Ciddi engellerle ve hastalıkla boğuşan Sıtkı Usta’nın ‘vefalı’ dostları Kütahya’daydı. Koç ailesi sempozyum ve sergi için seferber olmuş, Koç Enerji Grubu Başkanı Ömer Koç, halası Semahat Arsel ile gelmişti. Çiğdem Simavi, Kültür ve Sanat Varlıkları Koruma ve Tanıtma Vakfı Başkanı olarak sempozyumu düzenlenmesine aktif katkısıyla yetinmeyip kürsüye çıkıp, Sıtkı Usta’ya “Çok özelsin” diye seslendi. 84 yaşındaki Gazeteci - yazar - ressam Fikret Otyam ise çok sevdiği Gazipaşa’sını bırakıp gelmişti; “Gece uyuyamadım, sabaha karşı 04.00’te kalktım, yollara düştüm” diye anlattı Sıtkı Usta’ya olan sevgisini... Gazeteci-Yazar Hıncal Uluç’un meşhur kahkahalarının yerini kızgınlığı almıştı, Kütahyalılara kızıyordu: “Kütahyalılıların Sıktı Usta’nın heykelini dikmeleri lazım. Onlar ne yapıyor. Ona ihanet ediyor...”
HİLTON, USTA İÇİN KÜTAHYA’DA
“Kütahya’da Hilton olur mu?”... Birkaç yıl önce Kütahya’nın ana tartışma konusu buydu. Çevre iller Eskişehir, Uşak hızla büyürken Kütahya bir ölçüde yerinde saymıştı. Şimdi sempozyuma ev sahipliği yapan Kütahya Hilton Garden Inn otelinin salonlarını Sıtkı Usta’nın panoları, eserleri süslüyordu. Hilal Kosif, kürsüden, “Biz Hilton olarak Kütahya’ya Sıtkı Usta için geldik“ diyordu. Sıtkı Usta dünyanın dört bir yanında onlarca sergi açmış, ama şimdiye kadar toprağına can verdiği Kütahya’da hiç sergisi olmamıştı. Sempozyum öncesi otelde açılan mini sergiye en çok ilgi gösterenlerin başında, Japon Seramik Sanatçısı Yoshiyuki Matsuo geliyordu.
Sempozyum için Japonya’dan kalkıp gelen Matsuo, yaptığı tabağı Sıtkı Usta’ya hediye etti. Sıtkı Usta, bu jest karşısında bir an bile düşünmedi. Hemen önünde bulunan serginin en değerli ürününü, ‘At Başı’nı verince konuk sanatçı heyecandan neredeyse bayılıyordu. Japon sanatçıyı bayıltma noktasına getiren sevinci, hem kendisinin ‘at yılı’nda doğmasından hem de eserin çok kıymetli olmasından geliyordu. Matsuo, Usta’nın sanatçı kişiliğini çok iyi biliyordu bilmesine de O’nun ‘derviş’ niteliğiyle belki de ilk kez karşılaşıyordu. Halbuki, Sıtkı Usta, soyadı Olçar’ın anlamının hakkını verircesine, tam bir “sevgi toplayıcı, sevgi dağıtıcı”ydı. Büyük bir emekle ortaya çıkardığı eserlerini hediye etmekten, dostlarını sevindirmekten büyük bir keyif alır; ne zaman boş vakit bulsa, arabasına doldurduğu oyuncaklarla, köy çocuklarını sevindirmeye koşardı. Duvarlarını bezediği ünlü hastanelerin doktorlarını yanına alıp çocuklara göz kontrolü için ilçe ilçe dolaşıyordu. Bir okulda eksiklik gördüğü anda yaptırıncaya kadar gözüne uyku girmiyor, yapması gerekenleri de uyutmuyordu.
USTA’DAN SİTEM
Sıtkı Usta sergi açılışında, “Bana ve sanatıma ilham veren Kütahya’dan hiç kopmadım ama Kütahyalı yöneticiler benim ve çiniciliğin kıymetini bilemediler. Türkiye’de Japon yılı nedeniyle artan Japon ilgisi ve ilk kez bu ölçüde büyük bir özel etkinliğin organize edilmesi beni çok mutlu etti” diyerek Kütahyalılara sitem, Japonlara ise teşekkür etti. Bu sıradışı sanatçı adına düzenlenen sempozyum, Melda Davran - M.Oğuz Aydın ikilisinin hazırladığı belgesel gösterimi ile başladı. 37 yıllık çinicilik macerasının şiirsel dille anlatıldığı belgeselden sonra, kürsüye çıkan bilim insanları, kendi açılarından Sıtkı Usta’yı irdelediler. Sakıp Sabancı Müze Müdürü Nazan Ölçer’in yönettiği oturumda Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Mahmut Evkuran, Sıtkı Usta’ya UNESCO’nun “Yaşayan İnsan Hazinesi Ödülü” verilmesinin kriterlerini anlattı. Prof. Dr. Gül Öney’in konuşması, bilimsel ‘bildiri’den çok öte, bir ‘Sıtkı Usta’ öyküsüydü; kimi zaman güldüren kimi zaman düşündüren... “Sıtkı”nın deniz tutkusunu konu almıştı, denizi olmayan Kütahya’da yaptığı kadırgalı tabakları... Öney’in, “Uydurup uydurup yaratır, bizi de öyle baktırır, baktırır” saptaması alkışlarla onaylanıyordu.
Prof.Dr. Ara Altun, Usta’ya “Parlak zekân, merakın, çalışkanlığınla bu işi başardın. Türk çini sanatına yeni bir soluk getirdin. İnşallah bu sempozyum ömrüne ömür katar” diye seslendi. Kütahya Milletvekili Soner Aksoy da ‘halk kahramanı’ olarak tanımladı.
USTALAR USTASI
Prof. Dr. Kenan Mortan’in itirazı ise ‘Usta’ sıfatınaydı. Mortan’a göre, Sıtkı, ‘usta’ kavramı çoktan aşmış bir ‘ustalar ustası’, usta yetiştiren, norm geliştiren bir ‘mimarbaşı‘, kısacası ‘ehlisiret’ti. Akşam dostlarıyla buluştuğu yemekte, harmandalı zeybeği oynarken, kolları, tıpkı eserlerindeki ‘Sıtkı’ imzası gibi hep yukarıyı gösteriyordu. Mağarada başladığı çiniciliğini orada bırakmamış. Yaşamı boyunca ölümsüz renkler peşine düşmüş, tarihte kalmış desenleri de; çok uzaktaki denizlerin dalgalarını, yelkenlileri, balıkların pulunu, çevresindeki kurdu, kuşu, kaplumbağayı da; bir müzede gördüğü Picasso’yu da bıkıp usanmadan işleyip hep ileriye gitmeyi hedeflemiş bir imza. Bazı insanlara ‘derviş’lik çok yakışır. Sıtkı Usta bunlardan biri. Kaybolup giden değerleri sanata dönüştüren, yerelliğe, tarihi; geleneksele evrenselliği katan bir ‘modern zamanların dervişi...’
Hürriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...