukça hızlı olduğunu biliyordum ama Özgürün ne hızını ne uyumunu bilmiyordum. Şehirde ya da arkadaş ortamında her türlü insanla anlaşabilir ya da akşama kendi evinize geçene kadar herkese katlanabilirsiniz ama 7000 metrelik dağ ortamı öyle değildir. En az 1 ay boyunca günün her saati ekibinizle berabersinizdir, inanılmaz kötü koşullarda ve hiçliğin içinde tamamen bir sinir harbi yaşanır. Günlük konforunuzdan, alışık olduğunuz yemeklerden, ailenizden, internet ya da elektrikten, içme suyundan, hatta yer yer tuvaletten bile mahrumsunuzdur. İşte bu zor koşullarda en yakın arkadaşların bile birbirine katlanması zorlaşırken ben çok iyi tanımadığım 2 insanla en zor dağa çıkacaktım.
Galiba benim sorunum çok incelemek ya da irdelemek. Ama eşimden aldığım telkinler sonucu bu sene çok hırs yapmamaya biraz rahat olmaya karar verdim. Normalde uyumsuz bir insan değilimdir ama bazen hırslı olduğum ve çevremdekileri gerdiğim için bana kimseye sataşmamam için bir arkadaşım tarafından yün elişi verildi. İşler ters gittiğinde insanlara sarmak yerine lütfen bu yünü sar dedi. İnanır mısınız hiç gerek kalmadı, yün el işini üçümüz beraber yaptık.
Biz üçümüz uyum tırmanışı için geçen sene çıkmış olduğumuz Khan Tengri’ye gittik ve 6400 metrede 2 gece uyuduk. Kampta tanıştığımız Iranlı Abulfarz 6400 metrede ‘benim çadırım var orada uyuyabilirsiniz’ dedi. İranlılar Khan Tengri zirvesi için gelmişlerdi. Sonrasında öğrendik ki Abulfarz’ın da son dağ olarak Popeda kalmıştı. Birleşme kararı aldık böylece ekip 4 kişi oldu.
Tırmanışa başladık, Abulfarz ve Bülent doğal olarak eşleştiler, çünkü ikisi de hızlıydı. Vücudun uyumu için ve fazla enerji sarf etmemek için ben ve Özgür genelde yavaş gittik. Yukarı çıkışlarda ne kadar yavaş giderseniz vücut yüksek irtifaya o kadar sağlıklı alışabilir.Bu eşleşme benim işime yaramıştı, hem uyumunu bilmediğim Özgürü tanımıştım hem de, kendisinden moralman destek almıştım. Oldum olası tek tırmanmayı sevmem. Arada mola verdiğimizde her ikimizde ceplerimizden atıştırmalıkları paylaşıyorduk. Bence böyle tırmanışlarda motivasyon çok önemli (benim için yalnız olmadığımı, güvenebileceğim birinin bana yakın olduğunu bilmek). Özgür aslında veteriner, yine de insan anatomisinden anladığı için bir doktor gözüyle bizi iyi gözlemleyeceğini düşündüm. Sonrasında aramızda çok şakalaştık, Bülent ve ben Kar Leoparı olunca ikimize de bir veteriner lazım dedik.
"FIRTINA PATLADI"
Zirveye çıkış 8 gün sürdü, şansımıza 8 gün boyunca hava güzeldi. Ama 9. günde fırtına patladı ve biz daha yeni zirveden döndüğümüzden ve yorgun olduğumuzdan kendimizi ancak 6800 kampına atabildik. Burada fırtına daha da şiddetlendi ve biz burnumuzu bile çadırdan çıkaramadık.
Evet, 7439 metrelik Popeda’nın zirvesine çıkmıştık ama önemli olan aşağıya sağ salim inebilmekti. Gerek geçen sene gerekse bu sene iniş yolunda vefat eden birçok dağcı duymuştuk. (Çünkü Popeda oldukça teknik ve son derece konsantrasyon isteyen bir dağdır, en ufak bir hatayı kabul etmez)
Çadırımız fırtına nedeni ile karlara gömülüyor. (Çadırın yıkılmaması için devamlı destek olmaya çalışıyorduk) Çadırın her an yırtılmasına karşı içinde ayakkabılarımız ve montlarımızla oturuyorduk. Hava öylesine kötüydü ki, Özgür bir ara dışarı çadırı düzeltmeye çıktığında aradan sadece 3 dakika geçmesine rağmen içeri girdiğinde yüzünde buz sarkıtları oluşmuştu. Havanın ne zaman düzeleceği belli değildi ve biz 6800 metrede sıkışıp kalmıştık.
Bir ara çadırımızın her iki kapısı da kardan kapandı ve çadırın üçte ikisi kar altında kaldı. Fırtına o kadar kuvvetliydi ki sesimizi biraz ilerimizde başka çadırda kalan Bülentlere duyuramadık. Sonra aramızda kullandığımız telsiz yardımı ile arkadaşlardan yardım istedik. (Kapımız kapanmıştı ve açabilecek küreğimiz yoktu)
Ertesi gün hava biraz durulur gibi olduğunda hemen kaçtık. Sonradan öğrendik ki o fırtınada Estonyalılardan bir ekibin ve bizden daha yukarı da 7000 metrede Ruslardan bir ekibin çadırları kullanılamayacak hale gelmiş. (Biz yine ucuz kurtarmışız)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...