Türkiye'deki tartışmaları yakından takip ettiğini belirten Hammarberg, askerin rolünü kısıtlama yönünde atılan bu adımı insan hakları anlayışıyla uyumlu bulduklarını açıkladı. "Yargı reformunu alkışlarız ve destekleriz." diyen Hammarberg, barış zamanında, askerî yargının bakabileceği dava sayısının sınırlı olması gerektiğine dikkat çekti. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye 6 gün süren bir resmî ziyarette bulunan Hammarberg, Heybeliada Ruhban Okulu'nun da 2009 bitmeden açılacağını savundu.
Samanyolu Haber'de yayınlanan Avrupa Masası programına misafir olan Hammarberg, gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Hammarberg'in açıklamaları özetle şöyle:
"Avrupa'dan ya da dünyanın diğer bölgelerinden elde edilen tecrübeler açıkça gösteriyor ki, askerin rolü sivil alanlarda, örneğin adalet sisteminde, minimuma indirgenmeli. Askerin müdahil olması sadece işlenen suç askerî nitelikteyse mümkün olabilmeli. Türkiye'de askerî yargı sistemiyle ilgili tartışmaları takip ettim ve askerin rolünü kısıtlama yönünde kat edilen ilerleme insan hakları anlayışıyla uyumlu. Askerî yargının rolünü gerçek anlamda asgariye indirgeyecek ve aslında sivil yargı tarafından bakılması gerekirken geçmişte askerî yargı tarafından görülen davaların sivil yargıda görülmesini sağlayacak adımların atılması gerekiyor. Bu yönde bir çabayı, ki sanırım şu an Türkiye'de olan da bu, destekler ve alkışlarız. Pek çok Avrupa ülkesinde yaygın olan uygulama askerî yargının çok kısıtlı role sahip olmasıdır. Savaş durumunda askerî yargının rolü artar, çünkü o zaman askerî yargının bakacağı dava sayısı artar. Ama barış zamanında, askerî yargının baktığı neredeyse hiçbir dava olmaz. İsveç'te örneğin, askerî yargı diye bir şey pratikte neredeyse yoktur. Askerî yargı savaş olursa, ya da örneğin vatana ihanet suçu söz konusu olursa ortaya çıkar.
HEYBELİADA, 2009 BİTMEDEN AÇILACAK
Sanırım bu yöndeki karar İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olmasından önce alınacak. Tahminim 2010'dan önce açılacağı yönünde. Yaptığımız görüşmelere bakılırsa Ruhban Okulu'nun açılması fikrinin genel kabul gördüğü aşikâr. Umut ediyorum ki nüfusun çoğunluğu da böyle bir kararı destekleyecek ve uzun zamandır bu konuda süregelen tartışma böylece sona erecektir. Bence çok kültürlü, metropolit bir şehir olan İstanbul'un Avrupa'nın kültür başkenti olarak yoğun uluslararası ilginin odağında olduğu bir zamanda Ruhban Okulu'nun açılması azınlıklarla iyi ilişki temasına mükemmel uyacaktır.
TÜRKİYE'DE SİYASETLE YARGI ZAMAN ZAMAN KARIŞIYOR
Türkiye'de zaman zaman siyaset ile yargı arasındaki duvar kayboluyor. Bu daha önce oldu, bugün de olabilir. Siyasetle yargı sistemi arasında bir duvar olması gerekiyor. Yoksa insanlar adaletin olmadığını, siyasî bozulmuşluğun adlî sisteme nüfuz ettiğini düşünmeye başlarlar. Buna asla izin verilmemeli.
AK PARTİ'YE YENİ DAVANIN NETİCESİ YIKICI OLUR
Her şeyden önce AK Parti'ye karşı birtakım suçlamalar yapılacaksa bunların sağlam dayanağının olması gerekir. Herhangi ciddi bir suç işlediler mi bilmiyorum. İşlediklerini düşünmem için hiçbir sebep yok. Dolayısıyla böyle bir süreç tekrar başlarsa siyasî sebeplerden kaynaklanmış olma ihtimali yüksek olur. Bu da siyaset için yıkıcı bir tavır anlamına gelir. Siyasî partiler halk tarafından sandıkta yargılanmalı. Kapatma davası esnasında yargının siyasallaşması riski de mevcut ve siyasi alanla yargı alanı arasında çok belirgin bir sınır olmalı. Bu sınırı geçmeye yönelik atılan her adım insan hakları üzerinde olumsuz etkilere yol açacaktır. Böyle bir teşebbüs Türkiye-Avrupa Konseyi ilişkilerini kötü etkiler. Bunun zararı Türkiye'ye ve Türk siyasî hayatına olur; siyaset kutuplaşır, yargı ile siyaset arasındaki hat geçilmiş olur.
DEVLET, KIYAFETE KARIŞMAMALI
Bir önceki Türkiye ziyaretimde bir insan hakları örgütünün temsilcilerine "en temel sorununuz nedir" diye sormuştum. Her ziyaretimde sivil toplum örgütleriyle görüşürüm. Onlar da "üniversiteye girişte başörtüsü serbest olmalı" diye cevap vermişlerdi. Bana göre devlet insanların ne giyecekleri konusuna karışmamalı. Sadece şahısların devleti temsil ettiği durumlarda, örneğin şahıs bir öğretmense ya da polisse, herhangi bir siyasi partiyi ya da dini temsil etmeyen tarafsız bir kıyafetin talep edilmesi meşru olur. Ama konu insanların toplum içinde nasıl giyinmek istediklerine geldiğinde, devlet müdahale etmekten kaçınmalı. İnsanlar alışverişe ya da okula giderken ne giyeceklerine karar verirken özgür olmalı. Türkiye'nin ortamına uyguladığınızda bu siyasi bir tutum olarak algılanabilir, ama benim durduğum nokta bu. Bu konunun bir insan hakları sorunu olarak görülmesine saygı duyarım."