Ayşe Arman/Hürriyet
Dolandırıldım, kandırıldım, aldatıldım
Hayatta bir şey daha geldi başıma.
Bir şey daha öğrendim.
İnanılır gibi değil.
Yıllar önce Stern Dergisi’nde olanlara, "Yok artık daha neler!" demiştim.
Hitler’in anılarını satın alıp yayınlamışlardı, sahte çıkmıştı.
Özür dilemişlerdi okurlardan.
Hayretlere düşmüştüm.
Düşmeyeceksin demek ki...
Başıma geldi.
’Ortalıkta çok konuşulan, her yerde sözü edilen Secret kitabının yazarıyla röportaj yapmak ister misin?" diye sordu Türkiye’de kitabı basan yayınevi.
Owo Mia. Sahibi, Birol Gündoğdu.
Daha önce de "Ferrari’sini Satan Bilge"yi yayınlamıştı.
Etrafımda küçük bir araştırma yaptım; dalga geçenler de vardı, ciddiye alanlar da ama kimse kayıtsız değildi, herkes için şöyle ya da böyle Secret, bir şey ifade ediyordu.
Ben de "İsterim" dedim.
DHL ile kitabın Türkçesi ve cd’si geldi. Ve yazar hakkında tüm dünyada çıkmış dokümanlar.
Ayrıca Amerika’daki PR şirketi Edelman’la, Birol Gündoğdu’nun yaptığı yazışmalar.
Dünyada pek çok gazeteci Rhonda Byrne ile röportaj yapmak istiyordu ve onlara değil, bana kısmet oluyordu.
Talih kuşu ayağıma gelmişti.
Oturdum, çalıştım. Sorular çıkardım, tercüme ettim, Birol Gündoğdu’ya yolladım.
Ve beklemeye geçtim.
Birkaç gün içinde cevaplar Türkçe’ye çevrilmiş olarak geldi.
İki, üç soru haricinde hepsi cevaplanmıştı.
Doğrusu huylanmadım.
Çünkü cevaplar İngilizce verilmiş sonra Türkçe’ye çevrilmişti. Yer yer Türkçesini düzelttiğim bile oldu. Hatta metnin sonu, "Seninle uzun bir yolculuğumuz oldu..." (We had a long journey with you) diye bitiyordu. Türkçe’de böyle bir veda şekli olmadığından, tamamen çeviri olarak algıladım.
Şüphelenmedim.
*
Allah’tan arkadaşlarım var...
Kolu dünyanın her tarafına uzanabilen arkadaşlarım...
Birkaç gün önce Gonca’dan (Karakaş) bir telefon geldi, "Ayşeciğim sana bir şey söyleyeceğim ama sakin ol tamam mı, istersen bir yere otur ve beni dinle" dedi "Hani sen Secret röportajı yaptın ya, o röportajda yanıt veren Rhonda değildi..."
Nasıl yani?
Başıma biri kurşun sıksa daha iyiydi.
"Senin soruların Amerika’ya gitmiş, bunlar çok fazla denmiş, Rhonda da zaten seyahatte miymiş neymiş, cevaplanmadan, aynen iade edilmiş..."
"Nasıl olabilir ki, sorular bana yanıtlanmış olarak geldi..." dedim.
"Valla, birileri kitabı önüne almış, kendisini Rhonda yerine koyup, bir güzel cevaplamış..." dedi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü tabii.
Derhal Birol’u aradım.
"Böyle böyle diyorlar. Nedir bu durum?"
"Allah aşkına, böyle bir şey mümkün mü Ayşe?" dedi, "Bu, beni alenen dolandırıcılıkla suçlamak. Oysa, benim alnım açık..."
O kadar sakindi ki...
Açıkçası adama haksızlık yapıyormuşum duygusuna kapıldım.
Hem nasıl açığa çıkmayacağını düşünebilirdi ki?
Ölümüne susamak gibi bir şey. İnsanın yayıncılık kariyeri biter.
Rezil olur, insan içine çıkamaz, kimsenin suratına bakamaz.
Bunları da söyledim Birol’a, "Haklısın" dedi, "Deli saçması bir şey..."
Ama "Arkadaşım Gonca, senin Edelman’la aranda geçen birtakım yazışmalardan söz ediyor" dedim, "Sen kitabın mümkün olduğu kadar çok insana ulaşmasını istediğin için böyle bir yola gittiğini kabul etmişsin. Edelman da Gonca’ya bu mail’leri forward etmiş..."
"İyi de senin arkadaşın o mail’leri bana forword etmiyor, şirket içi yazışma diyor, ne ile suçlandığımı bile bilmiyorum" dedi.
*
Araştırma, bir iki gün "O böyle diyor", "Bu böyle diyor" diye, işin aslını öğrenmeye yönelik konuşmalarla geçti.
Bu arada ben Edelman’ın ikinci başkanı Gerry Tschoop’a ulaşmaya çalıştım. Mail’ler yazdım, cevapsız kaldı.
Derken, "Yanıt veremedim özür dilerim, seyahatteydim" diye bir mail ve telefon numarası geldi, hemen aradım...
Ve gerçeğe ulaştım... Acı gerçeğe...
Telefondaki adam da en az benim kadar şaşkındı, "Sadece sizin değil, bizim de başımıza böyle bir şey ilk kez geliyor" dedi, "Ne yapmamız gerektiğini kara kara düşünüyoruz. Ama 3 Haziran günü gazetenizde yayınlanan röportaj, tamamen hayal mahsulü bir röportaj..."
Allak bullak oldum. Aldatıldım. Kandırıldım. Dolandırıldım.
Dolayısıyla, ben de size sahte ve ayıplı bir mal sunmuş oldum, özür dilemekten ve kanuni haklarımı kullanmaktan başka yapabileceğim bir şey yok.
Beni affedin lütfen.
*
Bu arada Birol Gündoğdu, aynı serinkanlılıkla beni aramaya devam ediyordu, "Bu meseleyi çözeceğim merak etme. Sana Rhonda’dan röportajı onaylayan kanıt getireceğim. Sen rahat ol, problem yok..."
Ve bana Edelman’ın çalışanlarından Katia’nın telefonunu verdi, "Ara. Ben konuştum kendisiyle, telefonunu bekliyor" dedi, "Ama telesekreter çıkabilir, çünkü New York’ta 13 günlük bir kitap fuarında..."
Arıyorum, mesaj bırakıyorum... Hiç bana geri dönen yok.
İkinci başkan Gerry Tschoop’u arıyorum, mail’ler atıyorum, ıh ıh.
O da herhalde yine seyahatte, artık ona da ulaşamıyorum.
Ben röportajlarımı güven esası üzerine kurmuş biriyim, eğer ortada bir sahtekarlık söz konusuysa bunu önce benim açıklamam gerekir, o yüzden bu işin üzerine bu kadar düşüyorum.
Ama herkes kapı duvar.
Sonunda sevgilim bana diyor ki, "Birol Gündoğdu, sana yanıtları Türkçe yolladı değil mi? Onun iddia ettiği gibiyse, bu yanıtların İngilizce orijinalinin Amerika’dan gelmiş olması lazım. Ondan İngilizce orijinal mail’i iste..."
"Aklınla bin yaşa!" diyorum. Arıyorum, "Birol, sana inanmak istiyorum. Bana bu yanıtların İngilizcesini yollasana..."
"Ama ben sana yolladım" diyor, "31 Mayıs’ta sana ve sizin katta birine daha..."
"Zahmet olmazsa bir daha yolla" diyorum.
"Evdeyim, yarın olabilir mi? O mail işteki bilgisayarda" diyor.
O arada, taze yalancı bir metnin oluşturulmasını engellemek için, "Hayır, bana şimdi lazım" diyorum.
Apar topar işine gidiyor, gecenin bir yarısı bana 31 Mayıs tarihli bir metin gönderiyor.
Allah Allah, gerçekten Amerika’dan Edelman’dan gönderilmiş. İngilizce yazdığım sorulara İngilizce cevap verilmiş. Tam karşımda duruyor. Üstelik şirket içinden başka birine de cc’lenmiş. Tepesinde de, "Her şeyi bir günde organize etmek kolay olmadı ama başardık" filan gibi laflar var.
Haydaaaa...
Ayıkla pirincin taşını...
Gonca’yı arıyorum, anlatıyorum "Ama benim elimde de, Birol Gündoğdu’nun yalan söylediğini kanıtlayan mail’ler var" diyor, bu arada söylemeyi unuttum, arkadaşım Gonca, Edelman’ın Türkiye’deki temsilcisi.
Kafam karışıyor yine.
*
Yine olayda adı geçen herkese mail yazıyorum. "Nedir bu ya!" diye. "Beni zan altında bırakıyorsunuz. Gerçeğe ulaşmak istiyorum, ulaşamıyorum. Türk yayıncı, sizin şirketinizden gönderilmiş bir mail attı bana. Hani bu röportaj sahteydi, cevaplar sizin şirketinizden ya da Rhonda’da gelmemişti... İddianızı kanıtlamanızı istiyorum..."
Birol Gündoğdu’nun bana yolladığı, orijinal dediği röportaj mail’ini de ekliyorum.
Acı cevabı o zaman öğreniyorum.
"Sizi yollanan mail de sahte. Ve bu, çok ciddi uluslararası bir suç. Biz dünyanın en büyük PR şirketlerinden biriyiz, adımız kullanılarak, sahte evrak üretilmiştir. Hukuki yollara baş vuracağız. Çok üzgünüz, hem sizin adınız hem de bizim adımız düzgün olmayan bir işe karışmış durumda..."
Ben bu yazıyı bitirmek üzereyken, Gerry Tschoop’tan yazılı bir açıklama da geldi.
Evet buraya kadar. Artık bu işin araştırılacak bir tarafı kalmadı.
Ben de işin gerçeğini en yakınlarıma, yani sizlere açıklıyorum.
Kandırıldığım ve dolandırıldığım için tekrar özür diliyorum.
Birol Gündoğdu’nun bundan sonra başına gelecekleri bilmiyorum.
Sadece şunu biliyorum:
Bir röportaj için, bir kitabı daha fazla sattırmak için değmezdi...
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...