Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Belçika’nın başkenti Brüksel’de Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar Grubu Toplantısı’na katıldı. Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve uluslararası dayanışma konularında değerlendirmelerde bulunan Özel, CHP’nin 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olduğunu hatırlatarak, demokratikleşme sürecine liderlik etmeye devam edeceklerini vurguladı.
Konuşmasına Avrupa Parlamentosu yetkililerine teşekkür ederek başlayan Özel, CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde modern Türkiye’nin inşa edildiğini ve Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin tarihsel bir geçmişe dayandığını ifade etti.
İMAMOĞLU'NUN ADAYLIĞI İÇİN NET TARİH VERDİ
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun adaylık süreci hakkında konuşan Özel, "Türkiye’nin dünyanın en bilinen üç imparatorluğuna başkentlik etmiş gözbebeğimiz İstanbul’un belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, 23 Mart 2025 tarihinde 1 milyon 700 bin üyemizin doğrudan sandık başına gideceği bir önseçim süreciyle Cumhurbaşkanı adaylığı unvanını resmen kazanacaktır" şeklinde konuştu.
“47 YIL SONRA YENİDEN TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ PARTİSİYİZ”
CHP’nin yerel seçimlerdeki başarısına vurgu yapan Özel, partisinin Türkiye’de nüfusun %65’ini ve ekonominin %80’ini kapsayan belediyeleri yönettiğini belirtti. CHP’nin 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi konumuna geldiğini belirten Özel, AK Parti’nin kurulduğu günden bu yana ilk kez bir seçimde ağır bir yenilgi yaşadığını ve bunun genel seçim anketlerine de yansıdığını söyledi.
Özel, Avrupa kamuoyunun Türkiye’yi sadece göçmen krizine odaklı bir ülke olarak görmesinin yanlış bir yaklaşım olduğunu belirtti ve Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin yalnızca mülteci pazarlıklarına hapsedilmemesi gerektiğini söyledi.
“TÜRKİYE’DE GENÇLERİN %72’Sİ AB ÜYELİĞİNİ DESTEKLİYOR”
Özel, AB’ye üyelik sürecine dair kamuoyunun bakış açısını da değerlendirdi. Geçmişte yaşanan krizler nedeniyle Türkiye’de AB üyelik desteğinin düştüğünü ancak CHP’nin Avrupa ile yürüttüğü sıkı ilişkiler ve söylemleri sayesinde bu oranın tekrar yükseldiğini belirtti.
Özel, şunları söyledi:
“Ülkemizdeki iktidar partisinin Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusunda konjonktürel olarak birbiriyle çelişkili tutumlarının aksine, partimin sahiplendiği hem tarihsel hem ilkesel istikrarlı tutum, tam üyelik noktasındaki kararlılığımızın temelini oluşturmaktadır. Bizim için Avrupa, sadece bizim de içinde bulunduğumuz bir coğrafya değildir. Son iki yüzyıldır ülkemiz yüzünü Batı’ya çevirmiş, yaptığı ilk anayasa ile modernleşme sürecine girmiş, Kırım Savaşını bitiren 1856 Paris Kongresiyle birlikte Avrupa kamu düzeninin ve Avrupa Uyumunun bir parçası olarak kabul edilmiştir. O zamandan günümüze, ilişkilerimizde iniş çıkışlar olsa da Avrupa ile Türkiye’nin çok yönlü bir ilişkiye ve karşılıklı dayanışmaya olan gereksinimleri hiç değişmemiştir. Türkiye’nin Avrupa’yı tercihi yalnızca tarihsel, siyasal ve stratejik bir karar değildir. Bu aynı zamanda toplumsal bir tercihtir. İktidarların tutumu ve ülkedeki siyasetin AB ile ilişkileri nasıl konumlandırdığı doğrudan seçmen tercihlerine de yansımaktadır.”
“GENÇLERİN YÜZDE 72’Sİ AB’YE ÜYELİK İSTİYOR”
“Geçmişte Avrupa’yla yaşanan krizli süreçler, yapılan karşılıklı hatalar Türkiye’de AB üyelik talebini yüzde 25’lere kadar geriletmişti. Ancak, partimizin Avrupa Birliği ile ilişkileri, Avrupa’daki kardeş partilerle yürüttüğümüz sıkı dayanışma, uluslararası birlikteliklerde üstlendiğimiz etkin görevler ve yapılacak seçimlerde iktidara en yakın parti olarak Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefinin temel vaadimiz olması, hatta yapılacak seçimleri AB üyeliği açısından referandum olarak tarif etmemizden sonra yapılan kamuoyu araştırmalarında, Avrupa Birliği’ne üyelik konusundaki toplumsal talep istikrarlı olarak artmış ve son ölçümlerde yüzde 66’ya kadar ulaşmıştır. Özellikle genç kesim arasında Avrupa Birliği’ne üyelik talebi yüzde 72 noktasındadır. Ancak o Avrupa Birliği, Türkiye’yle ilişkisini göçmen pazarlıklarına hapseden, Türkiye’yi sınırın ötesindeki bir göçmen deposu olarak gören bir Avrupa Birliği olmamalıdır. Türkiye, savaşlar ve iklim krizleriyle doğudan gerçekleşecek büyük göç baskınını kendi topraklarında tutan, karşılığında batıdan ekonomik yardım ve siyasal destek alacak bir ülke olarak görülmemelidir.”
“DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ, HUKUKUN ÇELİKTEN ZIRHIDIR”
“Burada, ‘demokrasi kültürü’ ifadesinin altını bilhassa çizmek isterim. Yasa çıkarmak, parmak hesabına bağlı bir iştir. Örneğin benim ülkemde, 301 oyla yasa çıkarılabilmekte, 360 oyla anayasa referandumuna gidilebilmekte, 400 oyla anayasa değişikliği referandumsuz yapılabilmektedir. Avrupa Parlamentosu’nda da yasa çıkarmak için gereken sayılar bellidir. Belirttiğim gibi, demokrasi kültürü onay butonuna basan parmakların çok ötesine geçen, ancak topyekûn dayanışmayla “inşa edilebilecek” bir şeydir. Yasalar, hukukilik, hukuk devleti; kurumsallaşmış denetim mekanizmalarına muhtaçtır. Ancak o mekanizmaların da ötesinde, hukuku ayakta tutacak olan temel unsur, ‘demokrasi kültürü’dür. Demokrasiyi, ‘hakiki temsiliyet’ iddiası ile aşındıranlar; hukuk devletini de ‘yasa’ya atıfla aşındırmaktadır. ‘Law’ ve ‘warfare’ kelimelerinin birleşiminden türetilen ‘lawfare’ kavramı buna işaret etmektedir. Yani bugün, yasayı bir silah olarak kullananlar, hukuk devletini ‘yasa’nın menziline yerleştirmektedir. Hukukun çelikten zırhı ise demokrasi kültürüdür. Bu korunmalıdır.”
“Değerli yoldaşlar, bir belirsizlik çağına girdiğimiz önermesini ben de paylaşıyorum. Bu salondaki ve kıtadaki tüm endişelere bu yüzden hak veriyorum. Ukrayna’da yaşanan savaş, Gazze’deki korkunç katliam, Suriye’de uzun süredir beklenen yönetim değişimi -ancak yönetimin kontrolü güç bir ele geçmesi- ABD’de Trump yönetiminin çok taraflı dünya düzenini, demokratik kurumları yıkmaya dönük aldığı hızlı kararlar bu gelişmelerin sadece birkaçı. Yaşadığımız belirsizlikler çağında, küresel dengelerin yeniden kurulduğu bir anda Türkiye’nin stratejik öneminin arttığının farkındayız. Türkiye, önemli bir jeopolitik bir konumdadır. Bu belirsizlik ve küresel jeopolitik gerginlik ortamında Türkiye’nin demokratik, güvenilir ve öngörülebilir, çevreye saygılı, istikrarlı, kurumları güçlü bir ülke olması ve bu ülkenin Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olması, hem bizlerin hem de Avrupa’nın yararınadır. Türkiye, dinamik ekonomisi, genç nüfusu, canlı ve direngen bir sivil toplum dinamizmi ile AB’nin birçok yeni üyesinden daha köklü bir demokratik geleneğe dayanan bir ülkedir.”
“PARTİMİZE VE ÜLKEMİZE GÜÇ VERMEKTEDİR”
“Türkiye, üzerinden geçen enerji hatlarından ve ticaret yollarından istifade eden Avrupalı dostları tarafından; ülkesinin gençlerine, akademisyenlerine, iş insanlarına ve hatta hastalarına haksız vize kısıtlamaları yaşatılan 86 milyon kişilik güçlü bir ülkedir. Ne bir partiden ne bir kişiden ibarettir. Açıkça ve samimiyetle ifade etmek isterim ki Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’yi Avrupa sisteminin ve Batı demokrasilerinin bir parçası olarak görmektedir. AB ile Türkiye arasında kurulacak sağlıklı ve ilkesel ilişkinin iki tarafın da yararına olacağına, her iki tarafın da demokratikleşmesine, her iki tarafın da refahına ve güvenliğine katkı sağlayacağına yürekten inanmaktayım. Bir kısmı bu salonda da temsil edilen Sosyalist Enternasyonal’deki yoldaşlarımızın, partimizin AB’ye tam üyelik hedefine verdikleri desteklerini çeşitli deklarasyonlarda kararlılıkla ifade etmiş olmaları partimize ve ülkemize güç vermektedir.”
“BU SÜRECE MEYDAN OKUYAN BİR AYAĞA KALKMA İLE BAŞKALDIRIYORUZ”
“Son olarak, Türkiye’de partimize ve partimizin ve diğer muhalefet partilerinin belediyeleri üzerinden Türkiye’nin yerel demokrasisi üzerine kurulan baskıları ve iktidar güdümlü yargı tacizlerini her biriniz yakından takip ediyorsunuz. Biz bu sürece edilgen bir direniş yerine meydan okuyan bir ayağa kalkma ve itirazla başkaldırıyoruz. Türkiye’nin dünyanın en bilinen üç imparatorluğuna başkentlik etmiş gözbebeğimiz İstanbul’un belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, 23 Mart 2025 tarihinde 1 milyon 700 bin üyemizin doğrudan sandık başına gideceği bir önseçim süreciyle Cumhurbaşkanı adaylığı unvanını resmen kazanacaktır. Çok adaya açık bir süreçte, kendisine duyulan güven ve uğradığı saldırılara karşı korumacı bir toplumsal sahipleniş, bu önseçimde tek aday olmak sorumluluğunu kendisine, ancak arkasına milyonları katma sorumluluğunu partimize yüklemiştir. Bu önseçim sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, yapılacak ilk genel seçimlerde yarışacak isimlerin belirginleştiği ve seçimlere ilişkin tek belirsizliğin seçim tarihi olduğunun inanç ve kararlılığı içerisindeyiz. Partim, demokratik, barışçıl, laik, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir Türkiye arzuluyor. Biz böyle bir Türkiye’nin hayalini kuruyor, böyle bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Avrupalı siyasetçiler, nasıl bir Avrupa hayal ediyorlar? Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkinin, bu sorudan bağımsız olarak düşünülmeyeceği kanaatindeyim."
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |