Zeyno Baran ilk kez 2006'da Newsweek'te yayımlanan makalesiyle Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşmüştü. Yazdığı makalede "2007'de Türkiye'de darbe olma ihtimali yüzde 50-50" diyordu. Bir yıl sonra, geçen hafta Türkiye'yi neredeyse bir krize sürükleyecek olan "dehşet senaryolarıyla" yeniden gündeme oturdu.
Zeyno Baran 31 Ocak 1972 doğumlu. Gazeteci bir ailenin kızı. Babası Ahmet Uran Baran, Hürriyet'in ilk Moskova ardından Atina temsilcisiydi. Annesi Füsun Arsan da Günaydın'da gazeteciydi. Zeyno Baran Avusturya Kız Lisesi'nden 1991'de mezun oldu. ABD'nin en prestijli siyaset okullarından Stanford Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler okudu.
1996'da Dünya Bankası'nda Kemal Derviş'le Bosna konusunda çalıştı. Think tank hayatına ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından CSIS'te (Center for Strategic and International Studies) Bülent Ali Rıza'nın başkanlığını yaptığı Türkiye programında başladı. 1998'de CSIS'te Gürcistan Programı'nı kurdu. Özellikle Kafkasya ve enerji sorunu üzerinde yoğunlaştı. 2003'te Nixon Center'a geçti. Uluslararası Güvenlik ve Enerji Programları Masası başkanı oldu. Üç yıl çalıştığı Nixton Center'dan 2006 Nisan'ında ayrıldı ve Hudson Institue'a geçti. Bu geçişe neden olarak Nixon Center'ın aşırı realist politikalarını gösterdi. Halen Hudson Institue'un Avrasya Politikaları programının başkanı.
Onu tanıyan kişilerin bir kısmı Zeyno Baran'ı aşırı çalışkan, çok hırslı biri olarak tanımlıyor. Az yiyip az uyuduğunu, sosyal hayatının yok denecek kadar az olduğunu anlatıyorlar. Bazıları onun okulda karizmatik ve parlak olduğunundan bahsederken, bazıları da aşırı birikimli ve uzman denebilecek biri olmadığını, hâlâ bir çocuk olduğunu belirtiyor.
Zeyno Baran son günlerde yaşadıklarını "kocaman" bir yanlış anlaşılma olarak yorumluyor ve "Analizlerime devam edeceğim" diyor. Bu yıl içinde nişanlısı ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Matthew Bryza ile evleneceğini de ekliyor.
Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştünüz. Gündeme geldiğiniz konuyla ilgili gelişmeleri nasıl karşıladınız?
Toplantı bitince Paris'e döndüm. Olayları ertesi gün öğrendim. Başta gelişmeleri çok da ciddiye almadım. Ama Türkiye o kadar gerilmiş ki, hemen şahsım ve toplantıya katılanlar için kötü niyet arandı.
Kesinlikle böyle bir şey yaşayacağımı beklemiyordum. Böyle kapalı toplantılar hep olur. Mesela biz "ABD İran'a girerse ne olur?" gibi sorular üzerinden çalışmalar yaparız.
Toplantı öncesi dönemde senaryolar yazıldı. Fakat o dönemde ben Türkiye'deydim. Dönünce toplantının amacı, katılımcılar konuşuldu. Bu senaryolara gerek görülmediğine karar verdik. Zaten bu toplantının amacı Türkiye'nin sabrının kalmadığı, Kuzey Irak'a girebiliriz mesajlarını verirken o bölgede büyük sıkıntılar yaşayan ABD'yle bir fikir tartışmasıydı. Çünkü ABD PKK'yı El Kaide gibi görmüyor.
Beni en çok üzen bana CIA ya da MOSSAD ajanı yakıştırmalarıydı.
2006'da da Newsweek'teki yazınızla dikkatleri üzerinize çekmiştiniz. Bu tür yazılar ya da denildiği gibi "senaryolar" üretmeye devam edecek misiniz?
Yazılarımda birilerinin dikte ettirdiği şeyler yok. Newsweek'teki yazımın tek talihsizliği zamanlamaydı. Benim yazımdan önce Ahmet Necdet Sezer olsun, Yaşar Büyükanıt olsun bu tür söylemler yapmışlardı. Ayrıca ben bir analiz ve yorum yaptım. Yaptığım şey haber değildi.
ABD ve Avrupa'da içerideki gerginliğin tam anlaşılmadığını ve bu sürecin sürprizlere yol açabileceğini düşündüm.
O yüzden bunu yabancı bir dergide yazdım. Yani bir senaryo yazmadım. Analizlerime devam edeceğim. Önümüzdeki birkaç ayda Türkiye-ABD ilişkileri gerilmemesi konusunda, ABD'nin El Kaide ile PKK'yı aynı kefeye koyması ve bir an önce somut adımlar atması konusunda yazıp çizeceğim. Türk iç politikasıyla ilgili değil...
"Ne Mesut Yılmaz'a ne de başka bir Türk lidere danışmanlık yaptım"
Washington'da çalışmak, gelişmelere oradan bakmak nasıl bir şey?
ABD'deki bir düşünce kuruluşunda çalışmak, başka bir ülkede çalışmaktan çok daha tatmin edici. Yaptıklarınız en azından dikkat çekebiliyor, karar alma sürecini etkileyebiliyor. Herhangi bir ayrımcılık yapılmıyor. Böyle bir yerde çalıştığım için şanslıyım. Ama bunun için 11 yıl çok çalıştım.
Son iki-üç yıldır Washington'da en önemli konu Irak, Afganistan, Çin, Pakistan. Türkiye ciddi bir kriz olmadan burada gündeme gelmiyor. Türkiye ile ilgili toplantılara belirli kişilerden başkası katılmıyor.
26 yaşındayken Mesut Yılmaz'a Mavi Akım Projesi'yle ilgili olarak danışmanlık yaptığınız, özel bir uçakla kendisiyle Moskova'ya gittiğiniz yazıldı.
Bu soruyu sorduğunuz için çok teşekkür ederim. Ben ne Mesut Yılmaz'a ne de başka Türk bir lidere paralı ya da parasız danışmanlık veya arabuluculuk yaptım. Mavi Akım projesine yapılmadan önce ve sonra da karşıydım çünkü Türkiye'nin çıkarlarına uymadığı görüşündeyim. İkincisinin de öyle. Mesut beyle o dönemde bir-iki görüşme yapmıştık. Mavi Akım'a jeopolitik nedenlerden dolayı olumlu bakmadığımı anlatmıştım. Kendisi "Rusya'daki seyahate katılır mısın, belki görüşün değişir" dedi. Ben de hiçbir söz vermeden gittim. Bundan sonra da projeyi desteklemediğimi belirten makaleler yazmaya devam ettim.
Bu kadar genç yaşta bu sorumluluğu nasıl aldınız, neden Yılmaz sizin gibi genç birine danışmayı tercih etti?
Ben her şeyi bilmem. Kendi konularımı (Avrasya bölgesinde doğalgaz ve enerji politikaları, Türkiye-ABD ilişkileri, İslam-demokrasi ilişkisi) iyi bilirim. Bana değer verdiği için danıştığını düşünüyorum. Gürcistan'dan Kazakistan'a, Fas'tan Fransa'ya kadar üst düzey liderlerle görüşme fırsatım hep oluyor. Bu benim için alışılmadık bir durum değil. Annem ve babam tanınmış gazeteciler olduğundan 15 yaşımdan beri Türkiye'deki parti liderlerinin, işadamlarının evimize girip çıktığını bilirim.
"Genetik mühendisi olacaktım; kanımda politika varmış"
İki önemli gazetecinin bulunduğu bir ailede büyüdünüz. Nasıl geçti çocukluğunuz?
Benim çocukluğumda ikisi birlikte değillerdi. O yüzden bana annem ve anneannem baktı. Veli toplantılarında herkesin annesi olurdu, benimki yurtdışındaydı. Annem çok güçlü, girişken ve bağımsız bir kadındı. Erkek arkadaşlarıma karşı beni çok korurdu. Babam ise ağırbaşlı, ciddi, mesafeli, her şeyi kendine dert eden bir kişiydi. Çok zor yerlerde çalıştı. İki gazeteciyle düzgün bir aile hayatımız çok yoktu. Çünkü zor ve stresli bir meslek. Ama ikisi de çok çalışkandı.
Annem sonra Zafer Mutlu'yla evlendi. Onu hiçbir zaman üvey baba olarak görmedim. Kardeşimizi kaybettikten sonra aile içinde bir trajedi yaşandı. Çok zor günler geçirdik.
Annem de babam da "Gazeteci olma" diye bana çok söylediler. Lisedeyken matematik ve fizikte çok iyiydim. Amerika'ya genetik mühendisi olmak için gitmiştim. Fakat kan çekiyor derler ya, uluslararası ilişkiler okudum ve yine politika içinde kaldım.
Bu noktaya gelmenizde ailenizin payı var mı?
Amerika'ya gitme kararımı kendim aldım. Bir yıl boyunca odama kapanıp ders ve İngilizce çalıştım. Üniversiteden sonra ne yapayım diye büyüklerimle konuştum.
Kaç dil biliyorsunuz?
Türkçe ve İngilizce. Sekiz yıl Almanca eğitim görmeme rağmen konuşmayınca çok unuttum. Bir ara Fransızca ve Latince de öğrenmiştim ama unuttum şimdi.
"Kıyafetlerim Network'ten, ayakkabılarım Divarese'den"
Okul yıllarınızdan neler hatırlıyorsunuz?
Çok çalışkan ve düzgün bir tiptim. Öğrenciyken anti-popüler bir tip değildim ama popülerdim de denemez. Sınıf başkanıydım. Hiç çekinmeden Avusturyalı hocalarımla tartışırdım aklıma yatmayan şeyleri... Okul çıkışı eve gitmezdim. O dönemde Taksim'de McDonald's açılmıştı. Bazı arkadaşlarımla oraya giderdik.
Günlük hayatınızda nasıl bir kadınsınız?
Giyim kuşam konusunda annem bana hep kızar. Makyaj, saç ve kıyafetle ilgim yok. Sade ve spor giyinirim. Renk konusunda aşırı derecede muhafazakarım. Çok fazla siyah giyiyorum. Kendimi zorlayarak arada kırmızı ve pembe bir şeyler almaya çalışıyorum. Modayı takip ettiğim söylenemez. Alışverişimin tamamını Türkiye'den yapıyorum. Kıyafetlerimi Network'ten alıyorum, ayakkabılarımı Divarese'den. Nişanlım Bryza ise Vakko ve Mudo'yu çok seviyor. Gömlek, kravat ve ceketlerinin çoğunu o da Türkiye'den alıyor.
Annesi Füsun Arsan:
"Hırslı değil, çalışkandı. IQ'su 158'di"
Kızınızın Türkiye'nin gündemine bu şekilde oturacağını hiç düşündünüz mü?
Ben kızımın hep çok iyi işler yapacağını biliyordum, yaptığını da görüyorum. Olanları yanlış anlaşılma, durumu iyi analiz edememe olarak değerlendiriyorum. Benim küçük kızım tarafsızdır. O hiçbir ideolojinin arkasında değildir, çalıştığı Hudson Institute'un bile.
Peki kızınıza yönelik suçlamaları duyduğunuzda ne yaptınız?
Hemen aradım. Çok üzgündü ve şaşırmıştı. Sadece PKK konusunda konuşulduğunu, her şeyin yanlış anlaşıldığını söyledi. Kızımla gurur duyuyorum, tüm dediklerinin arkasındayım. Zeyno'yu taraf yapmak istediler ama o laik, Müslüman, arkasında hiçbir güç olmayan biri.
"Zeyno'nun geleceği çocukluğundan belliydi"
Bir dönemin en tanınmış gazetecisisiniz, eski eşiniz de. Kızınızın bu mesleği seçmesinde payınız oldu mu?
Aslında çocuk yaşlarında politikaya atılacağının sinyallerini başarılarından veriyordu. Zeyno Avusturya Lisesi'ni çok yüksek bir dereceyle bitirmişti. Bu derece ona Almanya ya da Avusturya'da bedava okuma hakkı tanıyordu. O ise ABD'de eğitim çok daha iyi diye oraya gitti. Oranın en büyük sekiz üniversitesine başvurdu ve hepsine de kabul edildi. Stanford Üniversitesi'ni birincilikle bitirdi. Ondan bu kadarını beklemiyordum açıkçası. İslam ve demokrasi konulu bitirme teziyle en kıymetli ödül olan Firestone Award'u aldı. Ben orada bu çocuğun geleceği belli oldu dedim.
Zeyno için çok çalışkan, hırslı bir insan diyorlar...
Zeyno çok akıllı, çok çalışkan ve mütevazı bir çocuktu. Uslu ve sakindi. Hassastı. Ödevlerini en kısa sürede bitirirdi. Hatta ben fazla çalışıyor diye onu çalışma masasından uzaklaştırırdım. IQ testi yaptırmıştık, 158 gibi yüksek bir derece çıkmıştı. Bu kızın parlak olacağı o zamandan belliydi.
Sosyal hayatına da önem verirdi. Sinemaya gitmeyi ve arkadaşlarıyla takılmayı çok severdi. Spora bayılırdı. Çok iyi tenis oynar, solak olduğu için engellenemez backhand'leriyle karşısındakileri yenerdi. Ayrıca çok da iyi kayak yapar, Avusturya Kız Lisesi'nde kayak takımında ödülleri var. İyi bir yarışçıydı. Ama dizi sakatlandı. Fitness'ı da çok sever.
ABD'de üniversite bittikten sonra orada yaşamak için ilk başta bir think tank'te çalıştı. Ayrıca bir de ek iş bulmuştu. Tercüme yapıyordu galiba. Dolayısıyla hırslı değil çalışkandı. Hâlâ sorarım "Kızım bu kadar çalışıyorsun, bari para kazanıyor musun?" diye "Uf anne, ne parası" diyor.
"Byrza ile evleniyoruz"
Sizi tanıyanlar sizin için yemez içmez, deli gibi çalışır, çok hırslı diyorlar. Çalışmaktan özel hayatınıza vakit ayıramıyor musunuz?
Amacım para ve şöhret olsaydı başka tür iş yaparım. O yüzden hırslı değilim. Evet, alanımda derinleşmek için çok çalışıyorum. Bu suç mu? Genelde hafta içi sabah 8'den akşam 9'a kadar çalışıyorum. Toplantılar, yemekler, kendi özel çalışmalarımla geçiyor. Hafta sonunda spor salonuna gidiyorum. Kitap okuyup arkadaşlarımla kafelere gidiyorum.
Nişanlım var: ABD Dışişleri Müsteşarı Yardımcısı Matthew Bryza. O da benim gibi çok yoğun çalışıyor. Birbirimizi arayıp "Haydi yemek yiyelim" ya da "Eve dönelim" demesek sabaha kadar çalışacağız. Birlikteyken evde zaman geçirmeyi, klasik müzik dinlemeyi ve konuşmayı seviyoruz. Yaşlı gibiyiz değil mi? İleride çocuğum olduğu zaman daha az çalışmayı düşünüyorum. Ama işimi hobim gibi görüyorum.
Peki ufukta evlilik görünüyor mu?
Evet, bu yıl içinde evleneceğiz.
CSIS, Nixon Center sonra Hudson Institute'ta görev yaptınız. Sonraki basamak ne?
Gerçekten bilemiyorum. Başta Hudson'a girmekten tereddüt etmiştim. Çok fazla neo-con olarak tanınıyor. Ama sonra böyle olmadığını gördüm. Enstitü de bu imajının sadece kurucusundan geldiğini düşünüyor. İş hayatında her şeyi oluruna bırakıyorum
(Milliyet)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...