Ertuğrul Özkök'ün köşe yazısı
İlginç bir akşam sohbeti
ÖNCEKİ akşam saat 19.00 sularında AKP’nin en etkili isimlerinden biriyle konuşuyorum.
Konuştuğum kişi, cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde söz sahibi olan birkaç kişiden biri.
Adayın kim olacağı konusunda en küçük bir sinyal dahi vermiyor.
Çapraz sorularla zorluyorum. Yok...
Ancak konuştuğum kişi, bir başka konuda o kadar ketum değil.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonrasında neler yapılması, nasıl davranılması gerektiğini açık açık anlatıyor.
* * *
"Türkiye uzun süre bu gerginliği taşıyamaz" diyor.
Devam ediyor: "Taşımamalı, taşıtmamalıyız."
"Her şey çok iyi gidiyor. Ülke uçacak. Ama gereksiz tartışmalarla çok yoruluyoruz. Bu tartışmalar muazzam enerji kaybına yol açıyor" diyor.
Sohbetimizin devamından şunu anlıyorum.
AKP’nin karar verici iç kabinesinde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında ortamı yumuşatma konusunda ciddi bir irade oluşmuş.
Bunun sebebi ne olabilir?
14 Nisan mitingi mi? Sanmıyorum.
Bu kişileri artık tanıyorum.
Bir kitlesel eğilimden radikal dersler çıkaracak bir siyasi tarzları yok.
Ayrıca dayandıkları, oy aldıkları kitlenin daha geniş olduğuna kuvvetle inanıyorlar.
Benim yorumum şu:
AKP’de "merkeze yerleşme" konusunda kuvvetli bir irade oluşuyor.
Çünkü ülkede iyi şeyler yaptıklarına inanıyorlar.
Ama şu iki gerçeğin de farkındalar:
Gerginliği ortadan kaldırmadıkça, siyasi istikrarı sağlamaları mümkün olmayacak.
Türkiye’de, AKP’nin çekirdek Milli Görüşçü kadrosunun dar siyasetini engelleyecek kuvvetli güçler de var.
14 Nisan mitinginin de bu bakımdan iyi bir gösterge olduğu söylenebilir.
* * *
Şunu tahminin ötesine geçen bir beklenti olarak yazabilirim.
AKP’nin merkeze yerleşme stratejisinin ilk belirtilerini Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra göreceğiz.
Ama asıl işaretler, genel seçimlerin milletvekili kadrosu hazırlanırken gelecek.
Bu defa "Türkiye’nin fotoğrafını daha gerçekçi ve daha dengeli" yansıtan bir milletvekili kompozisyonu ortaya çıkacak.
Tekrar ediyorum.
AKP mutlaka merkeze gelecek. Daha doğrusu bunu ispatlayacak.
Erdoğan’ın son günlerdeki üslubu bunun ilk işaretleri.
* * *
Şimdi yazacaklarımı lütfen, bir Türk vatandaşının samimi görüşleri olarak okuyunuz.
Türkiye’nin "laik", "Atatürkçü", modern insanlarına sesleniyorum.
14 Nisan’da Tandoğan Meydanı’nın kürsüsüne değil, ama kürsünün dışındakilere konuşuyorum.
AKP’nin bu merkeze doğru yerleşme çabasına yardım etmek gerekir.
Bu çabayı, artık kabak tadı veren "takıyye" suçlamaları altında köşeye sıkıştırmadan, teşvik edici bir psikoloji ile izlemek, emin olun hepimizin hayrınadır.
* * *
AKP bu dönüşümü yapmak zorunda.
Ama toplumun öteki kesimleri, özellikle sosyal demokratlar da artık marjinal söylemleri, pozitif milliyetçiliği, negatif bir ulusalcılık halinde dejenere eden siyasi üslubu, zenofobiye varan yabancı aleyhtarlığını bir kenara bırakmalıdır.
Çünkü bu üslup CHP’yi de merkezden uzaklaştırıyor, marjinalleştiriyor.
Yani onun da tekrar gerçek bir merkez parti haline dönmesi gerekir.
Pozitif bir merkez alternatifi olmaya çalışmalıdır.
Önümüzdeki dönem sağlam ve kalıcı bir siyasi mutabakata ihtiyacımız var.
İşte ben bugün, umutsuzca da olsa, bu çağrıyı yapmak istiyorum.
* * *
Küçük bir detay.
Önceki akşam saat 19.00’da konuştuğum AKP’li, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin 11’inci Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’dü.
Dünkü yazımın ilginç bir bölümü vardı.
Gül’ün, Erbakan’ın kayıp trilyon davasında beraat ettiğini duyurmuştum.
Bir beraatın zamanlaması bu kadar iyi olur.
Gül’ün Cumhurbaşkanlığı için ne mi düşünüyorum?
O da dünkü yazımın sonunda vardı.
Ben güçlü cumhurbaşkanından yanayım.
Başbakan Tayyip Erdoğan da "Akbulut" formülüne itibar etmeyip, güçlü cumhurbaşkanı formülüne evet dedi.
Bu tavrı hiç küçümsememek lazım.
(Hürriyet)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...