Yaşayan en meşhur Türk ressamlarından Baykam’ın dokuz koleksiyonerde bulunan ve 1983-2008 arasındaki tablolarından oluşuyor. Türk resminin “dâhi çocuk” unvanlı sanatçısının son 30 yılına kuşbakışı için tam bir fırsat...
Bedri Baykam henüz gelmeden salonda 80’lerin başında Amerika’da yaptığı resimleri inceliyorum. Her bir resme küçük bir hikaye de eklenmiş.
Ve daha ilk dakikada 1983 tarihli “Her zamanki gibi numaralarını çeken sihirbaz” tablosuna vuruluyorum. “Bir resmin değeri ona harcanan boya ve zamanla ölçülemez... Bilmeyen kaldıysa diye söylüyorum” yazmış resme eşlik eden yazıda Baykam.
Bir süre sonra oğlu Suphi’yle sergi alanını geziyor ve bütün resimler üzerine teker teker konuşma şansımız oluyor. Tabloları çok önemli koleksiyonerlerin elinde bulunan, iki yaşından beri sürekli üreten, dünyanın çeşitli yerlerinde sergiler açan ve Edirne dışında adı bilinen ressamlarımızdan biri olan biriyle bu sergiyi gezmek büyük bir fırsat.
“Sihirbaz” tablosunu soruyorum. “15 dakikada bitti” diyor. “Bazı resimler öyle bir anda bitiyor, bazılarına beş-altı hafta harcıyorum.”
83’ten günümüze uzanan tablolara baktığımızda Bedri Baykam’ı meşhur yapan özelliklerini de görmek mümkün: Sloganlı, içinde yazı kullandığı resimler mesela... 80’li yıllarda ilk kez resimlerine “Hands up my friend”, “This can go on forever”, “Please tell me a comforting lie, now” gibi sloganlar yazdığında sanat tutucularının da saldırılarına uğraşmış.
“Yaklaşık beş-altı sene mücadele etmek zorunda kaldım” diyor, “Resmin içinde de yazı olabileceğini kabul ettirdim. Bugün bu resimlerin her biri aslında büyük bir mücadelenin ürünü.”
Amerika’dan döndükten sonra Türk resimine ve sanat dünyasına kattıkları bundan da ibaret
değil.
Bedri Baykam’dan sonra Türk resiminde ilk başta sergicilik anlayışı devrim geçirdi. İlk kez kataloglar, açılışlar, tanıtımlar, röportajlar, sergi posterleri onunla başladı. Bugün iki milyon TL’ye satılıyorsa Türk resimleri, Baykam’ın açtığı yolun kuşkusuz çok büyük katkısı var.
Daha da büyük bir katkı: Bedri Baykam’la beraber Türk resmi de dev tuvallerle, büyük ebatlı resimlerle tanışmaya başlıyor. 80’lerde suntalar üzerine çizen, ardından pratik sebeplerden dolayı tuvalete geçen Baykam’dan önce günümüz Türk resminde sadece tek-tek dev kanvaslar var. Bedri Baykam yine bütün eleştirilere ve itirazlara rağmen bu dev boyutlarda ısrar etmiş...
İlk kez de yine o yıllarda bir ressam politik görüşlerini, dünya ve Türkiye’nin gidişatı üzerine düşüncelerini röportajlarda dillendirmeye başlamıştı...
Bunun yansımaları Baykam’ın sonraki işlerine de yansıyor zaten. 80’lerin sonuna doğru sansüre karşı açtığı sergiden resimler, 90’lı yıllarda epey ses getiren Kuvay-i Milliye serisi ve Deniz Gezmiş’le Che Guevara’nın aynı tuvallerde buluştuğu “68’li yıllar” başlıklı resimler koleksiyonerlerin duvarlarından MKM’ye gelmiş.
Bedri Baykam’la dolaşırken ona da söylediğim bir gözlemimi burada da paylaşmak istiyorum.
Bu sergide hem Bedri Baykam’ın sanatındaki gelişime, arayışa, sürekli yenilik isteğine tanıklık ediyorsunuz. Hem de bir sanatçının asla vazgeçmediği bazı temaların yıllar içinde nasıl kullanıldığı karşınıza çıkıyor. Bu açıdan etkileyici.
Henüz iki yaşında çizdiği bir desen 40 sene sonra bir resimde karşınıza çıkabiliyor. 80’li yıllarda denediği sloganları resimlere 15 sene ara verdikten sonra, birden hiç beklemediğiniz bir seride yeniden bir sloganla karşılaşıyorsunuz. Artık Bedri Baykam’la özdeşleşen “This has been done before” sloganı bir damga gibi belli dönemlerde yeniden beliriyor.
Bedri Baykam’ın bu sergisi 5 Aralık’a kadar MKM’de... Şanslıysanız, bir öğleden sorna ressamı da oradayken bu sergiyi gezebilirsiniz. Ne olur, kaçırmayın.