ABD başkanı Joe Bıden ile Rus lider Vladimir Putin, Ukrayna merkezli bir görüşme yaptı. Medyada çok büyük anlamlar yüklenen görüşme balon çıktı. Almanya, İngiltere ve Fransa’yı arkasına alan ABD Başkanı, Rusya’yı sadece yaptırımla tehdit etti. Görüşme Putin’in zaferiyle sonuçlandı. Zira Putin hiç taviz vermedi. Üstelik anlaşma sağlanamasa bile kurulacağını duyurdukları “Stratejik istikrar mekanizması”, Rusya’nın soğuk savaş dönemindeki SSCB’nin gücüne kavuştuğunu göstermesi bakımından da çok önemli. Dağ fare doğurdu ama bölgede bu noktaya nasıl gelindi ona bir bakmak lazım. Yaşananları değerlendirmek için tarihe bakmalı. Tarihi bilmeden bugünü ve geleceği bilmek mümkün değil.
Ukrayna, Belarus ve Rusya’nın ortak bir tarihi var. Kiev Knezliği günümüzdeki Ruslar, Beyaz Ruslar ve Ukraynalıların ortak kökeni olarak kabul ediliyor. Ve geçmişi 800’lü yıllara dayanıyor. Bu devlet aslında çok sayıda prenslikten oluşuyordu. Varlığı da çok uzun sürmedi, bin 100’lü yıllarda yıkıldı. Yüzyıllar boyunca el değiştiren topraklar 1700’lü yılların sonunda Rus İmparatorluğu’na katıldı. Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1919’da kuruldu. 1922’de de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne katıldı. Kırım, 1958 yılında Khruschev tarafından Ukrayna’ya verildi. SSCB yıkıldıktan sonra da Kırım, Ukrayna’da kaldı. 1991’de bağımsızlığını ilan eden Ukrayna ile Rusya arasında ilk anlaşmazlık patlak verdi. İki ülke arasındaki ilk kriz Kırım’daki Karadeniz filosu nedeniyle yaşandı. 1992’den 1997’ye kadar kriz sürdü. Sonunda anlaşma sağlandı ama kalıcı olmadı.
ABD ve AB, 2001 yılında Ukrayna siyasetine burunlarını sokmaya başladı. 2004’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Batı yanlısı Viktor Yuşçenko ile Rus yanlısı Viktor Yanukoviç yarıştı. İlk turda seçimi Yanukoviç kazansa da hile karıştırıldığı iddiası ile tekrarlanan seçimi Yuşçenko kazandı. AB ve ABD hatta Soros destekli Yuşçenko, Ukrayna tarihine “Turuncu Devrim”in lideri olarak geçti.
2010’da bu kez Rus yanlısı Viktor Yanukoviç Ukrayna’nın yeni Cumhurbaşkanı oldu. Yanukoviç, Kırım’daki Karadeniz Filosu’nun varlığını 2042 yılına kadar kabul edince ilk huzursuzluk işte o noktada başladı. Üstüne üstlük AB ile iş birliği anlaşmasını imzalamayınca ülke birbirine girdi. Yanukoviç kaçmak zorunda kaldı. Tekrar seçim oldu ve yine AB yanlısı bir aday olan Petro Poroşenko başa geçti. Batı’ya bir entegrasyon süreci başladı. 2013’te Ukraynalılar Kırım üzerinde Karadeniz Filosu’nun varlığını reddedince Rusya 2014 Nisanında Kırım’ı ilhak etti. Donbas bölgesinin göbeğine de kendi bayrağını dikti. Putin, Kırım’ın ilhakı sırasında yaptığı konuşmada “SSCB yıkılırken çok güçsüz kaldık, şimdi o dönem kaybettiklerimizi geri alma zamanı” diyerek dünyaya da net mesaj verdi.
Rus politikası tarih boyunca her zaman yayılmacıydı. Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya yeniden çarlık politikasına geri döndü. Ama tüm bunlar yaşanırken Batı da boş durmadı. Sosyalist birlik dağılınca NATO genişlemeye başladı. Sovyetlerden bağımsızlığını kazanan ülkelerle ilişkiler geliştirildi, bir kısmı AB, bir kısmı NATO üyesi yapıldı.
20. yüzyılın süper gücü ABD, Rusya’ya karşı Gürcistan üzerinden de bir oyun kurdu. Ruslar ve Gürcüler masaya oturmuş ve bir anlaşmaya imza atmıştı. Anlaşmaya göre Rusya, Abhazya ve Güney Osetya’daki askerlerini geri çekecekti ama çekmedi. ABD, Rusya’nın sözlerini yerine getirmediğini öne sürerek Gürcistan’a destek verdi. Gürcistan, ABD askeri yardımının en fazla yapıldığı ülke oldu. Hatta ABD özel birlikleri Gürcistan’da konuşlandı.
Tarihsel döngüde Kırım’a hakim olmak demek Karadeniz’e hakim olmak demek. Karadeniz’in jeopolitik öneminin yanı sıra enerji açısından da büyük önemi var. Hem zengin hidrokarbon yatakları hem de Asya’nın gaz ve petrolünü Avrupa’ya taşıyan boru hatları oradan geçiyor. Doğu Akdeniz’deki mücadele neyse şu anda Karadeniz’de yaşanan mücadelede o.
ABD’nin tek derdi Karadeniz bölgesini karıştırmak. Ukrayna, Romanya, Polonya, Bulgaristan ve Türkiye’yi cepheye sürmek istiyor. Ki bu ABD başkanı Biden ile Rus lider Putin’in son yaptığı görüşmede de daha çok netleşti. Bıden, Putin’e herhangi bir işgal durumunda yaptırım tehdidinde bulunmaktan başka bir şey yapmadı. Kırım’ın ilhakından beri yaptırımlarla mücadele eden Putin’in bu tehdidi umursadığını hiç zannetmiyorum. Tek isteği NATO’nun genişlemeyeceğinin garanti edilmesi oldu. ABD ve AB hem bu garantiyi vermedi hem de ortaya askeri bir seçenek sunmadı. Tek söyledikleri, “Ukrayna’yı askeri açıdan destekleyeceğiz” oldu. Bu ne demek; Siz savaşın biz izleyelim
Kısacası Batı, Ukrayna ve Rusya’nın savaşmasını, hatta mümkünse Türkiye, Romanya, Polonya ve Bulgaristan’ın da bu savaşa bir şekilde karışmasını istiyor. Böylece Rusya oyun dışına atılacak ve tüm petrol ve doğal gaz ihracatı ele geçirilecek. Ellerini ovuşturarak Rusya’nın yıkılını izleyecekler.
ABD her ne kadar yeni dönemde Pasifik Hattı’na yoğunlaşacağız dese de yeni dönem küresel hesaplaşmada, Karadeniz-Hazar hattını da devreye soktu. Rusya ise kendi hakimiyet bölgesine Batı’nın girmesini istemiyor. Batıya gittikçe Avrupalılaşan doğuya gittikçe Ruslaşan Ukrayna ise adeta iki ateş arasında kaldı. Kiev yönetimi sırtını Batı’ya dayadığını zannediyor ama son 20 günde sınıra 175 bin asker konuşlandıran Rusya ile karşı karşıya kalacaklar. Eğer ABD ve AB’ye güvenip savaşa girerlerse büyük bir yıkım onları bekliyor.
Rusya’nın ve ABD’nin bölgede ayrı ayrı hakimiyet projeleri var. ABD, bulunduğumuz bölgeyi asla boş bırakmıyor. Bu bölgeyi bir tür savaş ve hesaplaşma bölgesi olarak görüyor. Galiba pandemi ile sıkışan sistem, çıkışı çok büyük bir savaşta görüyor. Ola ki bir savaş çıkarsa, bu Ukrayna-Rusya savaşı değil, ABD-Rusya savaşı olacak… Ve korkarım ki Türkiye bu savaşta Rusya ile karşı karşıya gelebilir.