Başbakan'a göre yüzde 47'nin sırrı
Üzerinde çok konuşuldu, çok kalem oynatıldı. 22 Temmuz seçiminin sonuçlarını herkes çok farklı açılardan ele aldı. Seçimi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kazanacağı belliydi ama sandıktan yüzde 47 oy oranının çıkması sürpriz olmuştu.
Her ay üç ayrı şirkete kamuoyu yoklaması yaptıran Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunulan raporlarda bile bu rakamlara hiç ulaşılmamıştı. Genel kanı, “yüzde 35 oy oranıyla AK Parti seçimi kazanır” şeklindeydi.
Başbakan Erdoğan'a yakın bir işadamıyla, türban ve Merkez Bankası'nın taşınması gibi tartışmalar ışığında “22 Temmuz'da başlayan yeni iktidar dönemine dair öngörü ve değerlendirmeler” yapıyorduk.
Tam bu esnada hem bundan sonraki siyasi gelişmeleri tahmin edebilmek hem de 22 Temmuz analizine bir de Erdoğan'ın gözünden bakabilmek için önemli bir bilgiye ulaştım. Bence Başbakan'ın yorumunu görmek açısından ilginç. Erdoğan, bu işadamının bulunduğu bir ortamda yüzde 47 oy oranını şöyle yorumlamış:
“Herhangi bir ekonomik kriz yaşanmadan geçen bu sürede sağlanmış olan ekonomik dengelerin yerine oturması en büyük avantaj oldu, zeminimiz budur. Ama bizim oyumuzu bu kadar arttıran temel değişiklik ve iyileşme sağlık alanında yaşananlardır. Sağlık, en temel başarımızdır. Bunu bir numara olarak görüyorum. İkincisi tarım alanında yaptıklarımızdır. Özellikle kırsal kesimde, Anadolu illerinde çok yüksek oy yüzdelerine ulaşmamızın sırrı tarımsal alandaki teşviklerimiz ve politikalarımızdır. Bu iki temel politikanın üzerine e muhtıranın yüzde 10-11 puanlık artışını da koyarsanız, yüzde 47 ortaya çıkar.”
Muhtıranın ve sağlık sektöründeki gelişmelerin seçime etkisini tahmin etmek zor değil. Ancak, tarım alanına dair böyle bir değerlendirmenin ciddi olarak yapıldığını hiç görmedim. Okuduğum onlarca analizde bu konuya özel bir önem ve yer verildiğini duymamıştım. Başbakan Erdoğan'ın AK Parti'nin başarısının formüllerinden birisini tarımda bulması kayda değer görünüyor.
İkinci dönemde neler yaşanacak?
Tek başına bir dönem daha iktidara gelince Adalet ve Kalkınma Partisi'nin “izleyeceği yol haritası”nın önemi artıyor. Bir önceki dönemde yapılamayan veya yarım kalan projeler bir bir hayata geçiriliyor. Büyük gelir beklentisi yaratan 2-B, çok hararetli tartışmalara sahne olan Vakıflar Tasarısı, Sosyal Güvenlik Reformu ve nükleer enerji santral ihalesi artık “Çankaya vetosu” olmadan gerçekleştiriliyor. Ekonomik tabanlı bu projelerin yapılması, kalan özelleştirmelerin tamamlanmasıyla makro ekonomik dengelerin bozulmasının önüne geçmeye çalışıyorlar. Böylece uluslararası piyasalardaki dalgalanmalar, dış borç ve cari açık stokunun oluşturacağı risk bertaraf edilmek isteniyor. Ekonomi yönetiminde ve bürokraside tedirgin bir hava olduğunu kolayca sezebiliyoruz.
İkinci dönemin bir diğer ayırt edici özelliği ise Sezer tarafından veto edilen üst düzey bürokratların atamalarının tamamlanıyor olması. Bütün bunlar tamam. Ancak bugünden bir sonraki seçimi düşünürsek, yani 2012 yılında sandığa giderken, “geride 10 yıllık tek başına iktidar sürecini bırakan bir parti” acaba seçmene neler söyleyecek? İşte düğüm burada. Bugünden yaşadığımız sıcak tartışmaların temeli bu sorunun yanıtında yatıyor. Türkiye'de tek başına bu kadar uzun süre iktidarda kalınca, “artık başka mazeret söz konusu değildir.” İşsizlik gibi temel konularda gerçekten ne kadar başarılı olunup olunmadığı belirleyici olacaktır. AK Parti liderliğinin bunu düşünmüyor olduğuna hiç ihtimal vermem. Benzeri bir akıl yürütmeyi türban konusunda da yapabilirsiniz.
Sizce bir sonraki genel seçim hangi tartışmaların ekseninde gerçekleştirilecek? Bugünden bir öngörüde bulunabilir misiniz?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|