>> Hakan, şimdi biz tanışıyoruz ama başkalarına kendini nasıl tanıtmak istersin?
Oh, eyvallah. Haydi bakalım. Müzisyenim, babayım, solcuyum. Bu kadar. Başka da bir şey yok aslında. En önde gelen kimliklerim bunlar.
>> Bu konu hakkında konuşmaya pek niyetli değilsin galiba. Seni müziğinle tanıyalım o halde. Yeni albümde yer alan ‘Dağılın Lan’ parçasının sözleri sanki bir miting konuşması gibi yazılmış. İçeriği nedir bu manifestonun?
Aslında ‘Dağılın Lan’ son kullanma tarihi en kısa olan parçam. Niye, çünkü Türkiye’de gündem çok çabuk değişiyor. Parçada Gülen cemaatinden Çankaya’ya, bütün güç odaklarını kendimce eleştiriyorum. Herkesin bir saf bulma arayışı var. Kendine saf bulamayan insanları veya bulduğu safta tutunamayan insanları veya bulduğu safa kendini yediremeyen insanlara ulaşmaya çalışan bir parça. Ama bu aynı zamanda bir cinnet manifestosu. Siyasal bilincin getirdiği nefretin de bir şekilde ortaya koyulması gerekiyor. Ben bunu elimden geldiği kadar pozitif olarak ortaya koymaya çalıştım, ama bu benim kişisel cinnetimdir. Aklıma gelenleri, dost sohbetlerinde ve içki sofralarında konuştuğumuzu, sabahtan akşama kadar düşündüğümüz her şeyi kelime kelime ifade etmek, edebilmek benim için çok önemliydi.
NAİF VE ÇEKİNGEN SÖZLER
>> Felsefeye ve varoluşçuluğa yakın duran bir şarkı da yaptın. ‘Her Köyde Bir Deli Var’ ne anlama geliyor?
Deli nedir? Şu anda senin gibi benim gibi bu parçayı yapan insan gibi düşünüyorsan, alternatif bir dünyayı savunuyorsan delisin ”ha ha ha”. İkincisi de, ”yalnız değilsin, umut var, her köyde bir deli var” ironisi, yani o kadar da yalnız değilsin. Merak etme, hiç kimse yoksa bile her köyde bir deli var. Çok naif bir parça. Yavaş bir mizah. Naif ve çekingen sözler. Yine pozitif, çok pozitif. Mesela bir spoken word (Rap müzik tekniği) kısmı var, o formu bulması da ilginç oldu. Parçada söylemek istediğim çok şey vardı, böyle bir şey girdi. En büyük kâbusum zaten “ne tarz müzik yapıyorsun” diye sorulması. Allah’tan daha soran olmadı.
>>Hakan, ne tarz müzik yapıyorsun?
He, teşekkürler. Ben bilsem ne tarz müzik yaptığımı...
>> Bu niye hep böyle? Antifaşist ortamlarda bile seni etnik kimlikle tanıtıyorlar İsveç’teki konserlerinde…
Başlı başına bir sorun. Burada ne yaparsan yap, yaptığım ne olursa olsun müziğin dünya müziği olarak adlandırılıyor. O da bir sorun. Türkiye’de zaten dünya müziğine etnik müzik diyorlar, sana öyle söyleyeyim. Bir Türk müzik yapınca ”Türk müziği” oluyor. Reggae yapsam bile Türk müziği oluyor. Burada benim aldığım tepki böyle. Benim müzisyen arkadaşlarımda bile bunu gördüm. Reggae çalıyoruz, baterist arkadaş sürekli ”ben Türk müziği bilmiyorum, ne yapacağız?” diyor. Kaydın ortasında adam hala ”Türk müziği” diyor. Beni İsveç´e yönelik müzik yapmaktan soğutan şeyler bunlar oldu. Belli bir kotanın ötesine gidemezsin ve bir yerden sonra bir sembiyoz oluşuyor, sen de o kotaya çalışıyorsun.
HİÇBİR YERE AİT DEĞİLİZ
>> Kendini pek İsveçli olarak hissetmiyorsun o zaman?
Bizim sorunumuz zaten hiç bir yere ait olmamamız. Bizi sadece biz anlarız, on bin kişi arada kalmışız, ne Türkiye’deyiz ne İsveç’teyiz.
>> Türkiye’ye temelli dönüş yapmayı düşünüyor musun?
İşin gerçeği şu, burada da sürünüyoruz, orada da sürünüyoruz ama illa bir yerde sürüneceksem Türkiye’de sürünmeyi tercih ederim. Türkiye’de sürünmek daha keyifli ya. Ki büyük bir ihtimalle öyle olacak.
Yine güldük. İroni yapacağını yaptı. Bu adam deli işte, bizim Stockholm köyünün delisi.
"ZATEN KENDİM İÇİN YAPIYORUM"
Bu manifestonun nasıl karşılanacağı tam olarak belli değil. ”Provokatifsin” demenin anlamı yok. ”Zaten kendim için yapıyorum” diyor müziği hakkında. İsveç’te Kraliyet Müzik Konservatuarı okumuş ve burada sayısız konser vermiş, ama bu sefer albüm tamamen Türkiye’ye yönelik. Şubat ayında küçük bir Türkiye turnesi yapacak ve dinleyici kitlesiyle tekrar buluşacak.
"BEN FİKİRLERİMİ SEÇTİM, MİLLİYETİMİ SEÇMEDİM"
Cappuccinolar bitiyor. Kar yağıyor. Bir perşembe akşamı, Stockholm’un son açık kafesi olabilir bulunduğumuz yer. Dışarısı eksi 15 derece. Tuhaf bir yer burası. Hakan on senelik İsveç macerasından sonra bu konulara değiniyor. 30 Kasım’da Hakan’ın bir konserine gittim. Sahnede ”Dolmanın günü” diye bir pankart vardı. Neo-nazilerin kutladığı XII. Karl’ın ölüm yıldönümünde bu sene ırkçılığa karşı olanlar da şenlik düzenliyordu. İsveç’in çok kültürlü bir toplum olduğu vurgulanıyordu. Hani dolma yemeğini eski kral Osmanlı’dan alıp İsveç’e getirdi ya. Hakan’ın ”Türk” olarak tanıtılmasına sonradan çok güldük zaten. Nasıl olur? Bu adamın mantrası çünkü ”ben fikirlerimi seçtim, milliyetimi seçmedim”.
HAKAN VRESKALA KİMDİR?
Hakan Vreskala, 1979 yılında İzmir’de dünyaya geldi. Makedonya göçmeni bir ailenin çocuğu olan Vreskala, Bornova Anadolu Lisesinde müzikle tanıştı. Lisede arkadaşlarıyla birlikte kurduğu rock grubunda bateri çalan Vreskala, mühendislik eğitimini yarıda bıraktı.
Müzik okumak için soluğu İsveç’te alan Hakan Vreskala, Stockholm Kraliyet Konservatuvarında dünya müziğini tanıdı. Yıllarca Türk, Kürt, Süryani ve Roman düğünlerinde çalan Hakan Vreskala, bir yandan da geçimini sağlayabilmek için İsveç’in soğuk sokaklarında müzisyenlik yaptı. Vreskala, 10 yıllık gurbet serüveninde Şivan Perver, Sabahat Akkiraz, Ferrus Mustafov, Steffan Sundström, Natascha Atlas, Lars Demian ve The Ark gibi birçok sanatçı ve grupla turnelere çıktı, pek çok önemli projeye imza attı.
Hakan Vreskala, halen “Klubb East’n’bul” isimli grupta müzik çalışmalarını sürdürüyor.
birgün
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...