SAYFA SAYFA ALANSON
Kitabın tasarımı, şiirler, ilüstrasyonlar, sayfa düzenlemeleri ve CD'deki tam şarkı sözleri Mazhar Alanson'a ait. 'alametifarika' yapımı eserin fotoğraflarını ise Cem Yılmaz, Sevil Sert, Serkan Şedele ve Koray Kasap çekmiş. Kızı Eda Alanson'un 'editoryal' olarak destek verdiği 'Mazhar Olmak'ın kapak fotoğrafı ise Biricik Suden imzalı. Çocukluğu, gençliği ve ruhani yolculuğuyla ilgili hislerini bir stand-up tadında kaleme alan Mazhar Alanson; bugüne kadar hakkında bilinmeyen pek çok konuyu da aydınlattı. Orhan Pamuk ve Kadir İnanır'la asker arkadaşı olduğunu ilk kez kendi ansiklopedisinde belgeleyen Mazhar Alanson, umre ziyaretinin kendisine kattıklarını da uzun uzun anlattı.
Mazhar Alanson, Cem Yılmaz'la birlikte seslendirdiği ama sadece internet ortamında kalan 'Psikopat' şarkısının hikayesini şöyle anlatıyor:
BELKİ REKLAM YAPARIZ
"Büyük bir macera... Bir ilahinin makamından hafif esinleniyordum diyelim. Psikopat sıfatı aklıma geldi, 'Artık nasıl olsa tamamlarım' dedim. Şarkıyı bitirdim. Cem (Yılmaz) bayıldı buna, 'Hadi birlikte söyleyelim' dedik. Birlikte söyledik, bu sefer plak şirketi Cem'le bu çalışmamızdan reklam kokuları çıkarttı. Cem buna kızdı. Benim o sırada olaylardan haberim yok. Biricik'le yıllar sonra yeniden beraber oluyoruz. Daha boşanmamışım, bir sürü şey kafamda. Olayları kaçırmışım. Neyse ki imza gününe gittim, Cem gelmedi. Hayda, basın olay yaptı. Bu celalli olaydan sonra şarkı öyle söylediğimiz halde kaldı. Belki ilerde reklamda falan kullanırız."
Senin mantran bom bili bili bom olsun...
Hindistan'ı "Dans etmeyen hiçbir şarkıcı, dans edilmeyen hiçbir klibin olmadığı ülke" diye tanımlayan Mazhar Alanson, bu ülkeyle ilgili şu anekdotu anlatıyor:
"... Bir gün yaşlı rengarenk giyinmiş bir kadın -ki orada herkes bordo giyer- bana 'Neden biraz daha tebessüm etmiyorsun?' dedi. Benim de ettiği söz dikkatimi çekti, durdum; 'Ne diyorsunuz?' dedim. 'Biraz tebessüme ne dersin?' diye tekrar etti, ben de tebessüm ettim. Bana 'Nerelisin' diye sordu, 'Türküm' dedim. Bu sefer kadın kollarını iki yana açarak, Yunus Emre'den 'Bana seni gerek seni' ilahisini söylemeye başladı. ... Tam ben giderken "Mazhar senin mantran bom bili bili bom olsun' diye bağırdı. Dönüşte Serdar Erener aldı, reklamda kullandı. Dünyanın parasını kazandım ve o paradan kadına vermeye niyet ettiysem de bir daha Hindistan'a gidemedim."
Yüzümdeki gamze sokak savaşı anısı!
İlk doğduğum evden hatırladığım az şey var... Hizmetçimiz sümüklü neneydi... Bana bakan nene çay kaşıklarının gümüşlerini çalarmış, sonra "Çocuk yuttu" dermiş...
İlkbaharda vücudumda sivilceler çıkardı. Hayvani gıdayı kestiler. Kalsiyum eksikliğim varmış, duvarlardaki kireçleri yermişim.
ABLAM HAYATIMI KURTARDI
Ablamlar benden on yaş kadar büyük ve beli sıkı elbiseler giyiyorlar. Bir gün komşunun kızı beni pencereden itiyor, boynum pencereden içeri giriyor. Aynur ablam o sırada okuldan dönerken olayı görüyor. Mahalledekiler beni tam pencereden caaarf diye çekeceklerken, ablam soğukkanlılıkla camları tek tek boynumdan ayıklayıp, beni çıkartıyor.
Aynur'un bir kaç kere hayatımı kurtarmışlığı vardır. Bir kere de bana araba çarpıyor, yere düşecekken ablamın kucağına düşüyorum. Güya babam benim üzerime yemin etmiş, yeminini tutmayınca başıma bu gelmiş.
MELEK DÜMBELEK DERLERDİ
Annem Ankara'da Ulucanlar Cumhuriyet İlkokulu'nda öğretmen. Bütün fakir fukara çocuklarının, Dörtyol-Bahçeli minibüs yamaklarının öğretmeni... Annem beni elimden tutup okula götürürdü, arkasından Melek dümbelek diye bağırırlardı.
Sokakta misket oynanırdı, ceviz, süt kapağı, sigara kapağı... Daha sonraları cevizlerin arkasına konan demir paralar. Bir gün mahalle arası savaşta suratımın ortasına doğru yerden seke seke gelen bir taş hatırlıyorum. Yanağımdaki gamze oradan hatıra kalmıştır.
Babamın öldüğü yıl beni İstanbul Maarif Koleji'ne naklettirdiler. Bütün okul erkek... Teneffüste mastürbasyon için tuvalete koşuyorlar... İlk sömestr, annemle Altıyol'da durakta karşılaştık. Omzumda bir ağla gitar, çal gitar... Elimdeki karnede 9 kırık. İftiharlara alışmış annemin halini siz düşünün. "Nedir bu oğlum" dedi. "Ne diyeyim anne" dedim. Ah ne bileyim ben...
En sona kalmışız Alanson olmuşuz
Ankara'daki sünnet düğünüm çok matraktır. Bisikletimi halam almıştı. Başımda kürem, pergel takımı, gece ailenin gençleri tvist yaptılar. Ben sargılar içinde 'Bu ne ya' demiştim. Küçüklüğümden beri 'kesicez de kesicez, pilavını yapıcaz.' Yani çocuk doğduğunda bu iş yapılmalı. Sonraları devamlı hadım edilme korkusuyla bir sürü yıl geçiyor.
Soyadı alırken iple uğraşanın adı ipçi oluyor. Biz de en sona kalmışız, Alanson olmuşuz. Hayatımız boyunca Yahudi, Ermeni denildi. Umreye giderim, her gün helalleşmeye insanlar gelir. "Abi biz senin böyle olduğunu bilmiyorduk" falan filan...