Neşeli Hayat, gördüğüm en güzel filmlerden biri..
1944’ten, yani 65 yıldan beri sinemaya gittiğim, binlerce film izlediğim, yerli yabancı, belli başlı filmlerin hemen hepsini seyrettiğim düşünülürse, hesaba katılırsa, bilinirse eğer "Neşeli Hayat gördüğüm en güzel filmlerden biri" tanımı, duygularımı ifadeye yeterli olur..
Film bittiğinde yerimden kalkamadım.. Vakit gecenin bir yarısı, saat ikiye yaklaştığı halde.. Baktım bizim sırada kimse doğrulmamış.. Herkes, hele o dünyalar güzeli final sahnesini iyice içine sindirmeye çalışıyor benim gibi..
Eve filmi düşünerek döndüm.. Başımı yastığa filmi düşünerek koydum.. Ve filmi düşünerek, uykuya daldım..
Efendim ille de sosyal, toplumsal, sınıfsal, ekonomik, etnik, töresel, yöresel analizler meraklısıysanız, bu "Noel Hikâyesi"nden neler neler çıkarabilirsiniz.. Hepsine müsait.. Nitekim çıkarıyorlar da.. Özellikle de eleştirmenlerimiz, ne tahliller yapıyorlar.. Yapsınlar..
Siz boş verin..
Bu filmde onların hepsi var da yok.. Çünkü ana fikir onların hiçbiri değil..
Ana fikir, beyninize değil, ruhunuza, içinize yönelik çünkü.. Filmin ana fikri içinize akıyor çünkü..
Neşeli Hayat, hiçbir şeyi olmayan, ama her şeyi olan insanların öyküsü..
Hiçbir şeyi olmayan ama her şeyi olan ne demek?..
Gidin de görün o zaman.. Görün de, film anlatsın size.. Yılmaz Erdoğan’la Büşra Pekin anlatsın.. O hiçbir şeyleri olmayan insanların, nasıl her şeylerinin olduğunu anlatsın..
O final.. Yeni yılın girdiğini duyuran havai fişekler göğü aydınlatırken lapa lapa yağan karın altında birbirlerine sarılıp, yüreklerinin sıcaklığıyla mutlu, yüreklerinin sıcaklığıyla dolu, belki biz kendini her şeye sahip sananların hiç sahip olamayacakları, her şeye, hem de gıpta edilecek kadar sahip karı kocanın yürüdükleri sahne..
Böyle sahneyi yüzlerce kez gördük filmlerde.. Bunu farklı, bunu unutulmaz, bunu ölümsüz yapan, bu çok basit görünen sahnenin hazırlanışı.. Bu çok klasik Noel sahnesine, bu defa yüklenen anlam..
Hani O. Henry’nin benim her yıl tekrarlamaktan, sizin her yıl okumaktan bıkmadığınız Noel Öyküsü var ya.. Onun gibi..
Öyle bir kurgulamış ki Yılmaz!.. Gözlerinizden akan yaşlara engel olamıyorsunuz.. Mutluluk gözyaşları değil bunlar.. Film bizim bildiğimiz mutlu sonlardan biriyle bitmiyor.. Acıdan da değil.. Film acıklı da bitmiyor..
Nasıl bitiyor peki?.. Gidin görün..
Neşeli Hayat, bir komedi değil.. Sakın ola, Vizon Tele, Organize İşler falanla karıştırmayın.. Hiciv, ironi filmi bile değil.. Tabii içinde güldüğünüz sahneler var.. Hangi filmde yok ki?. Dram da değil, merak etmeyin.. Sefalet edebiyatı yaparak sizi ağlatmaya da çalışmıyor..
Neşeli Hayat bir yaşam filmi.. Yaşamdan bir kesit.. Sıradan insanların, sıradan yaşamı.. Etrafımızda her gün dolaşan insanların, her gün yaşadıkları..
Olağanüstü hiçbir şey yok..
Filmi olağanüstü yapan da bu..
Ve de olağanüstü çekimler.. Yılmaz Erdoğan’ın vizöründen bakan Uğur İçbak’ın duvara asılası fotoğraf gibi kareleri..
Ve de olağanüstü oyunculuk..
Büşra Pekin.. Bu kızın ne kadar büyük oyuncu olduğunu BKM Mutfak’ın minnacık sahnesinde görmüştüm.. Gene de sinemada böylesi devleşeceğini tahmin etmem güçtü.. Hiç abartmadan, hiç teatral olmadan, hiç rol kesmeden, alabildiğine yalın, ama olabildiğinden çok çok ötede muhteşem bir gösteri sergiliyor, Büşra..
Cezmi Baskın.. Türk sinemasının en büyük oyuncularından biri.. Şener Şen gibi, kırkından sonra keşfedilenlerden.. Sırf onu izlemek için ara sıra Akasya Durağı’na takılıyorum. Cezmi müthiş bir kompozisyon oyuncusu.. Tipi ver, yaratsın.. Burada da öyle..
Ve de geri kalanların hepsi.. Yılmaz, hepsi kendi ekibinden Mutfak Oyuncularını çok çok iyi yönetmiş..
Onu anlatmıyorum.. Yani Yılmaz Erdoğan’ı..
Bütün bir film boyunca hiçbir şeyi, hatta umudu bile olmayan adamı oynuyor. Yaptığı her iş ters giden adamı.. Taşı toprağı altın diye göçtüğü İstanbul’da karısının boynundaki altınları da toza çeviren adamı..
O hüzünlü, o insanın içini acıtan gözleriyle konuşuyor, iki saat boyu..
..Ve anlatıyor.. İnsanın hiçbir şeyi olmadan da her şeyinin olabileceğini anlatıyor.. Sydney’den başlayarak insanların çılgınca eğlendiği bir yılbaşı gecesi, karısına sarılıp, lapa lapa yağan karın altında, soğuğu zerre hissetmeden, sımsıcak yürürken anlatıyor.. O an sahip olduğunuz her şeyi bırakıp, o hiçbir şeyi olmayan, ama her şeyi olan adamın yerine geçmek istiyorsunuz, o sıcaklığı yaşamak için..
Yılmaz, Büşrası’na sarılıp sımsıcak yürüyor, kondusuna doğru.. Siz, anahtarla açılmayı bekleyen bir soğuk kapıya doğru giderken.. Hani içinde "Her şey var, bir şey yok" dedikleri..
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...