Atatürk'ün Nazilli'de yaptırdığı Sümerbank Basma Fabrikası ile yazısına başlayan Dündar, "Sekiz milyon liraya mal oldu, fakat fabrikadaki makineler için devletin kasasından bir lira bile çıkmadı. Eşsiz Atatürk'ün görüşmesi neticesinde teçhizatlar Sovyetler Birliği'nden portakal, limon karşılığında alındı" ifadelerini kullandı.
İşte Uğur Dündar'ın yazısı:
Atatürk’ü hiç böyle okumadınız (3)
Belkahve'ye gelmeden bir çeşme başında durduk.
Çeşme kesme beyaz taşlardan yapılmıştı.
Önünde ağaçtan oyulmuş uzun arktan taşan sular ilerideki iki telli kavağın altına doğru, rüzgârın getirdiği, son yazın yakuta döndürdüğü yaprakları sürükleyerek akıyor, orada minik bir gölcük oluşturuyordu.
Eşsiz Atatürk; “Topkapılı, burada duralım” dedi. “Ne güzel çeşme… Huzur veriyor insana. Aklıma, Sakarya'da top sesleri altında geceleyin çadırımda okuduğum, Vakit Gazetesi'nde tefrika edilen ‘Çalıkuşu' romanı geldi.
O romanda öğretmen Feride şöyle diyordu:
"Burada sevmeye başladığım üç şey var: Birisi, penceremin altındaki akar çeşme ki, hiç durmayan sesiyle yalnız gecelerimde, adeta bana arkadaşlık ediyor…"
Çeşmenin başına oturduk.
Tatlı suyundan içtik.
İlerideki minik gölcüğün batak kuytularında kurbağalar cırlak cırlak bağrışıyordu. Yalağın suyunun döküldüğü yerde, baştan aşağı çiçek açmış bir yaban gülü fundası yanından gak gaklarıyla bir karga sürüsü havalandı.
Büyük Atatürk gülümseyerek baktı onların ardından.
“Çocukken az karga kovalamadım…” dedi. “Bu kargaların acelesi var…”
Sonra durdu ve ilginç bir şey söyledi.
“Amerikalı bir yazar var. Manastır'da yatılı okurken Fransızca bir romanını okumuştum. Altını çizdiğim güzel bir sözü vardı, hep keşke öyle olsaydı diye düşündüğüm. Nedense o söz aklıma geldi:
Mark Twain diyordu ki…
‘Seksen yaşında doğup yavaş yavaş çocukluğumuza doğru gitseydik, ne güzel olurdu…'”
“Ben bu çeşmelere ve önlerindeki su yalaklarına ve oradan suların akışına bayılıyorum” dedi. “Bu çeşmelerden akan sulara çocukluğumdan beridir hayranım. Su hayattır. Çeşmenin ve doğanın birbiriyle uyumu ahengi görene huzur verir. Çobanların, hayvanların susuzluğunu giderir. Gelip geçen yolcuların başında serinleyip suyunu içenlerin hikâyelerini biriktirir.
Her şeyi unutup akan suya bakmak ne iyidir…
Böyle çeşmelerden akan sular, bir tohuma denk gelirse onu filizlendirir. Ateşle temas ederse onu söndürür.
Kirlilikle karşılaşırsa onu temizler.
Güneşle birleşirse gökkuşağı olur.
Ancak yalnız ilerlemezse, akmazsa, bir çamurun içinde kalırsa gitgide kokuşur.
Halkımız da suya benzer. İlerlemezse ileriye doğru akıp gitmezse kirlenir, gitgide kokuşur.
Hep birlikte çok zorluklarla kurduğumuz Cumhuriyet'in değerini bilelim. Bizim gözümüzde şehirli, köylü, işçi, memur, çiftçi, tüccar, sanatkâr, asker, doktor ve sonuç olarak çalışan herhangi bir yurttaşın iyi yaşaması, hak, yarar ve özgürlüğü eşittir.”
Paşam, bu sosyal kurumlarda çalışanların hak, yarar ve özgürlüklerine o kadar düşkündü ki… Geçen yıl açtığı Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası geldi aklıma.
Nazilli'nin keyifli bir ışıkla parladı gözleri, Sümerbank Basma Fabrikası yapıldığında.
Dile kolay 230 bin metrekarelik alan.
Bir köy büyüklüğünde. Mustafa Kemal Atatürk 1935 yılında temelini attı. Nazilli halkı haykırdı: “Sen çok yaşa Mustafa Kemal Paşa…”
Sümerbank Basma Fabrikası on sekiz ayda tamamlandı.
Sekiz milyon liraya mal oldu, fakat fabrikadaki makineler için devletin kasasından bir lira bile çıkmadı. Eşsiz Atatürk'ün görüşmesi neticesinde teçhizatlar Sovyetler Birliği'nden portakal, limon karşılığında alındı.
Ne demiş Lenin:
“Liderler istikbali sezerler…”
Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, sosyalist ülkeler de dâhil, dünyada görülmemiş bir “sosyal” niteliğe sahipti.
Dünyada bir benzerine daha rastlanmayacak kadar özgün bir ‘sosyo kültürel' ekonomi projesiydi.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |