2002 Martı’nda, Suudi Arabistan, Mekke’de kızlara özel bir devlet okulunda kaza sonucu yangın çıktı. Aileler, itfaiyeciler ve olay yerindeki polise göre Suudi din polisi ya da ‘mutavva,’ kızların ‘düzgünce’ örtünmediğinden korktuğu için yanmakta olan binadan kaçmalarını önlediği gibi itfaiyecilerin kızları kurtarmak için okula girmelerini de engelleyerek okulun kapılarını dışardan kilitledi.
Neticede on dört öğrenci yanarak öldü ya da dumandan boğuldu. Tanıklar Suudi gazetelere mutavvanın kızlardan okulu terk etmelerine izin verilmeden önce yanan okula geri dönüp başörtülerini almalarını talep ettiğini ve en az üç kızın tartışmaya kalkıştıklarında değneklerle dövüldüğünü ve tekmelendiğini söyledi. Denileni yapan ve yanmakta olan binaya geri giden birkaç kız sonra ölü bulundu. Mutavvanın yönetiminden sorumlu Suudi hükümet departmanı Erdemi Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Komitesi iddia edildiği gibi okulun kapılarının kilitlendiğini ve kızların ya da sivil savunma çalışanlarının dövüldüğünü reddetti. Hiçbir soruşturma ya da adli takip yapılmadı ve olay Suudi Arabistan’da neredeyse tamamen unutuldu.
ORYANTALİST İZLER
Olayı aktaran, Pakistan asıllı sosyolog Riaz Hassan. Avustralya Adelaide Flinders Üniversitesi’nden emekli olan profesör Hassan, 40 yıldan fazladır İslam toplumları üzerine çalışıyor ve yazımıza konu olmasının nedeni, İngilizce’de 2008’de yayımlanan “Müslüman Zihinler” adlı kitabının Türkçe’ye çevrilmesi. Doğan Kitap tarafından bu ay piyasaya sürülen kitap din sosyolojisi alanında önemli bir saha çalışması olmasına, ve mesele çok çok uzun zamandır ülke gündemini işgal etmesine karşın maalesef yeterli ilgiyi henüz görmedi.
Çok mükemmel tespitler içerdiği için mi bu kadar önemli “Müslüman Zihinler?” Hayır. Üstelik çeşitli tutarsızlıkları, Hassan’ın konuya yaklaşımında oryantalist izler var. Hatta araştırma metodları bile sorgulanabilir.
Ancak öyle ya da böyle, farklı Müslüman ülkeleri, bu ülkelerde uzun yıllar yapılan anketlerin sonuçlarından yola çıkarak mukayeseli olarak ele alan ve sonuçta somut veriler sunan, bir teze ulaşan nadir çalışmalardan biri “Müslüman Zihinler.”
YEDİ ÜLKEDE YEDİ YIL
Önce araştırmalardan bahsedelim. Kitaba konu olan araştırmaların birinci aşaması 1997 ile 2000 arasında gerçekleştirilmiş ve Endonezya, Pakistan Mısır ve Kazakistan’daki 4000’den fazla Müslüman cevaplayıcı ile yapılan görüşmeleri içeriyor. Araştırmanın ikinci aşaması 2002 ile 2004 arasında gerçekleştirilmiş; Malezya, İran ve Türkiye’deki 1945 Müslüman cevaplayıcı ile yapılan görüşmeleri kapsıyor.
Yedi yıllık süreyi ve Mısır, Endonezya, İran, Kazakistan, Malezya, Pakistan ve Türkiye’yi kapsayan bu araştırmalarda Hassan, Müslüman dindarlığının doğasını ve yapısını bulmaya çalışmış. Müslümanlar kendilerine ve “öteki”ne nasıl bakıyorlar? Küfr, cihad, hicab ve medeniyetler çatışması konularında neler düşünüyorlar? Bunlar, incelenen konulardan bazıları.
AK PARTİ İSLAMCI MI?
Hassan öncelikle sözkonusu yedi ülkenin sosyal yapılarını ve İslam açısından kısa bir tarihçelerini veriyor. Burada da tartışılacak şeyler var. Mesela Kemalizm’in 1931’de Türk devletinin resmi ideolojisi olarak ilan edildiğini söylüyor ki, pek çok ünlü tarihçimiz Atatürk’ün yaşadığı dönemde Kemalizm’in böyle bir mertebeye ulaşmadığını savunmakta.
Ya da aynı şekilde Hassan, “2002’de popüler ve etkileyici politikacı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, oyların yüzde 34’ünü toplayarak tarihsel bir seçim zaferi kazandığını” belirttikten sonra yine tartışmalı bir cümle kuruyor: “Bu zafer, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez ‘İslamcı’ bir partinin kendi çabalarıyla iktidar partisi olmasını temsil ediyor.”
Ak Parti ‘İslamcı mı’ tartışın bakalım…
İRAN’DA KADININ YÜKSELEN STATÜSÜ
Tartışılacak bir başka konu kadının İran’daki konumu. Hassan, ülkede saha çalışmasını yaparken İran’ın fakirlere ve özellikle kadınlara tüm seviyelerdeki eğitime neredeyse evrensel erişim sağlayan eğitimsel fırsatlar geliştirmekte çok önemli bir gelişme kaydettiğine dair güçlü bir izlenim edindiğini söylüyor.
“Üstelik kadınlara kamusal alanlarda uygulanan zorunlu giyim kurallarına rağmen kadınların ekonomiye artan katılımları sayesinde ekonomik ve sosyal statülerini iyileştirmede önemli gelişmeler kaydedildi” diyen Hassan’a göre bu gelişmenin en çarpıcı göstergelerinden biri doğurganlıktaki etkileyici düşüş. İran’da toplam doğurganlık oranı 1986’da 6,3 iken 2002’de 2’ye düştü…
MÜSLÜMAN VİCDANDA ÇATIŞMA
Hassan kitabında, yazının girişinde verdiğim örnek gibi başka vakalara da değiniyor.
Yine Suudi Arabistan’da, Abdülkerim En-Nakşbendi’nin Kuran ayetleri yazılı bir muska çekmecesinde bulunduktan sonra “büyücülük” iddiasıyla 1996’da başının kesilmesi;
2002’de Pakistan’ın Kohat şehrinde Zafran Bibi adlı kadının tecavüze uğrayıp hamile olduğunu öğrendikten sonra olayı anlatmak için polise gittiğinde polisin onu evlilik dışı ilişkide bulunmakla suçlaması ve mahkemenin taşlanarak ölüme mahkum etmesi;
Aynı ülkede, taşlanarak ölüm öngeren Zina Kararnamesi’nin resmi ilanından sonra zina iddialarının azalacak yerde önemli ölçüde artması; insanların bunu sevmediklerini suçlama aracı olarak görmeye başlaması;
2005’te Endonezya’nın Açe kentinde, üzerlerinden bir iskambil destesi ve 47 bin Rupi (5 dolar) bulunan on beş kişinin kumar oynadıkları için herkesin gözü önünde kırbaçlanması, öne oturtulan çocukların bu gösterinin tadını çıkarması ve olayın televizyonlarda canlı yayımlanması…
Zira ona göre bu vakalar, bugün çoğu Müslüman ülkedeki Müslümanların dünsel ve toplumsal vicdanındaki bir çatışmanın belirtisi: “Bu uygulamalar ve kanunlar evrensel bir kabul görmese de gerçek şu ki, Müslümanların önemli bir kısmının bunları hiç değilse hoş görmesi çağdaş İslam’ın ortak yaşamındaki ahlâki uyuşukluğun rahatsız edecek derecede olduğunu gösteriyor.”
NE DEMEK İSTİYOR?
Hassan’ın kitapta söylemek istediği şu.
Evet, Batı’nın sömürgeci yaklaşımı Müslümanlar’da özsaygı eksikliği ve bir küçüklük duygusuna yol açmış olabilir…
Bu süreçte yine Müslüman toplumlarda öne çıkan teknolojik gerilik, güçsüzlük ve azgelişmişlik; şu an hüküm süren İslami bilinci olumsuz da etkilemiş olabilir.
Ancak bunların hiçbiri örneklerin giderek münferit olmaktan çıkıp genelleşmesini ve Müslüman kitlelerin bu olaylar karşısında “ahlâki bir rehavete” kapılmasını meşru kılamaz.
ARAŞTIRMANIN ÇARPICI SONUÇLARI
Hassan’a hak verenler olduğu kadar onu bu görüşleri yüzünden suçlayanlar da olacaktır. Ancak bizi asıl ilgilendiren, araştırmalardan çıkan mukayeseli sonuçlar.
Hemen birini söyleyelim. Müslüman milletlerin sorulara verdikleri cevaplara bakıldığında yedi ülke arasında en ortak özellikler, Türkiye, İran ve Kazakistan arasında görülüyor. Mesela “Belirli dinsel inançlarla anlaşma yoğunluğu” ile ilgili sorularda Mısır, Endonezya, Malezya ve Pakistanlı Müslümanlar daha keskin ve sert cevaplar verirken; Türkiye, İran ve Kazakistan’da yaşayan Müslümanlar nispeten yumuşak görünüyor.
Örnek mi?
“Müslüman toplum Kuran ve Şeriat kanunlarına dayanmalıdır,” “Kadınlar İslami giyim kurallarına uymalıdır,” “Gerçek bir İslam toplumunu kurmak için çaba sarfetmek Müslümanların bir görevidir” önermelerine Türkiye, İran ve Kazakistan Müslümanları “kesin katılım” gösterirken, diğer dört ülke Müslümanları “Çok kesin katılım” gösteriyor.
Tabii en ılımlı cevapları verenler Türkiye’de yaşayanlar…
MUCİZELERE, VE ÖLÜMDEN SONRA YAŞAMA İNANÇ…
Türkiye’deki araştırma, bir özel Türk şirketi tarafından Ankara, İstanbul ve İzmir’de gerçekleştirilmiş. Bana, ankete katılanların eğitim seviyesinin düşüklüğü dikkat çekici geldi. Daha farklı bir cevaplayan seçimi, mutlaka daha farklı sonuçlar doğuracaktır.
Bir not da kitabın Türkçe edisyonu için. “Müslüman Zihinler”in Türkçe baskısında bu çapta bir araştırma kitabına yakışmayan hatalar var. Okumayı zorlaştıran, insanı iten hatalar bunlar. İkinci baskı olursa –ki bu tür kitaplarda bu bir mucize olur- bunların mutlaka düzeltilmesi, çevirinin de elden geçirilmesi lazım.
Şimdi sizi yedi farklı ülkede Müslümanların zihinlerinin nasıl farklılaştığını görmek üzere tabloları okumaya çağırıyorum.
Şu küçük verileri de yolluk yapın…
Müslüman Türkler’in yüzde 87’si “Mucizelerin Kuran’da anlatıldığı şekilde gerçekleştiğine,”
yüzde 71’i ölümden sonra hayat olduğuna,
yüzde 69’u şeytanın varlığının tamamen doğru olduğuna inanıyor…
“Allah’ın gerçekten var olduğunu biliyorum ve bundan hiç şüphe duymuyorum” diyenlerin oranı Türkiye’de yüzde 87, İran’da yüzde 85…
HaberTürk
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...