Ogünlerde yazmaya elim varmamıştı ama bugün yeridir. Hrant Dink’in öldürüldüğü gün, evin önündeki çocuklardan birisi ‘Abi Hrant’ı indirmişler, ne diyorsun?’ diye sorunca donup kalmıştım. Niyeti kötü değildi belki. Ama lise çağındaki bir çocuğun bir cinayetle ilgili algısı böyleydi. Bir film beni çok ürkütür; Tanrı Kent. (Yönetmen Fernando Meirelles, piyasada rahatlıkla bulunabilirsiniz.) Brezilya’nın arka sokaklarında yaşananların öyküsü, bakın şimdi size ne kadar tanıdık gelecek. Olup biteni açıklamak, kendimizi tatmin etmek ya da birşeylerin üzerini örtmek adına sıkça kullandığımız ‘provakasyon’ tanımlaması, bu kez işe yaramıyor. Ortada herkesin bilerek veya bilmeyerek hamuruna su kattığı tehlikeli bir mayalanma var. Komünizmle Mücadele Derneği, 6-7 Eylül olayları, Kanlı Pazar, Maraş ve Çorum’da yaşananlar, Sivas katliamı ve son iki yılda ortaya çıkan Rahip Santaro, Hrant Dink ve nihayet Malatya’daki korkunç cinayetler. Türkiye öncekilerle yüzleşemedi; buna cesareti yok. Devamını yaşamaya da ne yazık ki mahkum görünüyor. Hatta Malatya sonrası ortaya çıkan tepkilerin ölçüsüzlüğü, bu kabusun devamını görmemizi isteyenlerin sesinin daha güçlü olduğunu gösteriyor. Hiçbir mazereti yok. Çılgın Türkler kervanını yola çıkaranlar, ulusalcılık borazınını üfleyenler, soy ağacı çalışanlar, camilere bayrak asalım demeyi marifet sayanlar kendilerini başarılı sayabilir. Çünkü onların atmosferinde zehirlenenler öyle sanıldığı gibi birkaç çılgından ibaret değil. Daha kötüsü şu: Bunlar öyle geçmişteki gibi saatlerce ideolojik tartışmalar yapan, şekli şemali belli örgütlere sahip gençler değil. Hayatlarını elli-yüz kelimeyle sürdürüyorlar. İnternet kafelerde saatlarce zaman geçirip binbir kanaldan akan ulusalcı zırvalarla besleniyorlar. Olayları değerlendirirken kullandığımız işe yaramaz kalıplar sadece ‘provakasyon’la sınırlı değil elbette. Mesela hemen Türkiye’de hakim kültürün Sünni-Hanefi Müslümanlık olduğunu, bunun ‘diğerleri’ üzerinde baskı oluşturduğunu öne sürüyoruz. Acaba peşinen suçladığımız bazı şeyler, gerçekte hepimizin esenlik içinde yaşamasının tek yolu olamaz mı? Türkiye’de ‘devlet aklı’nı değerlerden arındırma projesi bizi bugünlere getirmiştir. Bu proje sahiplerinin toplum hayatını da aynı yönde değersizleştirme operasyonları, yaşadığımız vahşetin asıl sorumlusudur. Dünyayı batılı pencereden görmeye meraklı kimilerinin yaptığı gibi, Türkiye’de AK Parti iktidarını Haricilik parantezine alma gayretinde olanlar bunu anlamak zorunda. (Gündüz Aktan, Radikal, 19 Nisan 2007) Hoş, Haricilikle Selefiliğin tanımlarını dahi bilmeden kullanan bir isimden bunu beklemek fazlaca iyimserlik olur. Bir başka eleştiriyle tamamlayalım. Mehmet Altan kusura bakmasın ama, çağrıda bulunacağı kesim demokrat Müslümanlar değil. (21 Nisan 2007, Star) Başbakan Erdoğan’dan, Bülent Arınç’tan ve sizin ifadenizle ‘Müslüman demokratlar’dan daha ne tür bir tepki bekliyorsunuz? Mesela Bülent Arınç’ın ‘dindar cumhurbaşkanı’ ifadesinin, başkalarının inançlarını sorgulamaya yönelik olmadığını, sivil ve demokrat tanımlarıyla birlikte geniş bir temsil ve uzlaşma ifade ettiğini görmek bu kadar zor mu? |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |