Son zamanlarda yaşanılan toplumsal olaylar ve Avrupa gezisi sırasında ziyarette bulunduğum Çekya sınırları içinde ki Terezin Nazi getto toplama kampı ölüm üzerinde epey düşünmeme yol açtı. Tarihler boyunca, insanlığın üzerine epeyce kafa yorduğu bu konu, her zaman gizemini korumuştur. Peki öleceğini bile bile yaşayan insan neden dünya hayatına bu kadar kendini kaptırabiliyor. Kaptırmakla kalmayıp başka insanlara fenalık edip, daha da ileri gidip yaşama hakkına bile müdahale edebiliyor. Ve bu müdahaleleri yarın bir gün bulunmayacakları dünya hayatına ve düzenine katkıda bulunduklarını iddia ederek yapabiliyorlar. Tabiki bunun bir açıklaması yok. Sadece içsel sorgulamalarım bunlar. İnsanın olduğu her yerde hiçbir duygunun varlığı yadsınamaz bunun farkındayım. Fotoğraf insanların gaz odasında öldürüldükten sonra yakıldıkları krematoryumdan bir kesit gösteriyor. Üzerinden seksen yıl geçmiş olmasına rağmen, sinmiş olduğu duvarlardan hala yanmış insan eti kokusu alınabiliyor. Ne kadar ürkütücü ve düşündürücü değil mi?
Hayat içerisinde, yaşam planımız çerçevesinde varlığımızın sınanacağı durumlar, vereceğimiz sınavlar, acılar, mutluluklar, kayıplar, kazançlar, başarılar, yenilgiler, hazlar ve sayabileceğim hayata dair daha yüzlerce şey mevcuttur. Güzel olan kimsenin hayatına olumsuz şekilde müdahil olmadan ve kendi hayatına da müdahale ettirmeden etkileşim içerisinde ve teslimiyetle ilerlemek değil midir? Koşulsuz teslimiyet içinde yaşayan en güzel canlılar kedilerdir bana göre. Kedileri izlerseniz, onların hiçbir zaman aç kalmadığını, ne koşulda olursa olsun akışta olduklarını ve kendilerine ne yaparsa yapsın insanlara ve diğer canlılara karşı olumsuz duygu barındırmadıklarını görebilirsiniz.
Ve ölüm anları…
Yaşamın da ölümünde en güzel tezahürü kediler…
Ölümden sonra ne olacağı konusunda gerek dinsel açıdan gerekse de kadim ilimler açısından farklı farklı yaklaşımlar geliştirilmiş olsa da yüzde yüz şu olacaktır diyemeyiz. Biz insanlar aracılığıyla, ruh denen parçamız, bizim ışık tarafımız, bedenimizde dünya hayatını deneyimlemek için gelmiştir yeryüzüne. Bu ışık parçası yani özümüz bedenimizin tersine ölümsüz olan parçamızdır. Yaratıcıdan gelen ve öldüğümüzde yaratıcıya dönen yanımızda diyebiliriz. O zaman beden öldükten sonra yeni bir başlangıca adım mı atıyoruz? Yoksa geldiğimiz yere yani yuvamıza dönüş mü yapıyoruz? Ölümsüz parçamız aslına dönerken, ölümlü olanın yaşanmışlıklarını, sınavlarını ve deneyimlerini yanına katmıştır diyebiliriz o zaman. Bize düşen insan olma deneyimini en güzel haliyle yaşayıp özümüze bu halde dönebilmektir. Sağlıcakla kalın