Mahir Kaynak'ın yazısı:
Terörle mücadele
Son günlerde hem terör örgütünün niteliğinde hem de mücadele metodunda önemli değişiklikler gözleniyor. Terörü destekleyenlerin arasına içeride imamlar ve muhtarların dışarıda müttefiklerimizin de dahil olmaya başlaması ve bu durumun resmen ifade edilmesi örgütün tanımlanamaz hale geldiğini gösteriyor. Marksist olduğu söylenen PKK’nın dindarların desteğini alması geçmişte onunla çatışan ve devlet tarafından da desteklendiği söylenen İslamcı Hizbullah’ıın anlamını yitirmesine neden oluyor ve dine bakış örgütü tanımlayan bir kriter olmaktan çıkıyor. Ayrıca kırsal kesimde egemenliğin simgesi olan ve genelde aşiretleri temsil eden muhtarların da destek vermesi örgütün sınıfsal niteliğini de belirsiz hale getiriyor. Böylece örgüte yakınlık ya da karşıtlığın objektif bir kritere göre belirlenmesi imkansız hale geliyor ve herhangin bir kişi, sadece sübjektif nedenlerle, karşıt ya da taraftar olabiliyor.
Müttefiklerimizin örgütü desteklemesi bu ülkelerle siyasi amaçlarımızın farklılaştığını gösteriyor ama bu farklılığın hangi boyutta olduğu, bunların ülkemizin bölünmesinden yana mı olduğu yoksa başka bir hesap için de mi olduğu kestirilemiyor. Üstelik tüm müttefiklerimizin aynı çizgide mi yoksa her birinin farklı hedefleri mi olduğu bilinmiyor. Bu durumda iki farklı değerlendirme yapmak zorunda kalıyoruz: Ya tüm bu kesimlerin, yani dindarların, egemenlerin, müttefiklerimizden her birinin ayrı bir PKK’sı olduğunu ya da herkesin tek bir örgüt içinde yuvalandıklarını söylemek zorunda kalıyoruz. Herkesin ilişebildiği bu kalabalıkta bir tek bizim bir sandalye bulamadığımız gözleniyor.
Terörle mücadelede profesyonel kadroların kullanılması çok doğru bir karar. Bu konuda 1987 yılında yaptığım bir söyleşide aynı şeyleri söylediğimi hatırlıyorum. Ancak geçmişte Emniyet Teşkilatı içinde oluşturulan benzer kadroların tasfiye edilmesi ve yenilerinin TSK bünyesinde kurulmasının sebepleri araştırılırsa sorunumuzun sıradan bir terör olayı olmadığı, arka planda bir güç mücadelesinin yattığı anlaşılır. Bu noktada tercihimi belirtiyorum ve yeni yapılanmanın TSK içinde olmasının daha doğru olduğunu, çatışan güçler yaratmak yerine yetkinin tek elde toplanmasının ve eğer yanlış uygulamalar varsa bunun o örgüt içinde düzeltilmesinin daha doğru olacağına inanıyorum.
Bazıları öküz altında buzağı aradığımı, komplo teorileri ürettiğimi söyleseler bile Türkiye’nin terör macerasının bir çok boyutları olduğunu, hem iç hem de uluslararası siyasette kullanıldığını gözlemledim. Bu konunun tartışılmasının engellenmesinin ve her değişik sesin teröre destek verdiği iddiasıyla baskı altına alınmasını ve susturulmasının mücadelenin kamuoyunun bilgisi dışına taşımak amacında olduğunu gördüm. Teröre karşı verdiği mücadeleyle anılan bir başbakanın ABD’ye yakın politikalar izlediğinin ama daha sonra ABD’nin bu örgütü desteklediğinin söylenmesinin bir tezat olduğu gözden kaçtı.
Bana göre terör örgütü ömrünü doldurdu ve son görevi olan terörle mücadele birliklerini kurulması için gerekçe oldu. Bu birlikler çok değerli ve ülkemize önümüzdeki dönemde büyük katkılar sağlayacak. Örgütün de artık sahneden çekileceği anlaşılıyor. Bu zaferin ödülünü kimin alacağını da siz bulun.
Star