Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin Olağanüstü Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında konuşan Arzuhan Doğan Yalçındağ, cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili söyleyebilecekleri tek şeyin, "sağduyulu bir yaklaşımın siyaset sahnesine egemen olması dilekleri olduğunu" belirtti. Yalçındağ, kutuplaşmanın tahrik edilmemesi gerektiğini söyledi
Yalçındağ, ''Cumhurbaşkanlığı makamı, sosyal ve tarihsel kökleri itibariyle de bugünkü işlevleri itibariyle de bir uzlaşma ve uzlaştırma makamıdır. Bu yalnızca devlet organlarının sağlıklı çalışması açısından değil toplumsal huzur açısından da önemlidir. Hal böyleyken, bu seçimi ülkedeki gerginliği artıracak biçimde kullanmanın hiçbir surette sağduyuya sığmayacağı açıktır" dedi.
Seçimlere, demokrasinin gereklerinden taviz vermeden, ancak toplumsal uzlaşmanın gereklerini de gözeterek yaklaşmak gerektiğini kaydeden Yalçındağ, "Sloganlaşmış siyasi söylemlerle sürdürülen, gerçek anlamda kimsenin kazanmadığı bir kör dövüşü, bizi zaman, enerji ve kaynak kaybettiğimiz gelişmiş ülkelere yetişme çabamızda bir kez daha geride kalacağımız bir noktaya sürükleyecektir" ifadesini kullandı.
Toplumda bir kez kutuplaşma tahrik edildiğinde, bunu geriye döndürmenin çok zor olduğuna dikkat çeken Yalçındağ, "Kutuplaşmış bir toplum kendini yiyip bitirmeye mahkumdur'' dedi.
AB SÜRECİ
Türkiye'nin taşıdığı büyük potansiyelle bugün sahip olduklarından çok daha fazlasını hak eden bir ülke olduğunu dile getiren Yalçındağ, ''Eğer hızlı büyüme, dengeli sosyal yapı ve gelişmiş demokrasi vizyonu içinde 2007 yılında ekonomik ve siyasi istikrarımızı güçlendirmiş, mikro reformlarımızı başlatmış, açık müzakere başlıklarında hızlı uyum perspektifiyle hareket ederek AB sürecini kontrolümüz altında tutmuş olarak çıkarsak, 2008 ve sonrasında Türkiye'nin önü dikkate değer biçimde açılacaktır'' diye konuştu.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Türkiye'nin üretime ve istihdama en çok ihtiyaç duyduğu dönemde reel sektörün, dünya rekoru kıran reel faizler yüzünden iş yapamaz hale geldiğini belirterek, ''Bugünkü enflasyon hedefi göz önüne alındığında, Türkiye'deki reel faizlerin bu kadar yüksek seyretmemesi gerekiyor'' dedi.
Yalçındağ, yapılacak işler listesinin hala çok kalabalık ancak zeminin belli bir ölçüde düzleşmiş olduğunu söyledi. Yalçındağ, ''Şimdi artık bir yandan makro planda eksikleri tamamlarken bir yandan da dikkatimizi ekonomide mikro tabanın güçlenmesine, sosyal hayatta küresel ısınma gibi sorunlara duyarlılığın arttırılması da dahil her türlü küresel gelişmeye ayak uydurmaya yatkın bir toplumsal yapının oluşturulmasına, sosyal dengesizliklerin giderilmesini, siyasetin ve yargının yeniden yapılandırılmasına yöneltmemiz gerekiyor. Çünkü bunlar olmaksızın ekonomide ve siyasette kalıcı bir istikrar elde etmek mümkün gözükmüyor'' diye konuştu. Türkiye'nin ekonomik performansının geçmiş dönemle karşılaştırıldığında sıra dışı bir iyileşme göstermesine karşın bunun diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla belirgin bir üstünlük sağlayamadığını ifade eden Yalçındağ, ''Yarıştan kopmadık ama öne de geçemedik. Bunda, reform heyecanımızı zaman içinde yitirmemizin önemli etkisi oldu'' dedi. Yalçındağ, mikro reformlara geçmede isteksiz davranıldığını, kayıt dışı ekonomi ile mücadelenin iş gücü piyasalarının kapsamlı biçimde düzenlenmesinin en sürülmeyen konular olarak kaldığını, teknoloji kullanımı, inovasyon kapasitesi ve Ar-Ge harcamaları gibi konularda ekonominin ihtiyaç duyduğu atılımların yapılamadığını, yüksek katma değerli sektörlerde yeterli gelişme sağlanamamış olmasının yapısal nitelik kazanan bir ithalat talebine ve artan cari işlemler açığı problemine neden olduğunu anlattı. Enerji, ulaştırma ve bankacılık gibi tüm ekonomiye yüksek etkide bulunan sektörlerde özelleştirmelerin ertelendiğini, farklı nedenlerle bir türlü gerçekleştirilemeyen sosyal güvenlik reformunun da Türk şirketlerinin dünya standartlarında iş yapmasını sağlayacak Türk Ticaret Kanunu tasarısının da bir kez daha seçim sonrasına kaldığını ifade eden Yalçındağ, ''Artık salt makro ekonomik istikrarın sağlanması suretiyle elde edilebilecek ek büyüme kapasitesinin sınırına ulaşmış durumdayız'' dedi.
''DALGALANMA MUHTEMELEN KALICI HASARLARA NEDEN OLABİLECEK''
Arzuhan Doğan Yalçındağ, Türkiye'nin dış talepten ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından daha fazla pay almasına olanak sağlayan, küresel finansal krizlere karşı mukavemeti artmış bir ekonomik yapıya kavuşması gerektiğini belirterek şöyle devam etti: ''Nitekim hafta başında Çin'de başlayan finansal dalgalanma tüm yükselen piyasaları etkiledi ve muhtemelen bazı kalıcı hasarlara neden olabilecek. Güçlü ve hızlı gelişen bir ekonomi için mevcut kazanımları mikro reformlarla derinleştirilmeye, üretim süreçlerini yeniden yapılandırmaya yani reformları bir başka düzlemde sürdürmeye ihtiyacımız var. Orta vadede mikro reformların olumlu etkilerine ihtiyaç duyarken, kısa vadede yüksek faiz oranlarının büyümeyi ve ekonominin dönüşüm hızını yavaşlatmasını engellemek gerekiyor. Türkiye'nin üretime ve istihdama en çok ihtiyaç duyduğu dönemde reel sektörün, dünya rekoru kıran reel faizler yüzünden iş yapamaz hale gediğini görüyoruz. Dönemsel olarak yüksek reel faizlerin ülkeye kısa vadeli kayak girişi sağladığı, bu yolla da cari açıkları finanse ettiğimiz bir gerçek. Ancak ekonomide gereken dönüşümün sağlanamaması yüzünden dönemsel olarak makul karşılanabilecek bu durum git gide Türkiye ekonomisinin yapısal bir özelliği haline geliyor. Bugünkü enflasyon hedefi göz önüne alındığında Türkiye'deki reel faizlerin bu kadar yüksek seyretmemesi gerekiyor. Bu da bize ekonomi ile ilgili politik kararların ve siyaset sahnesi ile ilgili risk algılamasının pirimi yükselttiğini düşündürüyor. En basit düşünce egzersizi bile bize siyasi riski azaltmamızı emrediyor.'' Böylesine derin ve hızlı bir ekonomik dönüşüme mutlaka ve mutlaka bir sosyal dönüşümün eşlik etmesi gerektiğine dikkat çekmek istediğini ifade eden Yalçındağ, eğitim, istihdam, kadın erkek eşitliği, bölgesel kalkınma ve bireysel gelir dağılımı konularının önemine değindi.
''EĞİTİM İDEOLOJİK MÜCADELE ALANI DEĞİL''
Yalçındağ, salt eğitim harcamaların artırılmasının yeteli olmadığını, eğitim harcamalarında kalite ve akılcılığın da önem taşıdığını ifade ederek, ''Eğitim ideolojik bir mücadele alanı değil kalkınmanın stratejik bir faktörüdür'' dedi. Vasıfsız bir iş gücü ile gelişmiş bir ekonomi yaratılamayacağını vurgulayan Yalçındağ, ''Türkiye'nin, en az on yıl süreyle, kadınların siyasete katılımını asgari temsil eşiği olarak kabul edilen yüzde 30'lara çıkarabilmek için, kota dahil çeşitli pozitif ayrımcılık politikalarını devreye sokmasına ihtiyaç var'' diye konuştu. Sağlıklı bir toplum yapısı isteniyorsa toplumda kadının rolünü ve statüsünü güçlendirmek zorunda olduklarını, kadını kısıtlayan bir toplumun kendi geleceğin kısıtladığını belirten Yalçındağ, sosyal dengesizliklerin, gelişmenin ayağına pranga olmaması gerektiğini de söyledi. Siyaset sahnesinde ülke gündemini işgal eden konuların, ne yazık ki çoğunlukla toplumsal hedeflerin gerçekleştirilmesiyle bağlantılı olmadığını vurgulayan Yalçındağ, şunları kaydetti: ''Polemiğe dayalı siyaset ve kısa vadeye odaklanma alışkanlığı ülkenin geleceğine yatırım yapma düşüncesini sürekli geri plana itiyor. Siyasette zihniyet ve kültür değişikliğinin sağlanabilmesi için bu alanın da reforma tabi tutulması gerekiyor. Partilerde her şeyi liderler belirliyor. Milletvekillerini de liderler seçiyor. Parti içi demokrasinin işlemediği yerde, parlamentonun yürütmeyi denetleme fonksiyonu da işlemiyor. Gerek seçim sisteminin, gerekse siyasi partiler mevzuatının elden geçirilerek, parlamenter sistemin güçlendirilmesi, yasama organının, yürütme erki üzerindeki denetim yetkisinin etkin kılınması gerekiyor.''
''İLERLEMENİN EN AZ SAĞLANDIĞI ALAN YARGIDIR''
Bireylerin değişen ve çeşitlenen ihtiyaçlarına cevap vermek, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne entegrasyonunu ve demokratikleşme sürecini derinleştirmek açısından kamu reformunun da, öncelikle ele alınması gereken bir konu olduğunu bildiren Yalçındağ, reform sürecinin en kilit kurumlarından birinin yargı olduğunu söyledi. Yalçındağ, şunları kaydetti: ''Ne yazık ki, gerek ekonomik, gerekse demokratik reformların özümsenmesinde, ilerlemenin en az sağlandığı alan yargıdır. Hukukun üstünlüğünün sağlanmasında yaşanan sorunlar, bütün çabalara karşın, giderilememiştir. Bu nedenle öncelikle bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşmasını sağlayacak, fiziksel altyapıdan, insan kaynaklarına kadar geniş bir yelpazede konuyu ele alan bir reform çalışmasının başlatılması gerekmektedir. Yargı sistemindeki olumlu gelişmeler, yatırımlardan, aile hayatına, demokrasiden kadının statüsünün yükselmesine kadar, akla gelen gelmeyen her alana olumlu etkide bulunacaktır. Adalet duygusunu yitirmiş bir toplumun gelecekten beklentisi de olmaz.''
''TARTIŞMA PLATFORMLARI YARATMAK İSTİYORUZ''
Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD üyelerine bir taslak doküman haline sunulacak konularda bu yıl TÜSİAD olarak tartışma platformları yaratmak isteriklerini sunulacak konularda bu yıl TÜSİAD olarak, amaçlarının, ülke gündemini işgal eden konuların toplumsal hedeflerimizin gerçekleştirilmesiyle bağlantılı olmasını sağlamak olduğunu vurguladı. Yalçındağ, ''Eğer ekonomik, sosyal ve siyasal dönüşümleri birbirlerine paralel hale getirebilirsek, tartıştığımız güncel konular da değişecektir. Ekonomisinin mikro temelleri güçlendirilmiş, sosyal reformlarını kararlılıkla yürüten, siyaset alanını yenilemiş bir Türkiye, bugünkü kutuplaşmalardan da uzaklaşacaktır'' dedi. AB ile ilgili, ülke çapında yaşanan motivasyon kaybının arkasında yatan temel nedenin, hızlı değişimin yarattığı korku olduğunu bildiklerini ifade eden Yalçındağ, şöyle devam etti: ''Gerçi çifte standartla, iç siyasi kaygılarla, karşılıklı çıkarlarımızı geri plana iterek hareket eden bazı AB üyesi ülkelerin tavırlarının da bu motivasyon kaybında önemli bir rolü var. Ama, şuna kuvvetle inanıyoruz; kendi halkının refahı ve mutluluğu için reformlarını gerçekleştirmiş bir Türkiye, AB ile müzakerelerde karşısına çıkan uyum sorunlarını zaten aşmış olacaktır. Uyum konularını ilgilendirmeyen engeller ise karşı tarafın kısa vadeli iç politik kaygılarının zamanla geri planda kalmasıyla, daha yumuşak zeminlere kayacaktır. Bu süreçte bizim bir kaybımız olmaz. Aksine, gerçekleştirdiğimiz reformlar kazancımız olur.'' Konuşmaların ardından toplantının basına kapalı bölümüne geçildi.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |