Bu yazıda, Fitness hakkında doğru olarak irdelenmesine karşın yanlış olan 7 gerçeği sorgulayacağız.
1- Kaslar şekillenebilir
Kasların şekillenebileceğine yönelik yargı anatomiye uzak kesimler tarafından doğru olarak irdelenebilir. Ancak işin içinde profesyoneller de bu yargıyı destekleyince ortaya büyük bir kaos çıkıyor.
Kaslar iki fizyolojik yanıtı ortaya çıkarmakla yükümlüdür. Biri direnç eşliğinde hacimce genişleme (hipertrofi), uyaransız kaldığında hacimce daralma (atrofi) olarak nitelendirilir.
Kasın bu fizyolojik yanıtı aslında “şekillendirme” tabirini tam anlamıyla saf dışı bıraksa da, bu tanımın yaygın kullanımını görebiliriz. Kasların seyri ve origo-insertio bileşenleri ortak bir zemin taşısa da, estetik görünüm olarak genetik farklılıkların olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Kısacası “şekilli” kaslara sahip olma mentalitesi ancak genetik bileşenler ile uyum gösterebilir.
2- Yağları kasa dönüşür
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, elma – armut korelasyonu sabittir. Elmaya ne yaparsanız yapın armuta, armuta ne yaparsanız yapın elmaya dönüşmez. Kas ve yağ bileşenleri arasındaki ilişki de bu kadar nettir. Yağlar vücudumuzdaki depo ürünlerdir. Alınan enerjinin fazlası yağa dönüştürülerek vücutta toplanır. Kas ise kontraktil (kasılabilen) bir yapıdır ve hareket bileşeninin en temel unsurudur.
Doğru antrenman tercihleri ile yağ depolarını parçalayıp, enerji olarak kullanmanız mümkün olsa da, bu kesinlikle “kasa” dönüştürme anlamıyla örtüşmez. Kasların üzerindeki yağ depolarının yüksek antrenman programları ile tüketilmesi sonucunda belirginleşen kas kitleleri böyle bir algı oluşumuna sebebiyet verse de, baştan sona hatalıdır.
Şunu da unutmamak gerek, yağ (adipoz) depoları son zamanlarda yapılan araştırmalar ile bir endokrin organ gibi görev yapmakta, dişilik hormonu olarak bilinen östrojen başta olmak üzere birçok hormonun regülasyonunda görev aldığı kanıtlanmıştır.
3- Spor salonu olmazsa olmaz
Spor salonunun motivasyonel bir bileşen de içerdiği bilinen bir gerçek. Ancak elzem olduğu konusunda bu kadar kesin bir hüküm belirtmek yersiz olacaktır. Fitness ve Wellness sektörünün fiziki temsilcileri olan salonlara katılım göstermeden de gelişim elde etmeniz mümkündür. Dolayısıyla böyle bir şartlanmaya başvurmanız gerekli değildir.
4- Koşu bantları, doğa yürüyüşlerine göre daha güzel sonuçlar sağlar!
Burada işin esasında “güzel sonuç” kelimesinin karşılığı önergenin doğru ve yanlışlığına hükmedecek. Ancak şöyle bir gerçek var. Koşu bandında koşmanın, doğa koşularına değişebileceği yargısı çok da bilimsel kökenlere dayanmıyor.
2009 yılında yayımlanan bir çalışmada değişik zeminlerde yapılan fiziksel aktivitelerin, elektromyografik sonuçları analiz edilmiş ve sonuçlarda çarpıcı basamaklar bulunmuş. Rectus Femoris, Tibialis Anterior, Gastrocnemius ve Biceps Femoris kaslarının bu zeminsel bileşene uyum gösterme ve kontraktibilitesinin değerlendirildiği detaylı incelemede çeşitli zeminler de sürece entegre edilmiş. Grass (Çim), Rubber (Kauçuk), Concrete (Beton) ve Treadmill (Koşu Bandı) olmak üzere dört değişik zemin üzerinde yapılan incelemelerde yukarıda belirtilen kas gruplarının aktivasyonları incelenmiş. Sonuçta koşu bandı birçok testte, diğer zeminlere oranla daha geride kalmış.
5- “No pain, no gain!”
Spor salonlarının duvarlarını süsleyen bu öğüt verici cümle, oldukça spesifik bir hedefe yönelik. Sanıldığının aksine ağrıyı öğütlemeyen terim, çalışmadan sonuca gitmenin mümkün olmadığı bileşeni üzerine duruyor. Jane Fonda tarafından tanımlanan terim, o dönemin popüler aerobik egzersiz videolarının sahibinin motivasyonel bir zaferiydi. O aslında aerobik egzersiz bileşeninde tariflediği bu terimle ekran karşısındaki öğrencilerini sürece dahil etme uğraşındaydı.
Şüphesiz bu “acı yoksa, zafer yok” tanımlaması zaman içerisinde vücut geliştirme formatında da karşılık buldu ve sürecin evrilmesine sebebiyet verdi. Aslında günümüzde “All pain, no gain” daha tutarlı ve güzel bir tarifleme ünvanı içerse de, motivasyonel olarak görüldüğü üzere “No pain, no gain” tanımının gerisinde kalıyor.
6- Spor sonrası ağrı yoksa gelişme olmaz
EIMD (Exercise Induced Muscle Damage*) bilinen bir gerçek. Ancak Egzantrik egzersizler sonrasında oluşan DOMS (Delayed Onset Muscle Soreness) ile karıştırmak büyük bir yanlıştır. Siz ağırlık antrenmanı yaptığınızda EIMD zaten oluşur. Ancak ağırlığı yavaşça indirme, yokuş aşağı koşma gibi deneyimler egzantrik kasılma örnekleridir. Bu yoğun yüklenmeler ertesi gün ortaya çıkan ve yaklaşık olarak 24-72 saat aralığında devam eden bir ağrı paternini ortaya çıkarır. Şüphesiz insan psikolojisi bu ağrının, gelişime bir işaret olduğunu düşünmekte ve bu ağrıyla beraber gelişebileceğini varsaymaktadır. Ancak bu önyargısal algı, ne yazık ki bilimsel olarak karşılık bulabilmiş değil.
7- Çok uzun süre koşmak, çok yağ yakar!
Çok uzun süre koşmanın yağ yakım fizyolojisini uyardığına dair bir algı mevcut olsa da, bu da ne yazık ki diğer önergeler gibi bilimsel bir tabana oturmuyordu. Şöyle ki, McMaster Üniversitesi (Ontario, Kanada) bu konuda çok radikal bir deney gerçekleştirdi. (4)
Aynı zamanda egzersiz fizyoloğu olan Martin Gibala, katılımcıları iki gruba ayırdı. Bir grubu beş gün ve her gün bir saat olacak şekilde bisiklet çevirmeye yöneltti. Bu grup kontrol grubuydu. Diğer grubu ise 30 saniye boyunca en hızlı ne kadar bisiklet çevirebiliyorlarsa o kadar hızlı çevirmeye ve akabinde 4 dakika dinlenmeye yöneltti. Bunu 2-3 dakikayı tamamlayacak şekilde 4 veya 6 defa tekrarlamalarını istedi. Uzun vadede sadece 30 saniyelik egzersiz maratonlarından oluşan ve günde toplamda 2-3 dakika egzersiz yapanların daha geri planda kalması gerekirdi. Neticede, rakipleri günde 1 saat aktif bisiklet sürmekteydi.
Sonuçta her iki grubun da kazandığı değerler neredeyse aynıydı. Bu oldukça şaşkınlık vericidir.
(fizyosaglik.com)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...