"Hiçbir şey görüldüğü, yada gösterildiği gibi değildir…” Hemen hepimiz bu mottonun doğruluğunu yaşamımızın birçok yerinde test etmişizdir. Peki, medya gerçekliği açısından durum nasıl? Örneğin Milliyet hep saygıyla andığı Abdi İpekçi’yi neden sadece “saygı” ile anar da bir adım ötesine geçmez? Yoksa saygı gösterisi, sadece bir simülasyondan mı ibaret? Milliyet’i geçelim… Ya her gün muştulanmaya çalışılan medyadaki özgürlükçü terane? Yoksa o da mı yalan? Peki, Hürriyet’in Türk basının amiral gemisi, en büyük gazetesi olduğu? Yada artık hepimizin sınıflamasına giren İslamcı-laik medya ayrımı? Yok artık, başlangıçtaki söz doğru olsa bile bazı şeyler vardır ki gerçekten göründüğü gibidir diyorsanız, röportajın ikinci bölümünü okuyun…
TURKTİME: Milliyet’in Abdi İpekçi’nin ölümü ile birlikte bittiğini söylemiştiniz. Sedat Ergin ile tekrar eski günlere dönmeye çalışan Milliyet bunu başarabilir mi?
TAMER KORKMAZ: Hayır… Bunu başarması mümkün görünmüyor…
TURKTİME: Neden?
TAMER KORKMAZ: Çünkü Milliyet artık çok sıkıcı, kendisinden hiçbir sürpriz beklenemeyen bir gazete haline geldi. Milliyet’in statükonun gazetesi noktasını aşması çok zor. Bu pozisyonunu kırması beklenmiyor. Sedat Ergin gazeteci duyarlılığı olan bir kişi ama bu gidişatı değiştirebilecek gibi görünmüyor. Kim gelirse gelsin, bu yapıyı kıracak durumda değil. Çünkü Milliyet gazetecilik faaliyetleri açısından bir çaba sarfetmiyor. Titizlikle hazırlanmış bir gazete değil. Tutucu bir gazete. “Gerçeğin peşinde mi koşacak statükocu bir gazete mi olacak?” Milliyet’in karar vermesi gereken kritik eşik bu soruda yatıyor.
TURKTİME: Milliyet’in bu sorunun cevabıyla ilgili tercihi ne olacak peki?
TAMER KORKMAZ: Milliyet Abdi İpekçi suikastının peşine gitmemeye devam edecektir. Bakınız, Milliyet açısından çok kritik bir soru soruyorum: Farz edelim, bir gelişme oldu ve İpekçi suikastının perde arkası aydınlatıldı; Milliyet gazetesi, yöneticiler başta olmak üzere bu sonuçla yüzleşebilecekler mi?
TURKTİME: Neden yüzleşemesinler?
TAMER KORKMAZ: Çünkü bugün çok kıymetli başyazarının, genel yayın müdürünün uğradığı suikastının arkasında kimin olduğu aslında çoktan ortaya çıktı. Bunun arkasında ABD/NATO yapısının olduğu çok net bir şekilde kesinleşti. Bu sonuç Milliyet gazetesini rahatsız eder mi etmez mi?
TURKTİME: Milliyet neden bu şekilde davranıyor?
TAMER KORKMAZ: Türkiye’de ABD eksenindeki devlet mekanizması 1944-2006 yılları arasında hüküm sürdü. Bu yapı içerisinde Milliyet’in rolü de statükoyu korumaya çalışan ve büyük olayları, Türkiye’nin büyük kusurlarını ve gerçeklerini örtbas etmektir! Statüko bunu örtmeye çalıştığı için Milliyet de burada ana akım gazete olarak böyle vazifelendirildiği için böyle davrandı…
TURKTİME: Siz bir süredir yazılarınızda Türkiye’de artık statükonun değiştiğini söylüyorsunuz. Bu değişiklik medyadaki statükocu yapılanmayı da değiştirecek mi?
TAMER KORKMAZ: Evet, statükonun değişmesi ile birlikte medyadaki yapılanma da er ya da geç doğal olarak değişecektir.
TURKTİME: Doğan Grubu kapatma nedenini açıklasa da buna kendileri dahil kimse inanmadı. Gözcü Gazetesi’nin kapatılma gerekçesi size inandırıcı geldi mi?
TAMER KORKMAZ: Şu bir gerçek ki, Gözcü bu grubun “haşarı çocuğu” idi! Özellikle Hürriyet ve Sabah grupları yeni gazeteler çıkarırken çok fazla yap boz uyguladılar. Bu şartlarda Gözcü’nün 10 yılı aşması da sürpriz aslında. Rahmi Turan’ın bu grup içerisinde yapmış olduğu başka denemeler de oldu. Ama denemeler çok kısa süreli oluyor. Bu denemelerin gazeteciliği geliştirme anlamında değil “bu da lazım olur” ya da “bu da haşarı çocuğumuz olsun” gibi mantığı var. Genel anlamda baktığımızda, gazetecilik anlamında yaşanan sorunlar burada da ortaya çıkıyor. Ama Gözcü özelinde baktığımızda, eğer hükümetten gelen baskılar nedeniyle böyle bir şey olmuşsa bu çok büyük bir yanlış. Evet Gözcü, konserve bir gazeteydi. Fikirlerini benimsediğim bir gazete değildi. Ama bir zenginlikti ve var olmalıydı. Gerçek bir gazeteci fikirlerini benimsemediği bir gazetenin kapanmasına sevinmemeli…
BASINDAKİ SANSÜRÜ KİMSE İNKAR ETMESİN
TURKTİME: Gerek fikirlerin sunumu gerekse haberlerin dolaşımı açısından sansür, hepimizin malumu ama gazetecilere, yazarlara yada medya patronlarına bu konuda ne sorulsa açıktan söyleyecekleri zaman sansürle ilgili herkes bembeyaz bir sicilden bahsediyor. Bu tavır ne kadar doğru?
TAMER KORKMAZ: Türk basınındaki sansür problemini kimse inkar etmesin. Bunu mecburi istikamet ya da “bizde sansür olmuyor” gibi göstermeye çalışmasın. Türk basınındaki sansür, güneşin yarın doğacağından daha büyük bir gerçektir. Türk basınında hem yazarlara hem de fikirlerin serbest dolaşması anlamında sansür uygulanıyor. Bu çok açık ve net. Sansür bazen hükümetlerin baskısıyla oluyor, bazen gazete yönetimlerinin egemen olma duygusu ve şahsi ilişkilerini koruma güdüsü ile bağlantılı olarak haksız, sübjektif ve keyfi olarak ortaya çıkıyor. Bu sansür mekanizmasını inkar ederek bir yere varmak mümkün değildir. Sansür mekanizması doğal bir şeymiş gibi kabul edildiği zaman, ortada basının varlık nedeni kalmaz.
TURKTİME: O zaman neden yokmuş gibi davranılıyor?
TAMER KORKMAZ: Hasıraltı edelim, gerçeği gizleyelim kendimizi iyi gösterelim duygusu var burada. Bakınız; Türkiye’de fikir özgürlüğünü en çok savunan insanlardan bazıları Kurtlar Vadisi’nin sansür edilmesine yüzde yüz destek verdiler. Örneğin fikir hürriyeti söylemlerinin şampiyon gazetesi Star, Kurtlar Vadisi’ne yapılan sansüre kılını kıpırdatmadı. Hatta destekledi. RTÜK Başkanı da yaptığı açıklamada Kurtlar Vadisi’ne yapılan sansürü yalanlarken teyit etmiş oldu! En özgürlükçü yazarlar sansürü babalar gibi desteklediler. Yarın tekrar başka bir konuda bu sefer fikir özgürlüğü diyecekler hiç merak etmeyin!
SANSÜRE ALKIŞ TUTAN ÖZGÜRLÜKÇÜLER!
TURKTİME: Kutlar Vadisi bu haliyle yayınlanmalı mıydı yani?
TAMER KORKMAZ: Kesinlikle... Özellikle bu haliyle yayınlanmalıydı. Eleştirenlere baktığımızda; 97 bölümlük ilk seriyi seyretmeyenlerin, Kurtlar Vadisi-Terör’ün ilk bölümünü seyretmeyenlerin eleştirdiğini görüyoruz. Terminatör’lere sesini çıkarmayanlar son dönemde Kill-Bill’deki ileri derecedeki şiddet sahnelerinin ne kadar estetik olduğunu ballandıra ballandıra anlatanlar KV’nin birinci serisindeki görüntülerden yola çıkarak yeni başlayan bölümün sansürlenmesine çanak tuttular! Böyle bir absürd durum var ortada…
TURKTİME: Sansürde sadece şiddet değil, terörün yorumu da etkili oldu ama…
TAMER KORKMAZ: Kurtlar Vadisi’nin yapımcıları, senaristi; ithamların aksine Türk-Kürt kardeşliğini tesis etmek için yola çıkmışlardı. Terörün arka planını anlatmak istiyorlardı. Hem uluslar arası hem de içerdeki işbirlikçileri deşifre etmekti amaçları! Ama birtakım iftiralarla karşılaşarak yolları kesildi. Bu dizinin Kürtlere karşı olmak gibi bir düşüncesi yoktu. Birinci bölümde bu görüldü. Türkiye’deki terör hadisesinin perde arkasını öğrenmeye cesaret edemiyor musunuz? Soru budur. Perde arkasını öğrendiğiniz zaman kanayan bu yaranın kapanması için bir sonuç ortaya çıkacaktı ama bir takım iftira ve kirli propagandalarla KV sansür edildi ve özgürlükçü geçinenler de bu sansür faşizmini desteklediler.
MEDYADAKİ “FETHULLAHÇI PARANOYA”NIN ANLAMI!
TURKTİME: Emniyet yada Askerle ilgili gizli bir bilgi basına sızdı mı hemen “İçerdeki Fethullahçılar sızdırdı” komplo teorileri başlıyor. Genelkurmay andıçı ile ilgili gelişmeler yaşadığımız son örnek. Neden adres hemen sizin grup oluyor? Medyadaki bu paranoyanın sebebi ne?
TAMER KORKMAZ: Olayların perde arkasını örtmek için böylesi bir iftira kampanyası düzenlemek çok kullanışlı bir şeydir! Olağan şüpheliler meselesi! Andıç gerçek mi? Evet. Peki bunu tartışmak mı önemli yoksa nasıl sızdığını bulmak mı? Filancacılar diyerek yaptıkları bu kirli kampanya arzın merkezine seyahati engellemeye çabalayan bir dezenformasyondur. Bir hasır altı etme numarasıdır.
TURKTİME: Peki dezenformasyon neden illa da “Fethullahçı” koduyla yapılıyor?
TAMER KORKMAZ: Çok daha konforlu olduğu için. Böyle yapılarak konular daha kolay örtülüyor!
TURKTİME: Hedefe konan kesim aynı zamanda bir medya gücü de taşıyor. Bu hedef gösterme ya da saptırma bir taşla iki kuş vurma anlamına da gelir mi?
TAMER KORKMAZ: Tabii ki. Sonuçta olayın medya boyutu da açık. Medyanın belli bir tarafının birtakım konuların üzerine gitmesini bundan sonraki aşamada engelleme gibi bir yönü de var.
DİNCİ MEDYA DİYEREK BAZI KESİMLERİ ETKİSİZLEŞTİRMEYE ÇALIŞTILAR
TURKTİME: Medyada birçok bölünmüşlük var. Örneğin “kartel medya ve diğerleri” kadar belirgin bir ayrım “İslamcı medya ve diğerleri.” Siz bu sınıflamayı nasıl buluyorsunuz? İslamcı medya diye bir şey var mı?
TAMER KORKMAZ: Medyada hakim olan gazeteler, bir tarafın yayınlarının içeriğini tartışmak yerine ona belli bir etiket kondurarak etkisizleştirmek istediler. Dinci medya diyerek özelde yazdıklarını, genelde varlıklarını etkisizleştirmek, devre dışı bırakmak istediler ve bu ayrım vaktiyle oradan başladı.
TURKTİME: Bu etkisizleştirmeye çalışmanın sonuçlarını dinci diye tabir edilen medya organlarına uygulanan akreditasyonlarla somut bir şekilde görüyoruz. Bu durumda sorun sadece birilerinin çabasından ziyade daha derin değil mi?
TAMER KORKMAZ: Benim 28 Şubat sürecinde tam 25 tane yazım Çevik Bir tarafından o zamanki gazete ilgilisinin önüne kondu; “Bunlar ne böyle?” diye! Böyle bir şey gerçekleştiği için hiçbir zaman yazdıklarımdan dönmedim. Duruşumdan zerre miskal taviz vermedim. Neticede bugün Çevik Bir nerede? Bakın ben buradayım! Ben fikirlerimi söylüyorum. Çevik Bir ortada yok. Çevik Bir Ekim 2002’de ABD’de katıldığı bir toplantıda “28 Şubat’ta bizi medya dolduruşa getirdi” dedi. Bunu da yazan benim. Yalanlama gelmedi. Elbette 28 Şubat’taki olayı sadece bu dolduruşla açıklamak kafi değil! Ya? Bunu söyleyerek kendisini savunamayacak durumda olduğunu gösterdi…
TURKTİME: Muhafazakar medyaya akredite uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
TAMER KORKMAZ: Akredite uygulaması tepeden tırnağa tamamen yanlıştır. 28 Şubat sürecinde böyle bir uygulama yapılarak basın etkisizleştirilmeye çalışıldı ve hedef tahtasına kondu. Bu tavırla etkisizleştirme, kenarda tutma ve herkesin belli bir kesimin gazetelerine karşı negatif bir uygulamaya girmesi için toplumsal ve psikolojik bir hareket uygulandı. Sadece Genelkurmay’ın ambargosu, ayrımcılık yapması değil sorun. Hükümetin de hiçbir gazeteye ambargo uygulamaması, ayrımcılık yapmaması gerekiyor. Genelkurmayın bazı gazetelere ambargo uygulaması nasıl büyük bir yanlışsa hükümetin de bazı gazetelere ambargo uygulaması yanlıştır. İki yanlıştan bir doğru çıkmaz.
HÜRRİYET GAZETESİ MİRASTAN YİYOR AMA O MİRAS BİTECEK
TURKTİME: Örneğin hala Ertuğrul Özkök gibi 28 Şubat’ı savunan özgürlükçü yayın yönetmenleri var. Buna ne diyorsunuz?
TAMER KORKMAZ: Onların utanmaları gerekiyor ama maalesef utanmıyorlar. Çünkü bunların iyi hal kağıdı yok. Bırakın genel yayın müdürlüğünü bunların gazetecilik yapması bile çok absürd bir şey. Örneğin Amiral Gemisi’nin kaptanı 1997’de Çankaya’da Susurluk zirvesi yapıldığı zaman “Susurluk’ta askerler de vardı” diye manşet atmıştı. Ertesi gün beş tane general aradı; tam tersini manşet yaptı! Biz böyle bir gazete yöneticisinden bahsediyoruz. Onun için, “Ben hala 28 Şubat’ı savunuyorum” diyorsanız; size sorulan sorulara ikna edici cevaplar vermeniz lazım. Ama böyle bir şey yok. Öncelikle “Mini etekli kızı diri diri yaktılar” asparagası gibi onlarca asparagasın hesabını vermeliler. Türkiye’de toplumsal hafıza çok zayıf diye bütün bunları yedirdiğinizi mi sanıyorsunuz?
TURKTİME: Demek ki yediriliyor. Baksanıza, Hürriyet hala en büyük gazete…
TAMER KORKMAZ: Toplumda elbette gazeteler konusunda yıllanmış bir alışkanlık, koşullanmışlık var. Hürriyet gazetesi sürekli o köklü mirastan yiyor. Ama unutmayın bu miras bir gün bitecek!
BİRİNCİ BÖLÜM: ERTUĞRUL ÖZKÖK TÜRK BASINININ GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK ÇÜRÜTÜCÜSÜDÜR..
YARIN:
Derin medya derin devletin neresinde?
Türkiye’deki yörünge değişikliğinin yansımaları medya tarafından neden görülmüyor?
Gazetecilikten patronluğa giden yolda Tuncay Özkan ve Ufuk Güldemir “Peter İlkesi”ni nasıl ters çevirdiler?
Medyadaki amerikancılık aslında ne anlama geliyor?
TMSF’nin Ciner operasyonu ne demek?
Medyadaki kast delinebilir mi?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...