Ersin Tokgöz’ün Anayurt Gazetesi’ndeki yazısı…
Aslında Diyorlar ki…
“Başbakanlık, Meclis Başkanlığı ve en son da cumhurbaşkanlığı ile tüm önemli noktalar Ak Partililerin olacak. Bu, top yekun bir kuşatmadır. Dolayısıyla olabilemez, olmamalı…” dediklerinde “Birkaç ay sonra seçim yapılacak. Eğer bu o kadar büyük bir tehlikeyse ve bu tehlikeyi siz ve imlemeye çalıştığınız gibi halkın büyük çoğunluğu fena halde dert ediyorsa, en az iki makamı Ak Parti’nin elinden almamak için hiçbir engel yok. Oyunuzu verin ve değiştirin.” derseniz, dudak büküyorlar.
Çünkü aslında diyorlar ki: “Biz yenilgiyi baştan kabul ettik. Ama yenilsek de elimizin kaldırılmasını istiyoruz.”
***
“Ak Parti, baraj yüzünden hak etmediği bir temsile sahip. Onun için yasal olarak seçimi uygun olsa da vicdanen değil.” dediklerinde “Ama bu sadece şimdi olan bir şey değil ki. Hep böyle olmadı mı?” derseniz, aptala yatıyorlar.
Çünkü aslında diyorlar ki; “Bu baraj, suları bizim tarafımıza doğru tuttuğu zaman son derece muteber bir barajdır. Aksi halde, yıkınız!”
***
“Demokrasi halkın tercihinin onanmasıdır. Ama halk her zaman doğru tercih yapmayabilir. Mevcut şartlarda görülen o ki; halk, yine doğru tercih yapmayacak ve sol ve sağ bu kadar bölünmüşken birçok parti yine baraja takılacak ve Ak Parti birinci parti olacak.” dediklerinde “İyi de, koltuk kavgası etmek yerine solda ve sağda birleşip Ak Parti’yi alaşağı edin.” derseniz, deliklerine kaçıyorlar.
Çünkü aslında diyorlar ki; “Biz sadece olmaması gerekene ilişkin şeyler söyleriz. Olması gerekene yönelik fedakarlık yapmak, işimiz değil.”
***
“Cumhurbaşkanı, cumhurun başkanıdır. Onun için Ak Parti, kendi içinden birinin seçilmesini sağlarsa bu ruha aykırı olur. Dolayısıyla asla…” dediklerinde “Ama Özal Anap’lı, Demirel DYP’liydi.” derseniz, anlamazdan geliyorlar.
Çünkü aslında diyorlar ki; “Dün olabilir… Ama bugün işimize gelmiyor. Kaldı ki dün dündür, bugün bugündür…”
***
“Cumhurbaşkanı, toplumun her kesimini kucaklamalı, herkese eşit mesafede olmalı” dediklerinde, bu konuda kutsadıkları Sezer’in, Köşk kaynaklarından yaptığı bağışlardan gerçekleştirdiği atamalara, katıldığı programlardan yaptığı konuşmalara kadar hiçbir cumhurbaşkanının yapmadığı kadar kendini belli bir tarafa mevziilediğini söylerseniz, yüzünüze tuhaf tuhaf bakıyorlar.
Çünkü aslında diyorlar ki; “Bizim tarafımız, taraflar üstüdür. Bizden değilseniz kahrolup gidebilirsiniz.”
***
“Millet meydanlara çıkarak tavrını belli etti, milletin sesine kulak verin. Demokrasi bu değil mi” dediklerinde “Ama abartılı rakam olan bir milyon kişinin sesine kulak verin derken, Ak Parti’nin arkasında bulunan nereden baksanız 15 milyonu bulan kayıtlı sesi siz neden yok sayıyorsunuz?” derseniz, dövmekten beter ediyorlar.
Çünkü aslında diyorlar ki; “Demokrasi, ancak bizim sesimizi duyurduğu müddetçe muteberdir. Geri kalan mı? Geçiniz…”
***
Özetle, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına yapılan itirazlarla kah tek parti diktasına özlemlerini dile getirip kah iyi sıhhatte olsunları göreve çağırarak “hayır” diyorlar. “Birleşmeyiz, yapısal bir çözüm sunmayız, sistemin garabetine ilişkin tek bir adım atmayız. Genel geçer bir doğru&yanlış algısından ziyade duruma göre tavır belirleriz.” “Çünkü…” diyorlar. “Bizi besliyorsa şayet, ne güzel yanlışlardır onlar.”
İşte onun için hep kaybediyorlar.
O zaman biz ne diyoruz; İzleyin ve kaybı bir kez daha not alın.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...