On yedi yıllık ömrünün son dört haftası hariç tamamı karanlıkta geçer, ‘yüzüme nefretle bakmayın yeter yeter, kötüysem düşkünsem kime ne bundan’ şarkısı repertuarında var mıdır bilmem ama toprak ısısı on beş dereceyi bulunca bu ayrıksı böceğimiz de gün yüzüne çıkar ve enfes nameleriyle yaz gecelerinin boynundan ılık bir rüzgâr gibi geçer. Sokrates’in tedrisatından da geçmiş olacak ki dört hafta sonra öleceğini bile bile; şarkısını türküsünü söyler, evrene güzelliklerini katar, en derin mesajlarını bir toka gibi saçlarına iliştirir ve çiftleştikten sonra sonsuzluğa doğru o zarif kanatlarını çırpar, çekip gider.
İnsanlık başta olmak üzere tüm evrene verdiği o muazzam mesaj anlaşılmadığı gibi; sırf ayrıksı diye, sırf doğanın genel döngüsünden uzak bir yaşam tarzı var diye, sırf asosyal diye düzenin kölesi olmuş karıncalar tarafından hor görülür ve yine düzenin kölesi sözüm ona birtakım yazarlar tarafından kötü kalpli hikâyelere meze edilir.
Sayın karınca, şuncacık bulgur için kapını çalan ağustos böceğine laf beğendireceğine, küstahlık yapacağına, kafiyeli kafiyeli metaforlar düzeceğine, önce bi yaşamın anlamını sorgula. Bu dünyaya stok yapmak için mi geldin sen? Konser nedir? Seyahat nedir bilir misin? Anca ot çöp topla, çekirdek kabuğu taşı, hayatın traktör römorkundan taşacak üç tane arpanın peşinden koşmakla geçsin. Ömründe hiç Akçay, Edremit, Ayvalık tabelası görmemiş, sanat nedir bilmez, estetikten uzak, müziğe düşman, Nazım abimin de belirttiği gibi: ümide, akar suya, meyve çağında ağaca, serpilip gelişen hayata düşman! Ama kuru hamasete gelince pabuç gibi dil. İyi halt ettin de dört tane bulguru vermedin, kapat kapını sobanın dibine tüne şimdi.
Gelelim insan ağustos böceklerine. Leonardo Da Vinci, John Nash, Isaac Newton, Albert Einstein, Mozart, Pablo Picasso… Onlarca sıralarım, hepsi ağustos böceği. Nikola Tesla; ayrıksı, asosyal, sorunlu biri, ağustos böceği.
Steve Jobs; ayrıksı, asosyal, sorunlu biri, ağustos böceği. Peki kim Steve Jobs?
Hani şu yedi asgari ücret değerinde satışa sunulan ve kışın o soğukta satın almak için sabaha kadar kuyrukta beklediğin telefon var ya. İşte onun mucidi.
Tam muhalefete ‘Anadolu ağustos böceği kaynıyor, binlerce ağustos böceği yapısına sahip çocuk var, ihtimal bir kısmına ‘deli’ deniyor, bulun şu çocukları’ diyeceğim. Çıkıyor muhalefetin milletvekili meclis kürsüsüne, ciddi ciddi:
‘Hızlı futbol için mutlaka ofsaytın kaldırılması şart’ diyor. Sanırsın ülke Norveç. Her kuşun etini yedik bi leylek kaldı.
Ama sen ‘ıslak tuvalet terliği de olsa oy veririm’ dersen, tombul tüp tokatlayan bi vekil gelir, insanlar yoksulluk içinde kıvranırken ‘‘Hızlı futbol için ofsaytın kaldırılması şart’ der.
O zaman büyük şairin dizeleriyle bitirelim:
‘Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin
— demeğe de dilim varmıyor ama —
Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim.’