Büyük bir gök korkusu sardı iktidarı. Karabulutlar havada cirit atıyor.
Şimşek lazımdı, bir şimşek geldi..
Yağmur gibi zamlar yağmaya başladı..
İki adam, yolda yürüyemeyecek kadar bitik ve yorgun bu iki adam, inatla hala partilerinin ve ülkenin başında durmaya devam ediyorlardı. Bu güzelim ülkeye felaketi yaşattıklarının farkında bile değillerdi. Suriyeliler Türk, Türkler Suriyeli olmuş gibiydi. Suriyelilere her şey bedava,Türklere zamlı tarife..
Ülkede satılmayan tek şey vardı: Kimlik.
Onu da bir güzel satmışlardı. Hayatta görmediğim adamlar, Türkçe bilmeyen insanlar, Türk vatandaşı oldular, ev al vatandaş ol kampanyası işe yaramıştı.
Benim mahallem Fikirtepe'de, Türkçe üçüncü dil olarak yerini almıştı, Rusça,Arapça,Türkçe..
Yeni Türkler gelmeye başlamıştı. Askerlik yapmayan, sadece parası olan insanlar yeni vatandaşlarımızdı. Tek şansımız bizi kovmamalarıydı...Ülkemizin en güzel yerlerini bizden iyi biliyorlardı. Trabzon Sultan Murat yaylasına gittim, araplar cirit atıyorlardı.
Rize Ayder yaylasını nereden buldunuz diye sormak istedim, Ayder yaylasında resmi dil Arapça olmuştu, Trabzon'daki Uzungöl'ü hiç sormayın.
Çok kolaydı ülkeyi yönetmek, her şeye zam yap, emekliyi açlığa ve yokluğa mahkum et, asgari ücreti enflasyonun altında tut.
Bunu yapacak biri lazımdı, bir çifte vatandaş lazımdı. O çifte vatandaş bulunmuş ve maliyenin başına geçmişti. Merkez bankasının başına Amerika'lı bir hanım efendiyi uygun görmüşlerdi. Sonra da gönderdiler.
Halkın canını acıtacak biri lazımdı.
Hükümet , yanına Milliyetçi kimliğini öne çıkaran bir parti almıştı. Bu milliyetçi parti, önce devlet diyordu. Ülke bölünmesin derdindeydi, ülkenin bölüneceğini sanıyordu, halbuki , ord Afrika ve Asya olmak üzere her kıtaya asker göndermişti.
Libya bölünmesin diye Libya'ya asker göndermişti.
Irak bölünmesin diye,Irak'ta üs kurmuştu.Suriye bölünmesin diye Suriye'de üs kurmuştu.Haberleri yoktu Suriyelilerin çoğu ,ülkemize gelmişti zaten,ülkemizde düzen bozulmuştu.Afganistanlılar,İranlılar,Afrikalılar ülkemizde cirit atıyorlarken,milliyetçi partimiz ülkemiz bölünmesin diyordu.Dünyadan haberi bile yoktu.
İşte böyle yönetiliyordu ülkemiz. Son seçimlerde, gök gürültüsü hissedilmişti. Muhalefet partileri %70 bandına gelmişlerdi.
Halk seçimini yapmıştı.
Bu iki adamı istemiyordu.
Güneş ufuktan doğmaya başlamıştı.
Yağmur, bitmişti..Yağmurlanacak bir şey kalmamıştı, her şey tükenmişti.
Denizin dibi görünmüştü. Dibe vurulmuştu.
Ama bu gök korkusu devam ediyordu...
Bu gök sizde olduğu müddetçe,bu gök korkusundan kurtulamayacaksınız. Edward Cunha.
Çünkü ne demiş, Atatürk: İstikbal göklerdedir..
Şiirle devam edelim:
Gürültüden ağlarım
Nerde benim yıllarım
Sığınacak bir yer ararım
Bendeki kaybetmenin duygusu
Bu nasıl bir gök korkusu
Kalbim duracak gibi olur
Sevdayla bakarım dünyaya
Hava kararınca birden
Bir çocuk gibi başlar bende
Ne yapacağım sorusu
Beni alır garip bir gök korkusu
Yağmurdan önce sesi gelir bana
Bulutlar çarpışınca
Bozulur düzenin uykusu
Peşinden hemen gelir çaresizliğin kokusu
Sonra bende başlar
Büyük bir gök korkusu
Cengiz Altınsoy
Bir şiirle daha devam edelim:
Bahar gelmeden yapraklarım döküldü
Elimden tutan yok sevenim yok
Ben bende değilim uzaklardayım
Benim kendimden bile haberim yok
Gözlerimde bir sevda dolusu
Bendeki sanki bir ölüm uykusu
Canımı çok yaktın bu defa
Sende kalmamış hiç Allah korkusu
Yalanlar söyleyeceksen
Bırakıp gideceksen
Eğer birgün seveceksin
Yüreğin kadar sev
Bir bakış dünyaya değer
Her sözün sahteymiş meğer
Bir daha seveceksen eğer
Yüreğin kadar sev