Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Sahici ve Sahte, Çelişkili Siyaset
Türk siyasetinde bazı siyasî çevrelerin özellikle de seçim dönemlerinde “sahte” ve “çelişkili” bir kimlik ve siyaset görüntüsü verdikleri görülmektedir.
“Sahte” kimlik ve siyasetten kastım, “gerçek kimlik” gizlenerek yürütülen siyasettir.
Burada iki durum söz konusudur;
Birincisi, bir kişi ya da siyasi partinin, gerçek kimlik ve siyasetini gizleyerek, sadece görüntüde bir kimlik ve siyaseti öne çıkarmaları; görünür kılmalarıdır.
İkincisi, bir kişi ya da siyasi partinin, çift kimlikli bir görüntü sergilemeleridir. Sergilenen bu çift kimlik, bazen birbirinin tam zıddı da olabilmektedir.
Yazımızın burasında Mevlana’nın bir sözüne yer vermek istiyorum:
“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol”.
Buna, “özü-sözü, fikri-fiili, inancı-yaşantısı, içi-dışı bir olmak” da denebilir.
Bu sözün vuzuha kavuşturulması kapsamında aşağıdaki sözler de benden olsun:
Sahici manada milliyetçi isen milliyetçiliğin gerekleri ile uyumlu ol, davranışların milliyetçiliğini doğrulasın, milliyetçi değilsen, milliyetçi gibi görünme, ne isen öyle görün. Dürüstlük, hasbiyet ve samimiyet bunu gerektirir.
Şayet ayrılıkçı değilsen, vatanperver isen, ayrılıkçılığı savunanlarla birlikte hareket etme, şayet ayrılıkçılığı savunanlarla, bu yönde söylemlerde ve eylemlerde bulunanlarla birlikte görüntü veriyorsan, onlarla ittifak yapıyorsan, o zaman “ben vatanperverim, ülkemin bir taşını bile hainlere peşkeş çekmem” şeklindeki “sahte” söylemlerle gerçek kimliğini, siyasetini kamufle etme; yani kısaca dürüst ve samimi ol, gerçekte nasılsan öyle görün.
Burada en çarpıcı olan sahtelik, birbiri ile yüzde yüz çelişen iki kimliğin aynı anda birlikte gösterilmesi çabasıdır. Bir yandan ben “milliyetçiliğimi tartıştırtmam, ben ülkücüyüm, benden daha üstün vatanperver olamaz” dedikten sonra, “ayrılıkçılarla ittifak yapmak, onların taleplerine uygun vaadlerde bulunmak; yani ülkenin bölünmesi yönünde şiddet eylemleri gerçekleştirenlerle işbirliği yapmak”, sahte çift kimlikliliğin en çarpık ve çarpıcı olanıdır.
Burada, aslında sahteliğin en uç hali olan, “cem-i zıddeyn”; yani “aynı anda yüzde yüz farklı iki kimliğe bürünme” hali vardır. Mesela, “bir kimsenin, aynı anda hem Müslüman hem de kâfir olması” mümkün değildir. Siyasetteki bazı iki kimlikli görünmeler de benzer bir durumu ortaya koymaktadır. Yani bir kişi ya da siyasî parti, aynı anda sahici manada hem milliyetçi, vatanperver hem de ayrılıkçı olamaz, bu iki tür görüntünün birlikte verilmek istenmesi halinde, bunlardan biri mutlaka sahtedir; sahtelikle, gerçek kimlik örtülmek istenir.
Sahte bir kimlik ve siyaset görüntüsü ile aslında tabanın belli bir kesimine yönelik bir kandırmaca çabası söz konusudur. Yani kişiler ya da siyasi partilerin, iki kimlikli siyaset yoluyla ulaşmak istedikleri amaç, gerçek kimlik ve siyasetleri ile kendisinin gerçek tabanına hitap etmek, sahte, kandırmaca kimlik ve siyasetle de kendi tabanında yer almayanların, kandırarak kendilerine oy vermelerini sağlamaktır.
Bazen kişiler ya da siyasi partiler, gerçek kimliklerini saklamaya çalışırlarken, çevreleri onların gerçek kimliklerini ele verirler; yani gerçekler, hakikatler gizli kalmaz.
Bazen, ilgili kişiler ya da siyasi partiler, görüntü olarak ortaya koydukları kimliklerin sahteliğini bizzat kendileri ortaya koyarlar. Yani, aslında benim gerçek kimliğim şudur, ama bu şekilde bir görüntü (sahte kimlik) sergiliyoruz derler.
İstanbul İl başkanı Canan Kaftancıoğlu bu tespitlerin en açık misalini oluşturmaktadır.
Kaftancıoğlu bu konuda şunu söylüyor: “Eğer seçimleri kazanırsak, o zaman ne CHP sağa kaymıştır diyeceklerdir, ne de üzülerek söylüyorum ve bu eleştiriyi kendi partime de, kendi adıma da söylüyorum, sağa selam vermek ya da oradan oy almak için onlar gibi görünme gibi, yani benim nezdimde takiyeci görüşten kurtulmuş olunacaktır”.
Burada Kaftancıoğlu, “takiyecilik” şeklinde ifade ettiği “sahte” siyaset yaptıklarını sarih ve dürüst bir şekilde itiraf etmiş olmaktadır.
Mesela bir partinin Genel Başkanı, bir söz söylediği zaman, o partinin bir milletvekili genel başkanın bu sözünü yalanlayan bir söz söylediği zaman, gerçek kimlik deşifre olur.
Burada kastım, hukukî/resmî prosedürel durumu ortaya koymak değil; halkın zihninde şekillenen algıyı resmetmektir.
Daha somut bir misal vermek gerekirse.
CHP genel başkanı, Kılıçdaroğlu diyor ki: “Bizim bir şanssızlığımız var: Kim negatif bir şey söylerse ‘Bunu CHP söyledi’ diyorlar. Hâlbuki biz söylemiyoruz”.
Bu söz, siyasi partilerin hukukî sorumluluğu açısından doğrudur.
Ama bu söz, CHP’yi resmi olarak temsil etme yetkisi olmamakla birlikte CHP’li kimliği belli olan bir belediye başkanı, gazeteci, kamuoyunun bildiği ünlü bir kişi tarafından söylendiğinde, kamuoyunda, kişilerin zihinlerinde, algılarında, o söz CHP’ye mal edilir.
Bu sebeple, gazeteci Ahmet Hakan’ın da belirttiği gibi, “Sizin (CHP) için çırpınanlar söylüyor. Yolunuza baş koymuş Şirin Payzın, Ayşenur Abla falan söylüyor. Her gün sizin için manşet atan gazeteniz söylüyor. Hinterland’ınızdakiler söylüyor. Sizin adınıza konuşanlar söylüyor. Bir kısım seçmeniniz söylüyor. Sosyal medyadaki adamlarınız söylüyor”.
Her ne kadar bu kişilerin sözleri resmî ve hukukî olarak CHP’yi bağlamaz; bunların sözlerinden dolayı CHP hakkında bir soruşturma açılmaz ise de, halk, bu kişilerin sözlerinden dolayı CHP hakkında notlarını verir, kanaatlerini oluşturur. Algılar, bu sözlerden etkilenir.
Bu etkilemenin önlenmesinin en kestirme ve kat’i yolu, partinin yetkili kurullarının, yetkili kişilerinin bu söylemleri kesin olarak reddetmeleridir.
Aslında bu da tek başına yetmez.
Partinin söylem, vaad ve politikalarının, samimi olduğu konusunda vatandaşların ikna olmaları da gerekir. Bunun yolu, ne kanundan, ne de resmi, göstermelik açıklamalardan geçer.
Bunun yolu, hasbî, samimi, kalbî, ikna edici tutum, davranış ve söylemlerden geçer.
İnsanlar ikna olmalı. Bunun nasıl olacağı, partiden partiye, kişiden kişiye değişir.
Kişiler ve partilerle alakalı toplumda meydana gelmiş olan algılar, algı ve önyargıların kökleşmişlik dereceleri yeni algıların toplumda şekillenmesinde etkili ve belirleyici olacaktır.
Sahte Milliyetçilik Mağlup Oldu
CHP’nin 6 okunun işaret ettiği ilkelerden birisi de “milliyetçilik”tir.
Peki, 14 ve 28 Mayıs seçimleri öncesi dönemde sergilenen tutumlar, iş birlikleri, resmî ve/veya fiilî ittifaklar, söylemler, bu ilke ile ne ölçüde uyumludur? Bunu test etmek istiyorum.
Sahici manada Türk milliyetçiliğinin en bariz vasfı, ayrılıkçılığın, ülkenin bölünmesi yönündeki çabaların, söylem ve fiillerin kesinlikle reddolunmasıdır. Bir kişi ben milliyetçiyim deyip de, ayrılıkçılarla işbirliği yapıyorsa, bu durumda mutlak, kesin bir çelişki var demektir.
Şimdi, milliyetçilik ölçütünde CHP’nin 14 ve 28 Mayıs seçimleri öncesinde sergilediği bazı politika ve uygulamalara, söylem ve işbirliklerine yer vereceğim.
Kılıçdaroğlu ve Ekibi İle PKK Güdümlü HDP Arasındaki İttifak ve İlişkiler
Kandil’deki terörist elebaşıları tarafından sıklıkla ve “iştiha” ile Kılıçdaroğlu lehine destek açıklamaları yaptılar. Bunların bir kısmına aşağıda yer verilmiştir. Kılıçdaroğlu ve ekibi, bu açıklamalara karşı bir kere bile olsa “bizim sizlerin bu yöndeki destekleyici açıklamalarınıza, iş birliği izlenimi veren bu tutumlarınıza ihtiyacımız yoktur” demedi.
CHP İstanbul İl Başkanı, öldürülen bir terörist için “insanlık kaybetti” dedi.
HDP ile PKK arasında fiili bir ilişki var. Halkın büyük ekseriyetindeki algıya göre, HDP, terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısıdır ve mutlak olarak bu terör örgüt tarafından yönlendirilmektedir. Çoğu fiili belirtiler de bunu teyid etmektedir.
CHP, Cumhurbaşkanlığı seçimleri özelinde HDP ile ilişki içinde 14 Mayıs seçimlerine gitti. Benzer dayanışma 28 Mayıs seçimleri öncesinde de sürdü.
Kılıçdaroğlu, HDP ile olan ilişkilerini masumlaştırmak için şu şekilde savunuyor:
“Efendim işte HDP’yi terör örgütü üzerinden suçluyorlar”.
Kılıçdaroğlu burada esasen HDP’nin terörle ilişkisinin olmadığını ima etmiş oluyor.
Bazı HDP’liler bu yöndeki savunuyu “perte” çıkaracak şu açıklamaları yapıyorlar:
“Kandildeki, dostlarımız, arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız”.
HDP Eş Genel Başkan Pervin Buldan’ın şu sözleri PKK-HDP ilişkilerini netleştiriyor:
“Suriye’de (PKK’nın mutlak uzantısı örgütler marifetiyle) elde edilen statü çok yakın zamanda Türkiye’de de Kürt halkının mücadelesiyle elde edilecektir. Kandil’deki dostlarımız (yani PKK’lı teröristler), arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız Türkiye’ye gelmeli. (Bunlar) Sayın Karayılan, Sayın Bayık, Sayın Ok, Sayın Ronahi Serhat, Sayın Sülbüs Peri”.
Burada ismi sayılanların tamamı, PKK terör örgütünün lider kadrolarıdır.
Şimdi PKK-HDP ilişkileri bu kadar net iken, Kılıçdaroğlu bunu görmezden geliyor.
PKK güdümlü HDP-CHP ilişkilerinin daha da netleşmesi için PKK’lı elebaşların 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu’na yönelik destekleyici yöndeki bazı açıklamalarına yer vereceğim.
PKK’lı terörist başları Murat Karayılan, Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Duran Kalkan, Remzi Kartal, Hülya Oran (Bese Hozat) dâhil birçok terörist, verdikleri çok açık ve net bir şekilde “bir oy Yeşil Sol Parti’ye bir oy Kemal Kılıçdaroğlu’na” açıklamaları yaptılar.
PKK/SDG genel komutanı Mazlum Abdi kod adlı Ferhat Abdi Şahin, Erdoğan’ın yenilgisini (Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını) sabırsızlıkla beklediklerini ifade etti.
PKK’nın Avrupa Seçim Koordinasyonu adına açıklama yapanlar, Erdoğan’ı eleştirip terör elebaşı Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için Kılıçdaroğlu’na açık bir şekilde oy istediler.
HDP’nin Almanya’daki uzantısı KON-MED Eş-başkanı Engin Sever, “Özgür yaşam için, özgür önderlik (Apo) için, özgür gerilla (PKK’lı teröristler) için, özgür Kürdistan için kazanacağız” ifadeleriyle, Erdoğan’a karşı oy vermek için sandığa gidilmesi çağrısı yaptı.
HDP Eş-genel başkanı Pervin Buldan:
“Türkiye halkları savaş istemiyor. Türkiye halkları tecrit istemiyor. Sayın Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin bir an önce kaldırılmasını istiyor” (19 Mart 2023) dedi.
HDP’li Sezai Temelli, “Çözümün muhatabı Öcalan’dır” şeklinde açıklama yaptı.
HDP’li Ahmet Türk, “Bu dönem sayın Öcalan’ın özgürleşme dönemidir” dedi.
Burada, Van mitingine ayrıca temas etmek istiyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer bazı Millet İttifakı bileşenlerinin birlikte katıldıkları Van mitingini, HDP/Yeşil Sol Parti ile Millet İttifakı ortak düzenledi.
Van Mitinginde, Yeşil Sol Parti’liler (aslında HDP’liler),
* “Öcalan’a ve Demirtaş’a özgürlük”,
* “İmralı’daki tecridi yıkacağız”,
* “Cezaevlerinin kapılarını kıracağız”,
* “PKK/PYD’nin Suriye’deki statüsünü Türkiye’ye taşıyacağız”
Şeklinde ayrılıkçı söylemleri dile getirdiler, sloganlar attılar.
Yeşil Sol Parti flamalarının çok yoğun olduğu, yüksek sesle “dişe diş, kana kan, seninleyiz Öcalan”, “başkan Selo, başkan Selo” sloganlarının atıldığı Van Mitinginde;
* Ekrem İmamoğlu’nun eşi PKK’nın zafer işaretini yaptı.
* Kılıçdaroğlu, “PKK terör örgütü ile ilişkileri sebebiyle görevlerinden alınan belediye başkanlarının yerine atanan “kayyum” uygulamasına son vereceği” vaadinde bulundu,
* Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu, “Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılacağı” yönünde vaadlerde bulundular
Van mitinginde, toplumsal hafızalarda, CHP ile PKK güdümlü HDP/Yeşil Sol Parti bütünleşmesi manzaraları, bu manzaralarla şekillenen bir CHP kimliği/silüeti ortaya çıktı.
Kılıçdaroğlu-HDP yakınlaşmasının ardından, 14 Mayıs seçimlerine kadar her gün HDP’liler meydan meydan gezerek terörist başı Öcalan’ın cezaevinden çıkarılacağını söylediler. Altılı masadan bu söylemlere hiçbir olumsuz tepki gösterilmedi.
Şimdi, 14 Mayıs öncesinde gerçekleşen bu açıklamalar ve ilişkiler, bir yandan HDP-PKK ilişkisini, diğer yandan da HDP-CHP ilişkisini çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
HDP ile olan ittifakın seçimlere yansıması da görüldü. BETİMAR Araştırma’nın 31 Mayıs-1 Haziran 2023 tarihleri arasında gerçekleştirdiği “Türkiye Seçmen Eğilimleri Araştırması” sonuçlarına göre, muhalif seçmenin yüzde 52.9’u HDP/Yeşil Sol Parti’nin (buna PKK elebaşlarını da eklemek lazım) Kılıçdaroğlu için yaptıkları destekleyici yöndeki açıklamaların ittifaka zarar verdiğini düşünüyor. Bu oran İyi Parti seçmeninde yüzde 60.9’a ulaşıyor. CHP’lilerin yüzde 49.5’i de bu açıklamaların zarar verdiği kanaatinde.
Bunlar, CHP-HDP ittifakı ile alakalı Millet İttifakında ortaya çıkan sonuçlar. Bu görüntülerin Cumhur İttifakındaki yansımaları mutlaka çok üst düzeylerde olmuştur.
Bu bulgular, sahte ve çelişkili siyasetin seçime yansıyan sonuçlarını göstermektedir.
14 Mayıs Seçimleri Sonrasında Kısmî Makas Değişikliği: Milliyetçilik Söylemleri
CHP’liler, özellikle 14 Mayıs seçimleri sonrasında, Ümit Özdağ’ın Genel Başkanlığını yaptığı Zafer Partisi ile Ata İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın milliyetçi oylarını celp edebilmek için birden bire milliyetçi söylemler dillendirmeye başladılar. Bu kapsamda, “altı oktan biri milliyetçiliktir; kimse bizim milliyetçiliğimizi tartışamaz” demeye başladılar.
Kılıçdaroğlu, bir yandan milliyetçi söylemleri dillendirirken, diğer yandan bölücü terör örgütü PKK’nın mutlak güdümündeki siyasî uzantıları ile işbirliğini devam ettirdi.
Seçimin 2. tura kalmasının ve milliyetçi seçmenin kilit rol aldığının ortaya çıkmasının ardından milliyetçilerin oylarını almak için göz boyamaya çalışan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu sahneye çıktı. Kaftancıoğlu, Fox TV’de İlker Küçükkaya’nın, “Çalar Saat” programında uzun zamandır ses çıkarmadığı “Öcalan”a ilişkin şu açıklamaları yaptı:
“Abdullah Öcalan terör örgütünün kurucusudur. Kesinleşmiş bir cezası var mıdır? vardır. Şu an cezasını çekiyor mudur? Çekiyordur. Kemal Kılıçdaroğlu’nun serbest bırakma yetkisi yoktur, yapmaz da”.
Nihaî Değerlendirme
İki zıt bir arada olamaz. Bir kişi ya da parti ya Türk milliyetçisidir, ya da ayrılıkçıdır. Bir kişi ya da parti ayrılıkçılarla birlikte ise, Türk milliyetçilisi söylemi yapaydır, sahtedir.
Burada, CHP, hakikaten milliyetçi ya da ulusalcı ise şunları yapmalı idi:
* PKK’lı terörist elebaşların açıklamalarından medet ummamalı, reddetmeli idi.
* Toplumdaki yaygın kanaate göre, HDP, terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısıdır. CHP bunun bilince olarak, bu parti ile mesafeli olmalı idi. Nitekim yukarıda bahsini ettiğimiz anket sonuçları, bu ilişkinin, CHP ve millet İttifakına verdiği zararlar ortaya koymaktadır.
PKK güdümlü HDP ile olan bu yakın ilişki ve Cumhurbaşkanlığı özelinde kurulan ittifaka, PKK’lı terörist elebaşlarının verdikleri desteklere rağmen, CHP’nin milliyetçilik ve ulusalcılık söylemlerinin, halk nezdinde bir inandırıcılığı ve karşılığı kalmamıştır.
Burada, çok bariz ve net bir şekilde “sahte” milliyetçilik görüntüsü ve milliyetçilik-ayrılıkçılık zıtlığı ortaya çıkmaktadır.
Bu sahte ve zıtlık içeren kimlik ve siyaset, seçmenler tarafından 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde cezalandırılmıştır. Muhtemelen bu ağır ekonomik şartlar olmasaydı, bu cezalandırma çok daha ağır olabilirdi.
Sahte ve zıtlık içeren kimlik görüntüsüne sebep olan CHP-HDP ittifakının, Millet İttifakı içinde yer alan başta İyi Parti olmak üzere diğer partilerin seçmen tabanları üzerinde de etkili olmuş, bunların tabanlarında ciddi aşınmalara sebep olmuştur.
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 18558 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |